Pazar 21.02.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 20.02.2010

Türkiye ve Ermenistan'ın ortak hafızasına yolculuk

Ermenistan'da ve Türkiye'de ilk kez bir ortak bellek çalışması yapılıyor. Çalışmanın Türkiye ayağını yürüten Dr. Leyla Neyzi, görüştükleri kişilerin 100 yıl öncesini sanki şimdiymiş gibi anlattıklarını ve toplumsal belleğin yaşananları unutmadığını söylüyor

Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler son birkaç yıldır bambaşka bir iklimde ilerliyor. Ve bu iklim, iki halk arasında tarihi ta 1915'e dayanan düşmanlıkları, kırgınlıkları, önyargıları kırmak konusunda önemli şeylerin yaşanmasına yol açıyor. 2009'un ekim ayında başlanan ve bu ayın sonunda bir kitap haline dönüşecek bir çalışma da bu çabaların sonucu.'Ermenistan-Türkiye Uzlaşım Sürecine Katkı olarak Yetişkin Eğitimi ve Sözlü Tarih Çalışması' iki ülkenin ortak belleklerine yapılan bir yolculuk aslında. Alman DBB International ile Türkiye'den Anadolu Kültür ve Ermenistan'dan Hazarashen Merkezi'nin ortaklığıyla yapılan çalışmada, Ermenistan'ın batı kısmında ve Türkiye'nin birçok bölgesinde eş zamanlı olarak tam 135 kişiyle görüşülmüş. Ve bu görüşmelerde 100 yıl sonra bile olsa iki ülkenin ortak geçmişine dair belleklerde kalan izlerin peşine düşülmüş. Şubat sonunda kitaplaşacak çalışmanın Türkiye ayağını yürüten Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Leyla Neyzi, Anadolu'da Ermenilerle temas etmemiş çok az aile olduğunu söylüyor ve anıların kuşaktan kuşağa aktarılarak, taze tutulduğunu anlatıyor. Amaçlarının meseledeki çelişkileri ortaya koymak olduğunu söyleyen Leyla Neyzi, sorularımızı yanıtladı.
- Anadolu'da Ermenilere dair anımsanan çok şey var mı?
- Kamusal alandaki bütün sessizleştirmelere rağmen aslında, aile içinde hikâyeler çok canlı bir şekilde aktarılmış. Özellikle de kadınlar tarafından. Onun için sanki 100 sene öncesine değil, düne aitmiş gibi çok canlı ve duygusal hikâyeler dinledik. Belleğin ne kadar canlı olduğunu gördük. Türkiye'de son 10 yılda çok şey değişmiş. Eskiden konuşmaya korkan her kimlikten insanlar, artık konuşmak istiyor. Kişisel alanla kamusal alan arasındaki sınırlar çözülmeye başlamış.
- Anlatırlarken suçluluk duygusu mu vardı, acıma duygusu mu, yoksa başka bir şey mi?
- Özellikle Türklerin anlatılarında bir yandan mutlak bir suçluluk duygusu, bir yandan da bir nostalji duygusu var.
- Masal gibi mi anlatıyorlar kendilerine aktarılanları?
- Evet, 'keşke gitmeselerdi' diyorlar. 1915'ten önce Türklerle Ermenilerin yaşadığı komşuluk, usta çırak ilişkileri hâlâ unutulmamış. Ermeniler gittikten sonra ise köylerin, kasabaların, şehirlerin ne kadar fakirleştiğini ve ne kadar çok şey kaybedildiğini biliyorlar. Türkiyeli Ermeniler açısından ise Hrant Dink'in öldürülmesi bir milat. Dink suikastından sonra artık tarihte yaşananların konuşulması gereğinin farkına varmışlar. Kürtlerde ise ilginç bir empati duygusu gelişmiş. Bu empatinin nedeni 10 yıllardır yaşadıkları acılar. Kürtler aslında kendilerini Ermenilere karşı suçlu olarak görüyor ama şimdi mağdur oldukları için Ermenilerin mağduriyetini daha iyi anlıyorlar. Kürt Aleviler ise Ermenilere yardım eden tek etnik grup o zaman, torunları da bunları anlattı.
ERMENİLER KÖYLERİNİ HİÇ UNUTMAMIŞ
- Ermenistan'da proje nasıl yürüdü?
-
Orada da bir sözlü tarihçi olan Dr. Hranush Kharatyan-Arakelyan'ın yönetiminde bir grup oluşturuldu ve Türkiye kökenli ve Ermenistan'ın batısında yaşayan kişilerle görüşüldü.
- Öykülerin Ermenistan ayağında anımsananlar sadece acılar mı?
