Pazar 04.04.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 03.04.2010

Keskin, Ezel gününden beri hem kadın hem şair

Çoğu insan Birhan Keskin'i Ezel'deki 'O senin en ezel gününden kaderin,' dizesiyle tanıdı. 'Kadından şair olmaz,' diyenleri konuşmaya bile değmez bulan Keskin 'bir katılaşma hali' olarak tanımladığı yeni kitabı Soğuk Kazı'da 'artık,' yeter diyor

BİRHAN Keskin şairdir. Kimileri çok eski takipçisidir, kimileri Ezel dizisinde bir şiirini dinleyince sevmiştir. Pek çok genç şair için şiir yolunda dirayeti, takdire değerdir. Keza memlekette şair çoktur da, şiiri seçen, ısrar eden pek yoktur. Birhan Keskin'le, Metis Yayınları'ndan çıkan yeni kitabı Soğuk Kazı'nın peşinde, kazıdayız. Fatih Zeyrek'te, Zeyrekhane'de buluşuyoruz Birhan Keskin'le. Manzara insanın aklına, Soğuk Kazı'daki İstanbul şiirinin 'Ben İstanbul'a çok benzerim sevgilim/ Yarı Trak, yarı buralı' ya da 'Bir yanım Haliç'te bir karabatak/ Bir yanım Samandıra'da saplı samanlı' dizelerini getiriyor. Birhan Keskin'in Zeyrekhane'deki köşesi belli. Pencere kenarında bir masa. Garsonlar ilk çayı getiriyorlar. 'Yazıyla uğraşan insanlar niye bu kadar çok bir şeyler içme ihtiyacı duyuyorlar?' sorumun cevabını psikologlara bırakıp, Birhan Keskin'in alanına, şiire geçiyoruz. Bir soğumakatılaşma kitabı olarak andığı Soğuk Kazı'ya... Bu katılaşma şairin şahsi hayatından öte, dünyanın da katılaşması. Savaşlar, bitmeyen kavgalar, içi boşaltılan vicdan... Birhan Keskin gibi, geçen karda ilk işi soğukta aç kalmış kuşlara yem aramak olan biri, kuşkusuz birilerinden daha farklı yaşıyor tüm bunları. Ve içinden bıkmış şair, bu defa dışarı çıkıyor. Dünyaya bakıyor, insanlığa....
- 'Hayatımda ne varsa şiirimde de o var,' diyen bir şair olarak Birhan Keskin neler yaşadı Soğuk Kazı zamanı? - Bir önceki kitap Y'ol'da, Taş Parçaları adlı uzun bir şiir vardır 43 bölümlük. O mesela harlı bir şeydi. Soğuk Kazı oradan, kaldığımız yerden, o harlı kitabın sonrasında bir soğuma, katılaşma kitabı, iki kanallı bir kitap. Bir tarafı Birhan Keskin'in kendi serüvenindeki soğuma, diğeri insanlığın hali. Bu yüzden Bağdat şiiri de var kitapta, Gazze de.
- Kişisel serüveniniz kanalından bakarsak soğuma değiniz şey bir nevi hayatta kalma, yaşamaya devam etmek için gereken çaba mıydı? - Bir metaforla yola çıktım ben aslında. Hawaii'de donup kalmış bir küçük kraterin adıyla açılıyor kitap. Tabiata, tabiat varlıklarına bakmaya meraklı bir insan olduğum için, tesadüfen görmüştüm ve 'Bu şiirin adı bu olsun,' diye düşünmüştüm.
- İnsanlığın bunca katılaşmasının en büyük sebebi nedir sizce? - Çıkarlar. Büyük çıkarlar. Dünyaya kazık çakmak istiyor, herkes. Bir de tabii, insanın doğasında kötülük de var, kabul etmek lazım. İnsanda her şey zıttıyla kaim. İnsan doğasının kötü yanlarını bugüne dek hiçbir sistem, hiçbir inanç ya da ideoloji törpüleyemedi.
