Giriş Tarihi: 16.10.2010

Avrupa korkularına hapsoluyor, peki ya Türkiye?

Marksist sosyolog Slavoj Zizek, 3 Ekim tarihli Guardian'daki makalesinde, 1990'larda komünist rejimlerin parçalanmasından sonra Avrupa'da artık yeni bir siyaset tarzı benimsendiğini söylemekte. Zizek'e göre, bu yeni siyaset tarzı, insanları etkin şekilde harekete sevk etmenin tek yolu korkudan (göçmen korkusu, suç korkusu, ahlaksızlık korkusu, aşırı büyümüş devlet korkusu vs.) geçmektedir.
Zizek'in hareket noktası olan Avrupa'nın Judo- Hıristiyan değerler ekseninde bir kimlik ve ruh bulma arayışında gün geçtikçe içe kapanması, AB üyelik sürecindeki Türkiye tarafından da kaygıyla izlenmektedir. Hiç de yersiz olmayan bu endişelere karşın, Zizek'in perspektifiyle bakıldığında, aslında Türkiye'nin korku siyaseti üretmede Avrupa'dan çok da farklı olmadığı görülebilir. Bu noktada en ironik olan ise, Avrupa'da yükselen milliyetçilik ve dindarlığa en çok eleştiri getiren kesimlerin, Türkiye'de benzer bir korku siyasetine sarılmış olmalarıdır.
Dışarıdaki korkular

Türkiye'de topluma korku salarak siyaset yapmak ve siyasete etki etmeye çalışmak aslında yeni bir olgu değildir. Ancak son zamanlarda Türkiye'nin siyasal ve ekonomik yapısında gerçekleşen dönüşüme paralel olarak korkular, siyasete yön verme rekabeti içinde daha çok dile getirilmeye başlanmıştır. Daha birkaç yıl önce, AK Parti hükümetinin AB üyelik reformları kapsamında birçok yasayı meclisten geçirmesi, milliyetçilerin topluma AB'nin Türkiye'yi böleceği ve sömürgeleştireceği fikrini empoze ederek Sevr sendromunu hortlatmasına yol açmıştı. Korkular üzerinden yürütülen bu siyaset, toplumun algısı üzerinde ciddi bir hasar bırakmış ve bunun neticesinde AB üyeliğine verilen destekte önemli bir düşüş olmuştur.
Türk halkında AB'ye karşı korkuları körükleyen bu çevreler, ironik şekilde Türkiye'nin Ortadoğu'da yürüttüğü aktif dış politika hamlelerini ise Batı'dan uzaklaşma olarak yorumlamaktadırlar. Bu sefer korku, Türkiye'nin Araplaşmasına yol açacak ideolojik bir eksen kayması fikri üzerine inşa edilmektedir. Dış politikada atılan her adımın karşısına yerleştirilen yeni korkular, daha milliyetçi, daha az toleranslı ve daha içe kapalı bir Türkiye gerçeği ile bizleri karşı karşıya bırakmaktadır.
İçerideki korkular
Korkular sadece dış aktörlere karşı egemenlik kaybı kaygısı adına üretilmemektedir. Siyaset geliştirme kabiliyetinden uzaklaşılan her noktada yeni korkular icat edilmekte ve bu yolla halkı harekete geçirmenin, bir çıkar birliği sağlamanın peşine düşülmektedir.
Kürt korkusu, azınlıklar korkusu, başörtüsü korkusu, yargının ele geçirileceği korkusu, muhafazakârlık korkusu ve daha nice korkular, siyasi konjonktüre bağlı olarak devamlı olarak hortlatılmaktır.
2009'da büyük heyecanla topluma duyurulan Kürt Açılımı, böyle bir korku üretiminin baskısına dayanamamış, sekteye uğramıştır. SETA ve Pollmark'ın, Türkiye'nin Kürt Sorunu Algısı araştırmasındaki bulguları, birtakım korkuların Kürt Sorunu'nun çözümünde ne derece ciddi bir bariyer oluşturduğunu göstermesi açısından oldukça ilginçtir. Araştırmada, "Kürtler ayrı bir devlet kurmak istiyor mu?" sorusuna Türklerin %71.3'ünün "evet" demesi, buna karşın "Ayrı bir devlet kurmak istiyor musunuz?" sorusuna Kürtlerin sadece %30'unun "evet" demesi korku siyasetinin etkisini ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, son dönemde tekrar alevlenen başörtüsü tartışmalarında dillendirilen korku ve kaygılar da hatırlanabilir. Başörtüsüne izin verildiğinde, başı açık öğrencilerin üniversitelerde eğitim hakkından mahrum bırakılacağı veya başı açıklar üzerinde mahalle baskısı oluşturulacağı yönündeki iddialar, bu korkuların irrasyonel boyutlarını göstermektedir. Böylece hayali bir korku, somut bir yasağın "meşru" gerekçesi olabilmektedir.
Türkiye korkularıyla yüzleşiyor

Korkunun, çözüm üretme konusunda yetersiz kalınan her konuda, halk desteği sağlayacak ortak bir çıkar sunması ve bol ateşli söylemlere izin vermesi, siyasetin olduğu her alana sızmasına imkân vermektedir. Her ne kadar burada bahsi geçen korkular somut bir gerçekliğe dayanmasalar da, burada asıl sorun korkuların algılar üzerinde etkili olabilmesi ve bu algıların siyaseti dönüştürebilmesidir. Korkular maalesef bu dönüşümü daha liberal ve özgürlükçü eksende değil, daha kısıtlayıcı ve içe kapanık bir temelde gerçekleştirmektedirler.
Bu karamsar tablonun varlığına rağmen, Türkiye için iyimser düşünmeyi mümkün kılacak gelişmeler mevcuttur. Türkiye'nin son on yıl zarfında geçirdiği siyasi, ekonomik ve toplumsal dönüşüm her ne kadar ülkedeki kronik korkuların alevlendirilmesine ortam hazırlamış olsa da, Türk siyasetinin sorunlarıyla yüzleşmesini ve daha dışa dönük bir seyir izlemesini de sağlamıştır. Bunun neticesinde, bugün Türk halkının büyük bir bölümü, Avrupa'da siyaset yapım sürecini giderek etkisi altına alan ve artan ölçüde dönüştüren korku siyasetine daha az prim vermektedir.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.