- Görüşmeler 100 sene sonra yapıldığı için, bu zaman zarfında olan değişiklikleri de barındırıyor elbette. Ermenistan'da özellikle Türkiye kökenli Ermeniler cemaatleşmişler ve çok farklı bir ağları var. Onlar için Türkiye'ye gidip, kökenlerini ve dedelerinin köylerini aramak çok önemli. Anlatılarında sadece statik acılı bir tarih yok, o tarih zaman içinde yeniden şekilleniyor. Ve o belleklerde çelişki ve karmaşıklık hâkim. Mesela köylerinden hâlâ 'bizim köy' ya da 'cennet' olarak bahsediyorlar. Yani onlar için de bir nostalji söz konusu. Nasıl Türkiyeliler Ermenileri disiplinli, çalışkan, üretken insanlar olarak bir nostaljiyle anıyorsa, Ermeniler de doğayı, yaşamı nostaljiyle anıyor.
- Ermenilerin nostaljileri daha çok coğrafyaya anladığım kadarıyla...
- Evet, onlar daha çok coğrafyayı, yemeyi, içmeyi, ağaçları, tabiatın üretkenliğini özlüyorlar. Belki Ermenistan'ın toprak bakımından, Türkiye kadar zengin olmaması ve yaşam şartlarının zorluğu bunda etkendir.
- Bu projeyle Türkiye ve Ermenistan kamuoyu nasıl bir şeyle yüzleşecek, neyi öğrenecek?
- Yapmak istediğimiz şey şu: Araya mümkün olduğunca girmeden, bir şey öğretmeye çalışmadan, mutlaka bir söz söyletmeden sıradan insanların tarihi nasıl anımsadığını göstermek. İki halk ve iki ülke arasında karmaşık, kompleks bir tarih yaşanmış ve bu tarih siyah-beyaz değil, içinde müthiş çelişkiler barındırıyor. Acının yanı sıra tatlı da var, tatlının yanı sıra acı da var. İnsanların kimlikleri bölünmüş veya çok kimlikliler. Politikacıların söylemindeki basitliğin gerçeği ne kadar az yansıttığını, insanların tecrübelerinin çok daha otantik ve çok daha gerçek olduğunu göstermek istedik. Örneğin bir kişi hem kaybettiği komşuları için 'günah' diyebiliyor ama aynı zamanda bir iç savaşın yaşandığını da söyleyebiliyor. Biz insanların anlattıklarının, tarih kadar gerçek olduğuna inandık ve anlattıkları tarihte birebir yaşanmamış bile olabilir, önemli olan hissettikleri.
ERMENİ KADINLARIN İZLERİ HER YERDE
- Türkiye'de yüzyüze görüşmeler yaptığınız kişiler sadece Ermeni miydi?
- Hayır, değildi. Müslüman kökenli ve çok farklı etnik dil gruplarından insanlarla da konuştuk. Ermeniler Anadolu'nun her yerinde yaşamış olduğu için, aslında Ermeniliğin dokunmadığı bir yöre, bir aile neredeyse yok. Ama özellikle Ermenilerin yoğun yaşadığı yöreleri tercih ettik. Görüşmeleri yaparken de, sadece bu konu üzerinde durmaktansa, geniş bir şekilde kişilerle aile tarihleri üzerine konuştuk ve bu anlatının içinde Ermenilerin ne derece çıktığına baktık. Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da, Ermeni izi olmayan bir aile bulmak çok zor. Ermeni kadınların izleri neredeyse her ailede var. Mesele etnisite, dil ve din oldu mu, sınırlar çizilemiyor, çok geçişlilik yoğun ve insanlar farklı bağlamlarda farklı kimlikleri seçebiliyor.
- Karşılaştığınız hikâyelerde yaşananları haklı bulan, resmi dille konuşan insanlara rastladınız mı?
-
Özellikle Türklerin hikâyelerinde resmi tarihle alternatif tarih iç içe geçmiş. Erzurum ve Van gibi gerçek anlamda iç savaşın yaşandığını söyleyebileceğimiz sınır bölgelerinde çok daha sert bir söylem vardı. Çünkü oralarda Türkler ve Ermeniler uzun süre çatışmış, Türkler de acı çekmiş, sürgün edilmiş, sonra geri dönmüş ve bunlar hiç unutulmamış.
- Kitabınızı okuyanlar bu ülkenin tarihinde Ermenilerin silinmeyecek izler bıraktığını düşünecekler mi?
- Kesinlikle. Biz bile buna inanamadık, düşünün 100 sene geçmiş ve insanlar bir köyü, bir kasabayı, şehri anlatırken gözünüzde 100 sene öncesi canlanabiliyor. Mesela hâlâ ismi anımsanan bir usta, bir okul, bir kilise anlatılıyor. Her şeyin yok edildiği yerlerde de hayaletler var, hayalet öyküleri var. İnsanlar rüyalar, kâbuslar görüyor, gömü hayalleri görüyor, gerçek insanların gelip tekrar o mekânda olduğuna dair sanrılar görüyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.