- Kitaptaki en 'sinirli' şiirlerden biri de Vicdan. Hatta 'Ne ayakları var bunun ne kıçı,' diye bitiyor. - O şiiri hepimiz üzerimize alınmalıyız. Konforlu köşelerimizden, sözcüklerin içini öylesine boşaltan söylemlerle konuşuyoruz ki. Siyasetçiler, gazeteciler, televizyon kişileri ve sokaktaki herkes bir vicdandır, merhamettir tutturmuş, gidiyor. Peki kardeşim sen bu sözcüğü sarf edene kadar, hayatında hiç gidip de üşüyen birinin üzerine bir battaniye örttün mü? Sokakta aç bir çocuk gördün de onu besledin mi bir kere?
- Sulukule 2008, Eyüp, Tinerci şiirlerine de bakılırsa kitaptaki, bu defa daha fazla dışarılara çıkmış bir şair var. Neden öyle? - Artık içimden bıkmışımdır belki de bilmiyorum. Belki de yaşım kemale ermiştir. Biraz da yaşadığımız şu son zamanların, tozu dumana katan bir şey var ya, onunla da ilgili. Üç saatte bir gündem değişiyor. Sürekli bir şey oluyor. Toplumun bütün kanallarından insanı yoran, sarsan bir haber düşüyor saat başı. Ama içimiz neyse aslında dışımızda da onu göreceğimizi de biliyorum.
ŞİİR İNSANIN BAŞINA GELİR
- Jospi şiirinde 'Bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır Jospi/ Bir: Ayrılıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranan medeniler/ Bir: Atlarına davranan barbarlar' diyorsunuz, siz hangi taraftasınız? - Ben atını çöle, topuğunu dikene sürenlerdenim.
- Dışarıda şiirin peşinden değil de daha 'somut' şeylerin peşinden koşmanızı isteyen bir hayat varken nasıl devam eder şair yazmaya? - Seçtiğimiz bütün yolların bir bedeli var maalesef. Bir şair olmak için, öncelikle bir insandan bir şair çıkarmak gerekir. Ben hayatımı nadir zamanlarda iş yapmak üzerine kurdum. Minimal bir iş hayatı edindim kendime. 2000'de bıraktım düzenli çalıştığım işi. Benden 'somut' şeyler isteyen dünyaya somut bir şey veremedim, kusura bakmasın.
- Şiiri seçmek zor bir karar mıydı? - Şair olmayı seçersiniz. Şiirde ısrarcı olacağının kararı, işte bu yol ayrımıdır. Ben şiirde ısrar etmenin ne demek olduğunu Gülten Akın'dan, İlhan Berk'ten, Dağlarca'dan ve başka pek çok büyüğümden öğrendim.
- Kimi zaman yazmak korkutucu olabiliyor. Size de olur mu, yazdıklarınızdan korkar mısınız bazen? - Olur evet. Ürpertici oluyor bazen. Jospi şiirinde mesela yaşadım bunu. Bu şiiri yazdıktan altı-yedi ay sonra topuklarımda bir ağrı peydahlandı. Topuk dikeni denilen bir ortopedik rahatsızlık varmış meğer. Hayatımda ilk defa duyuyorum. Topuktan inen bir kemiğin dikenleşmesi. Bir yaz boyunca topuklarımla ilgili fizik tedavi gördüm ve Jospi şiirini çok çok sonra okuduğumda orada o dizeye rastladım: 'Onlar atlarını çöle, topuğunu dikene sürerler'. Yazı bazen hayatı önceler, kehanet gibi bir tarafı olduğunu görürsünüz bazen ve bu ürpertir.
