Pazar 06.06.2010

İsrail değişmeye mahkûm

Yazar Vivet Kanetti'ye göre İsrail politikaları yanlış bir rotada seyrediyor. İsrail'in işgal ettiği toprakları terk etmesini isteyen Kanetti, "Bu otistik rota Filistin halkını, Gazze'yi, bütün vicdanlı Yahudileri eziyor," diyor

'Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım' sloganıyla Gazze'ye yardıma giden Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail baskını sonrası 'yükümüz' arttı, rotamız bir parça 'şaştı'. Çoğu İsrail-Türkiye krizinde olduğu gibi "Siyonizm ile Yahudiliği karıştırmayalım lütfen," uyarıları şart oldu. Yazar Vivet Kanetti ile hem Mavi Marmara hem de İsrail'in Gazze politikalarını konuştuk. Kanetti'ye göre ülkeleri de bireyler gibi düşünmek lazım. "En mağdur benim, hep bana acıyın," diyenin sonunda bir canavara dönüşme olasılığı yüksek. "Yahudi olduğunuz için artı bir alaka duyabilirsiniz Filistin çilesine," diyen Vivet Kanetti, kimilerinin yorumuyla 'özüne nefretten' değil, özüne sadakatle, özüne sevgiyle yükseltiyor sesini: "Gazze ablukasına hemen son verilmeli!"
- Bana Modern Türkün Tanımını Yapabilir misin Kaan? isimli kitabınızda Avrupa yolundaki Türkiye'yi internetteki forumlar üzerinden, forumların diliyle gözlüyordunuz. İsrail'in Mavi Marmara gemisine saldırısından sonra haberlere dair yazılan yorumları, bu konudaki forumları takip edebildiniz mi?
- Evet. Kitabın çıkışından bu yana ben de artık faal bir Twittercıyım ve birkaç gün neredeyse sandalyeme yapışık yaşadım. O korkunç şoku, travmayı, yası ömrümde hiç görmediğim yüzlerce insanla paylaştım. Şu kesin: İnternet başında birbirimize çok destek olduk. Tabii düşüncelerimizi dillendirerek, onları en doğru şekilde ifade etmeye çalışarak, birbirimizi yanıtlayarak, hayati bilgileri söküp almaya ve dezenformasyonları çözmeye çalışarak bir tür yurttaşlık görevi yaptığımız duygusunu da taşıyorum.
SOSYAL MECRALARDA SAĞDUYU VARDI
- Bir insanlık, bir vicdan meselesi neden din meselesine dönüştürülüyor böyle sizce?
- Siz daha çok onları okumuşsunuz. Bana denk gelenler ise, endişenin ve isyanın zirve yaptığı anlarda dahi, Twittercıların çoğunda gördüğüm ölçüyü kaçırtmama refleksleri oldu. Tanıdığım veya Twitter'dan aşina olduğum öyle çok Müslüman var ki, bıkmadan, neredeyse 24 saat aralıksız olarak ifade kaymalarına, sapla samanı karıştırmalara, ırkçılığa karşı ısrarla, inatla insanları uyaran. Twitter gibi sosyal medyalara takılanların yaş ortalaması epeyce düşük çünkü. Bu gönüllü ve kimi zaman anonim pedagojik çalışma unutulacak bir şey değildir benim gözümde.
- Twitter, Facebook gibi paylaşım sitelerinde ırkçı bir söylem olduğuna dair yazan çok köşe yazarı oldu. 'Siyonizm ile Yahudiliği karıştırmayalım,' mesajları verildi. Hatta 6-7 Eylül olaylarına referansla 'O zaman nasıl oldu da sağduyu elden kaçtı?' diye bile soruluyor. Bu kadar ciddi bir 'tehlike' var mı sizce?
- Facebook hiç kullanmadığım bir mecra ama Twitterı ele alalım. Buraya giren hakikatte kim, kaç yaşında, o rumuz arkasında kim saklı, bunlar çoğunlukla belli değil... Dikkat ve tepki çekme isteği, provokasyon, her şey olabilir bazı mesajların kaynağı. Yani bu mesajlara bakarak mı bu ülkede 6 Eylül tehlikesi olup olmadığına karar vereceğiz? Asıl bu iddiayı son derece tuhaf buluyorum ben, konuyu saptırma olarak algılıyorum. Bugünkü esas konumuz, tabii önce o affedilemez saldırı. Yurtaşlarımızın öldürülüşü, yaralanışı.... Sonra, İsrail politikasının son derece yanlış bir rotada seyrettiği, bu yanlış ve otistik rotanın önce Filistin halkını, üç yıldır abluka altında yaşayan Gazze'yi ve sonra hem kendi ülkesindeki vicdanlı vatandaşları hem dışarıdaki Yahudileri (istedikleri kadar İsrail'e uzak veya yakın olsunlar) ezdiğidir.
İSRAİL İŞGAL EDİLMİŞ TOPRAKLARDAN ÇEKİLMELİ
- Mavi Marmara için 'Ah o gemide ben de olsaydım' diyor musunuz? Gazze'ye bir sefer daha düzenlense, Vivet Kanetti de gönüllüler arasında yer alır mıydı?
- Hayır, 'Ah o gemide ben de olsaydım,' hiç demedim. Benim çabam ve belki katkım, olayları mümkün olduğunca serinkanlı, akılla ve tabii vicdanla analiz edebilmek olabilir. Gazze ablukasına hemen son verilmesini istiyorum. Yerleşimlerin terk edilmesini, işgal edilmiş topraklardan çıkılmasını istiyorum. Bu konuda başka dünya Yahudileriyle birlikte imzaladığım bir bildiri de var. 2009 martında İsviçre'de imzaya açılmış bir bildiri...
