Pazar 07.02.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 06.02.2010

Türkiye, insanı çaresiz bırakan bir yetimhane

Perihan Mağden, Hrant Dink cinayetini öven İsmail Türüt ve Ozan Arif'e hakaretten aldığı hapis cezaları hakkında, "Artık o kadar çok hapis cezam var ki, biri bana defol diyecek, hapse gireceğim diye düşünüyorum. En son üç hapis cezası aldım arka arkaya. Son 10 yıldır beni böyle yaşatıyorlar," diyor

Ergenekon kafalar beni hapse atmaya kararlı
Ali ile Ramazan'ı bir oturuşta, bir iki saat içinde bitirebilirsiniz, muhtemelen bitireceksiniz de. Perihan Mağden'in son romanını okurken insanın boğazında bir şeyler düğümleniyor; kimsenin korumadığı, Türkiye edebiyatındaki 'Charles Dickens eksikliği' yüzünden olsa gerek, hikâyelerini duyamadığımız ve herkes tarafından istismar edilmeye açık 'iki genç erkeğin' öyküsü bu. Yetimhanede tanışan iki gencin aşkını ve hayatını izlerken, çeşitli kişiler ve kurumlar, periyodik olarak, ülkenin bu en korunmasız evlatlarına hayatı zehir ediyor: Önce yetimhanedeki müdür, sonra askerlik, sonra iş hayatı... Birbirlerinden geceyle gündüz kadar farklı bu iki karakterden Ramazan fahişelik yapıyor; onun para kazanmak için başka erkeklerle düşüp kalkmasını seyreden Ali ise bir tinerciye dönüşüyor kısa zamanda. Kitabın daha ilk sayfalarında, Ali ile Ramazan'ın sonunda öleceğini öğreniyor, bir trajediye hazırlanıyoruz... Perihan Mağden, romandaki çıkış noktasının bir gazete haberi, bir üçüncü sayfa hikâyesi olduğunu söylemişti, söyleşiye de buradan başladık.
- Bu bir 'üçüncü sayfa' hikâyesi mi gerçekten de?
- Olay şu: İki tane zavallı çocuk 1992'de gazetelere haber oluyor. Biri bir cinayet işleyip öldürdüğü adamın evinden kaçarken, televizyon kablosuna tutunup aşağı inmeye uğraşırken, altıncı kattan düşüp ölüyor. Diğeri de bir inşaatta kendini asıyor.
- Kitabı yazmaya bir gazete haberini okuduktan sonra başladınız yani...
- Ben kitabımın ilk bölümünü de oluşturan, Ramazan'la Ali'nin ölüm haberlerini 1992 Aralık ayında Hürriyet'te çıktığında gördüm. O zamandan beri aklımdaydı. Birkaç gün boyunca arka arkaya haberler çıkmıştı, hatırlıyorum; "Yeni bir dram!", "Yeni bir gelişme!" gibi başlıklarla... Çok etkilendim. Ama bir yandan da tembel bir insanım ben. Yazar bilinciyle yaşamıyorum. "Ben bir yazarım, bugün ne yazacağım, yarın ne yazacağım" diye yaşamıyorum...
Kupürler yoktu elimde. Üç-dört yıl sonra bir arkadaşıma bahsettim, "Bu hikâyeyi film yapalım!" dedim. O zaman internet çağına henüz girmemişiz tabii, birlikte gittik Hürriyet'in arşivine, aradık taradık, kupürleri bulduk. Elimde fotokopilerle sinopsis gibi üç sayfalık bir şey yazdım. Sonra film projesi iptal oldu. Bu olayın üzerinden uzun yıllar geçti. "Yeni bir roman yazacağım!" diyerek köşemi bıraktım, zaten köşemi bırakmayı istiyordum, çok 'gullum', Haberci Çocuk Cinayetleri'yle gay gullumünü birleştiren şıkıdım şıkıdım, esprili, kan kusmayan bir şey yazayım diyordum...
- Kim engelledi bunu?
- Dostum ve menajerim Barbaros Altuğ! Ona Ali ile Ramazan'ın hikâyesini anlatmıştım, o da bana, "Bunu yazmalısın, bunu yazmalısın!" dedi. Sistemimden atamıyordum bu hikâyeyi, bir borç gibiydi... 1992'den beri peşimdeymiş demek ki Ali ile Ramazan.
- Sonra da oturdunuz ve gazetedeki haberi dramlaştırdınız, öyle mi?
- Evet ama çoğu şeyi ben uydurdum. Mesela Ali'nin hikâyesini bütünüyle ben uydurdum. Düşünsene, gazetedeki haber en fazla 30-40 satır, daha fazlası yok!