Artık şairler bile otosansür uyguluyor
- Karacaoğlan'ın şiiriniz üzerinde etkisi var mı peki? Halk şiirine bağlandığınızı düşünüyor musunuz? - Bir geleneğe bağlanacaksam halk şiirine akraba seçilmeyi isterim. Karacaoğlan'ı yıllar sonra yeniden okumaya başladım. Orada dikkatimi çekti de, bildiğimiz bir şarkı vardır hani, Karacaoğlan şiirinden bestelenmiş; 'Benim yarim gelişinden bellidir/ Ak elleri deste deste güllüdür/ İbrişim kuşaklı ince bellidir/İnce bellerini sar dedi bana' diye. Bunun önünde 'Seherden uğradım dostun köyüne/ Hoş geldin sevgilim in dedi bana/ Tomurcuk memesin verdi ağzıma/ Yorgunsun sevgilim em dedi bana' diye bir dörtlük daha var ve biz onu şarkıda makaslamışız. Karacaoğlan o dönemde söylüyor, ama biz makaslayarak şarkı yapabiliyoruz.
- Neden böyle olduk zamanla? - Ben de tam bu soruyu soruyorum. Herkesin gözünün içine bakarak bunu sormak istiyorum. Pornografiden söz etmiyoruz, azıcık erotizmden söz ediyoruz, ikisi ayrı şey çünkü.
- Sizin şiirinizde de yok erotizm. - Yok tabii ki! Hangimizde var ki? Bilebildiğim tüm modern şiirimiz boyunca Karacaoğlan samimiyetiyle 'meme' demiş bir tane şairimiz yok ki.
- Bir nevi otosansür mü oluşuyor acaba bu şartlar içerisinde? - Otosansür, sonra git gide alışkanlık, kültürel hafıza unutkanlığı filan oluşuyor. Bugün bunu yarın ötekini sansürler durursun. Sonra bir gün bir bakarsın ki güdük bir şeyin var ortada, kültür mültür hak getire...
- Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı çıkıp 'Eşcinsellik hastalıktır,' dedi mesela... - Evet. Dedi. Diyebildi. Ve adını 'mazlum'dan alan bir dernek ve başkaca pek çok dernek de ona destek mektubu verdiler. Korkuyorlarmış, peki ya herkes bir gün eşcinsel olursa, beşer nasıl ürenecekmiş? Ne diyebilirim ki.
- 'Kadından şair olmaz' muhabbetine ne diyorsunuz? - Tam bir erkek palavrası. Konuşmaya değmez.
Turşusunu kurmak için şiir yazmıyorum
- Geçenlerde Haşmet Babaoğlu köşesinde yazmıştı 'Birhan Keskin okuyorum,' diye. Bir parça daha popülersiniz artık eskiye göre değil mi? - Yani köşe yazarları yazınca popüler olunuyor mu bilmem. Ezel'de kullanılan şiirim dolayısıyla yazılmış bir yazıydı bahsettiğiniz. Ama bu benim daha popüler olduğum anlamına gelmez. Şiirlerin daha fazla okunmasını sağlamış mıdır bunu da bilmiyorum. Sonuçta bana 'popüler oldunuz,' denmedi, çok şükür. - Sizce bir dizide kullanılması bir şiirin değerini etkiler mi? - Hayır, etkilemez. Öyle düşünmüş olsam zaten şiiri kullanmaları için izin vermezdim. İzni alınmış, telifi ödenmiş, karşılıklı bir rıza durumu var orada. Kaldı ki şiirlerimi de turşusunu kurmak için yazmıyorum.
Eleştirel bir kitap bu
- Orhan Pamuk 'Şairlerin kulaklarına Tanrı fısıldar,' demişti. Sizin için de geçerli mi bu? - Birkaç defa olmuştur. O dize halinde size gelir, nereden geldiğini bilmezsiniz. Bazen mesela ağzımın içinde bir cümleyle uyanırım ben. Ağzım doluymuş, o cümleyi çıkarıp kenara koymam gerekirmiş gibi bir cümleyle. Ama çok nadir olur bu. Sonuçta şiirleri Tanrı yazmaz, şair yazar.