- Yahudiler İsrail'i Yahudi kimliklerinden sıyrılarak eleştirebiliyorlar mı sizce? Fikirlerini açıkça söylerlerse gelecek tepkilerden çekinip bir tür otosansür uyguluyorlar mıdır?
- Bir birey hangi kimliğiyle eleştirmek istiyorsa öyle eleştirir. Yahudi kimliğini tamamen red de edebilir ama bu hiç de şart değil. Aksine, Yahudi olduğunuz için artı bir alaka duyabilirsiniz Filistin çilesine, İsrail'in var oluş biçimine. Kimliğinizin bu yanıyla getirebilirsiniz eleştirinizi. Bugüne dek çok estirilen bir terör vardı. İsrail'in suçlarını eleştiren Yahudiye hemen 'Aaa. Sende özünden nefret var!' denirdi. Hadi canım! Örneğin ben, esas o özümü de sevmekle, özüme sadakatle sesimi yükselttiğimi düşünürüm. İsrail'in otizmi sonucunda giderek daha çok sayıda Yahudi, İsrail politikasıyla ilgili de söz hakkı olduğu bilincine varıyor, sesini yükseltiyor. Bizzat Yahudilikleri, Yahudi yanlarına sadakat artık şart koşuyor bunu. Benim imzaladığım İsrail hükümetine seslenişte şöyle berrak ve etkili bir cümle var: 'Birbirimize karşı sorumluluk anlayışı içinde, Yahudi geleneği anlayışında.... İşgal, işgal edilenlerin yaşam beklentilerini ve işgalcilerin ruhunu katlettiği için...'
İsrail hep kendisine acınmasını istiyor
- Chomsky gibi isimlere vize vermeyen bir İsrail, sorunun çözümünde Yahudi entelektüellere ne kadar kulak veriyor sizce?
- Chomsky sevdiğim ve kendimi yakın hissettiğim gelenekten biridir. Bütün antenleriyle dünyadaki acıları, iniltileri, insan seslenişlerini duyan... Claude Levi Strauss gibi, Freud gibi. Avrupa ortasında Uzakdoğu edebiyatını herkesten çok hissedebilmiş Kafka gibi. Ant Dağı'ndaki bir çobanın mızıkasına hakkını verebilen Yehudi Menuhin gibi. Bu gelenekte ağır basan, klişelerle iddia edilenin aksine akıl ve zekâ değildir. Azınlık olmaktan gelen büyük bir duyarlılıktır. Ötekine açılmadır. Kimsenin kimseden üstün olmadığını bilgelikle hissedebilmedir. İsrail ise yıllar içinde kendine tam tersi bir gelenek ve kültür kurdu: 'En mağdur, en acınası, en kayırılacak, en korunmaya muhtaç, en iltimasa layık benim. Ben ne yaparsam yapayım, bana acıyın.' Bu kültürü dayattı. Bu dayatmayla herkesi felç etti. Niye? Batı'nın zaten soykırımdan ötürü olağanüstü bir suçluluğu var İsrail'e karşı. İsrail dışındaki Yahudiler'de de, orada, o mağdurun yanında olmadıkları için bir tür suçluluk yarattı, onu besledi. Filistin'e kör kalınmasını sağladı. Ülkeleri biraz bireyler gibi de düşünmeli. Böyle bireyler de var... Tamam derseniz eğer, bir süre sonra karşınıza kendisinden başka herkese duyarsız bir canavar dikilecektir. Ama dünya büyük süratle değişiyor. Herkes ayak uydurmaya çalışıyor değişime. Bir İsrail mi hep aynı rotada gidecek? Mümkün değil. Değişecek İsrail. Yaşamak istiyorsa değişecek.
Türkiye ciddi bir AB adayı
- Hükümet kimi çevreler tarafından Ortadoğu'da güttüğü politikalar sebebiyle eleştiriliyor. AB'den uzaklaştığımız, bir eksen kayması yaşadığımız yazılıyor. Mavi Marmara gemisini bile bu politikanın ürünü olarak düşünenler, Tayyip Erdoğan'ın 'Ortadoğu fatihliği'nin sonucu olarak yorumlayanlar var. Sizin yorumunuz nedir?
- Kimileri öyle olmasından korkuyor, kimileri öyle olmasını diliyor, bu doğru. Ama yeryüzünde ve her bölgede daha aktif bir rol oynamaya çalışması niye AB'den uzaklaştığı anlamına gelsin? Aksine Türkiye AB konusunda aktif, ciddi bir adaylık rotası izlediği içindir ki bugün birçok alandaki hamleleri ciddiye alınıyor. Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında, Balkanlar'da çok önemli bir aracı güç konumunda. Bunu bizzat AB Genişlemeden Sorumlu Michael Leigh'den duydum Brüksel'de. Son trajik olaylara gelince... Sokağın bir an galeyana geldiğini, coşmak istediğini de düşünebiliriz. Olabilir. Sadece sevinçte değil, büyük yaslarda, travmalarda da sokak dalgalanır, köpürür. Demokratik bir ülkeyse o, köpürme bir nevi ototerapi görevi de görür; durulur. Yerini daha köklü bir kedere ve düşünmeye ve analize bırakır. Taşmaz. Burada hükümetin çizdiği çerçeve önemli ve şimdiye dek gayet doğru bir çerçeve çizildiği kanısındayım ben. Ancak hükümetin pedagojik çalışması bitti mi diyorsanız, hayır tabii, bu kadar genç ve dinamik nüfuslu bir ülkede o pedagojik çalışma hiç bitmez ki. Tabii bu pedagojik çalışma sadece hükümetin değil, tüm siyasilerin, sivil güçlerin, hatta bizim gibi Twittercıların bile işi!

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.