Gerisini benim bulmam gerekiyor demek ki. Haber sadece cinayeti anlatıyor ama Ali ile Ramazan'ın geçmişini bilmiyoruz. Yalnızca Ali'nin Hatay Samandağ doğumlu olduğu yazıyor. Ramazan'la ilgiliyse hiçbir şey yok, sıfır! "Çocukluktan itibaren yuvada tecavüze uğradılar," diyor yalnızca. Tecavüze uğradılar demek...
Ama kim tarafından? Müdür bey karakterini böyle yarattım. Yani şimdi kim yuvada tecavüz edebilir ki bir çocuğa? Gazetede Ramazan'ın "bir Türk sanat müziği bestekârını" öldürdüğü söyleniyor ama o karakterin ayrıntılarını bilmiyoruz. Evini, kişiliğini filan hep ben yarattım. Adamı tanımıyoruz ama karısı ve çocuğu olduğunu biliyoruz. Hatay Samandağ'dan bir çocuk neden böyle bir yetimhâneye düşsün ki diye düşündüm. Çok büyük bir acı yarattım ona... Ali'nin annesine, kendisine kötü davranan babasını öldürttüm. Ali deliriyor sonunda, Ramazan da kısa hayatı boyunca ona bakıyor bir bakıma. Bir gün Ali onu bıçaklıyor ve Cerrahpaşa'ya düşüyor, haberde var bu. Niye bıçaklıyor peki? Bilmiyoruz.
Böylece öğretmen karakterini yarattım.
- Bir anlamda bu romanı, 1992'de o haberi yapan habercilere borçlusunuz...
- Haberlerin hepsinin altında habercilerin adları vardı, kitabın sonunda kullandığım alıntıyı da doğrudan gazeteden aldım. Barbaros orayı benim yazdığımı zannetti. Dili o kadar düzgün ki, eskiden ne kadar sıkı polis muhabirleri varmış oluyorsun! Diğer çocuk da intihar ediyor. Bu iki çocuğun sevgili olduğunu takip etmekten cinayet işleyen çocuğun İş Bankası'ndaki kaç paralık hesabı olduğuna kadar, tüm bu bilgileri muhabirler açığa çıkarıyor. Mirialem sokaktaki evlerini buluyorlar, yetimhanede geçen yıllarını araştırıyorlar. 1990'larda ne kadar iyi muhabirler olduğunu gördüm.
- Bugünkü gazetecilikle karşılaştırılınca ortaya ne sonuç çıkıyor peki?
- 1990'lardan sonra muhabirleri, gazeteciliğin özünü öldürdüler, biliyorsun... Life style ve orduculuk gazeteciliği yaparak muhabirliği öldürdüler. Sitcom mu diyorlar bu türe, ne haltsa artık... 'Orduya ve magazine sapanlar cemiyeti'nin gazeteciliği nasıl öldürdüğünü görüyorsun. 1990'larda böyle güzel haber yazılabiliyormuş ve ayrıca, bir muhabir olarak niye uğraşırsın ki iki gariban çocuğun öyküsüyle bugün bakınca... Gerçekten dedektiflik çalışması yapmışlar.
- Peki siz muhabir olarak çalışabilir miydiniz?
- Muhabirlik yapmak da, true crime yazmak da isterdim. Ama bir yandan da muhabirlik yapmaya sinirlerim el verir mi, bilmiyorum. Çok hırçın, çok kavgacı olabiliyorum. Bir muhabir gibi gündelik hayatın içinde varolabilmek için de belki çok ileri yaştayım. Ama eskiden olsa, muhabir olarak yazarlığa başlamayı çok isterdim.
- Kitabın kapağındaki kişi kim?
- Ramazan. Ama temsili bir Ramazan değil, kitabın kapağındaki resmi biz oluşturmadık yani, bir 'mugshot' bu. Ensesinde sigara söndürülmüş, yanık izi daire içine alınmış. Polis işkence etmiş Ramazan'a. Kitabın afişlerini onun poliste çekilmiş fotoğraflarıyla yaptık.
Olayla ilgili gazete kupürlerinden biri de bu, üzerinde: "İşkenceye uğradığı acı gün!" yazıyor. Günlerden bir gün polis, tesadüfen sokak çocuklarını sorguya almış.
Ramazan'a da işkence yapıp ensesinde sigara söndürmüşler. Soruyorum, bir insan mugshot'ta nasıl bu kadar güzel çıkabilir? İnanılmaz...
* EN SEKSİ SEÇİLDİLER
* DİZİLER NEREDE ÇEKİLİYOR?
* OCAK AYININ KAPAK GÜZELLERİ
* HANGİ ÜNLÜ NEREDE OTURUYOR?


* ÜNLÜLER HANGİ TAKIMI TUTUYOR?


* ÜNLÜLERİN BOYLARINI BİLİYOR MUSUNUZ?
* MAGAZİN TURU İÇİN TIKLAYINIZ
* ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.