- Necip Fazıl Kısakürek, İsmet Özel gibi şairler geldi de aklıma. İkisi de tamamen farklı bir hayat yaşarken bir U dönüşüyle tırnak içinde 'İslami' şair oldular. Şairler ruhani bir dünyayla uğraştıkları için daha meyilli mi oluyorlar böyle dönüşlere acaba? - Bu tamamen o iki şairin kendi serüvenleridir, onların açıklayabileceği bir şey. Beni soruyorsanız ben bir agnostikim. Din meselesine kültürel açıdan bakarım. Bizim kültür dairemizin içinde İslamiyet'in ve onun farklı yorumlarının, tasavvufun kattıkları da vardır. Tanrı'yla olan ilişkimse sadece Tanrı'yla benim aramdadır. Ama bir şair günün birinde ben yüce olanı buldum ve ona yöneldim diyorsa ve samimiyse bunda, bunu anlarım.
- Tasavvuf demişken, vicdan gibi onun da içi boşaltılıyor sanki. - Herkes yedek cebimde bir Mevlana cümlesi taşırsam iyi olur diye düşünmüş olabilir. Ama şu alıntılı yaklaşımın, cımbızlamanın bir eseri yağmalamak olduğunu bilenler bilirler. Muhtemeldir ki bu sizin bahsettiğiniz zevat Mesnevi'yi başından sonuna okumamıştır. O yüzden işte bu kitapta bir şiirin adı da Artık Her Şey Tüccarların Elinde.
- Ve bu kitapla birlikte 'Artık yeter,' diyorsunuz sanki. - Eleştirel bir kitap bu, evet. Bazen insan çok yorulur ya, ben de yorgunum. Şu memlekette üç saatte bir insanların birbiriyle dalaşmasından, bir yerlerde bir şeylerin patlamasından, çocuğu esirgemesi gerekenlerin çocukları taciz etmesinden, gencecik insanların ölüme gitmesinden...
- Yaşıyorsunuz ve sonra şiir yazıyorsunuz. Bu anlamda şiirin sağaltıcı bir tarafı da var değil mi? - Şiirin, aslında insanın üç temel derdi vardır. Karacaoğlan zamanında söylemiş: 'Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm'. Dolayısıyla da şiir döner dolaşır bu üç temel derdi anlatır. Şiirin sağaltıcı bir yanı vardır, evet, özellikle yazarını sağaltır.
Şair sürekli yolda olmalı
- Düzenli bir hayat, evlenmek, barklanmak da şiiri öldüren bir şey olsa gerek. - Bilemiyorum ama çok düzenli bir hayatı bir şairin becerebilme ihtimali az gibi gelir bana. Bir süre sonra eline yüzüne bulaştırabilir, çünkü yıkmak da bir şaire göredir. Düzenli hayat bir yazara göre olabilir. Şair sürekli yolda olmalı, yol burada mecaz!
- Yolda'nın yazarı, Beat kuşağının temsilcilerinden Jack Kerouac de sizin gibi dönüyor dolaşıyor ve sonunda annesinin yanına geliyor. Orada yaşamaya başlıyor. - Bütün şairler eninde sonunda dönüp dolaşıp annelerinin yanına geliyorlardır belki de. Roethke idi galiba, tam hatırlamıyorum ama 'Şairlerin faturalarını annesi öder' gibi bir şey söylüyordu.
- Bir şairi sadece annesi kaldırabilir de diyebilir miyiz buna? - Belki, şairine ve anneye göre değişebilir bu... Benim annem dünyanın en güçlü annelerinden biridir. Benim bütün beceriksizliklerimi de, ayrıksılıklarımı da kaldırmıştır. Kaldırmak burada doğru sözcük bile değil, beni olduğum halimle sevmeyi becermiştir. Anne babaların en büyük sınavı çocuklarını oldukları haliyle sevebilmeleridir. Bu açıdan şanslı biriyim.
- Suyun Üstünü Kaplayan Şeyler'de 'Taibatın kanunlarına hiç alışamadım ben,' dize yazmışsınız. Nedir o kanunlar? - Kitabın en bilinçdışı alanında gezinen şiirdir o. Bu dizenin çıkış noktasını söyleyeyim. Bizim büyük bir balkonumuz var. Annemin orada gülleri var. Annem gülleri açtıkça kesiyor. 'Kesme, dalında güzel,' diyorum, 'Güller kesildikçe açar diyor annem'. Tabiatın kanunu böyleymiş. Bazı kanunlara hiç alışamam zaten.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.