KCK davası ve kardeşliğin dili
'Bilinmeyen dil' ayıbı ve tanıdık bir zihniyet...
Bölgedeki yargılamalarda Türkçe bilmeyen vatandaşlar için 'devletin tahsis ettiği tercümanlar' aracılığıyla her gün onlarca dava yürüten mahkeme, KCK davasında bambaşka bir tavır aldı. Buradaki 'devletin tahsis ettiği tercüman' ifadesi çok önemli. KCK davasına konu olan Kürtçe ifade verme talebi, aslında fiilen ve resmen çözülmüş bir sorun. Halihazırda zaten Kürtçe savunma yapılıyor. Dolayısıyla, mahkeme heyetinin yanlış tutumu 'açılımı sabote etmek ve 'iktidarı suçlamak isteyenlerin' ekmeğine yağ sürmekten öteye bir anlam ifade etmiyor. KCK davasında en başından bu yana yapılan yanlışlara 'bilinmeyen dil' ifadesiyle bir yenisi daha eklendi ve bir yandan Ankara'da tabular yıkılırken, diğer yandan bölgedeki yanlış uygulamalar yüzünden süreç yeniden çıkmaza girdi. Devletin fiilen ve resmen çözdüğü bir sorun 'kraldan çok kralcı' bir anlayış yüzünden devleti ayıplı hale getirdi. 'Bilinmeyen dil' ayıbı Kürtlerin onurunu, Türklerin vicdanını yaraladı. Mahkeme heyeti belki farkında olmayarak 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında hazırlanan raporda Kürt vatandaşlarımız hakkında 'kendini Kürt sananlar' ifadesine benzer bir ifade kullanarak tarihe geçti. Mahkeme, bu talihsiz ifadesiyle 'resmi tezlerin ve altı boş ezberlerin' ne kadar derinlere işlediğini, çözümün aslında ne kadar zor olduğunu bir kez daha hepimize gösterdi. Bir taraftan binlerce yıldır birlikte yaşayan iki kardeş halk, diğer yandan devletin resmi televizyonunda 24 saat yayın yapan bir dil, hükümetin devrim sayılabilecek adımları ve bütün bunların yanına 'bilinmeyen dil' ifadesi. Türkiye'nin artık bu akıl tutulmasından kurtulması gerekmiyor mu? Yargı mevzuatının ayrıntılı hükümleri, sanıkların emniyette Türkçe ifade vermiş olmalarına karşın mahkemede Kürtçe ifade verme çelişkileri, yaşananları değiştirmiyor. Tam da burada mahkeme heyeti kurulan tuzağa düşmüş oluyor. Davanın içeriğini, sanıkların suça bulaşıp bulaşmadıklarını bir yana bırakıp sadece olayın sonuçları üzerinden bir akıl yürütme yapılsa dahi hadise çok daha iyi anlaşılacaktır. Kelepçeli fotoğraf verilmesi en başta davanın masumiyetine gölge düşürürken, bazı seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması Kürt kamuoyunda infiale yol açtı. En son 'bilinmeyen dil' ayıbı ise küllenen ve unutulmaya terk edilen davanın milyonlarca kişinin takip ettiği bir dava haline gelmesine neden oldu. Bunun yanında BDP'lilerin açıklamalarıyla bundan sonra tüm davalarda Kürtçe ifade verileceği Kürtçe savunma yapılacağını öğrenmiş olduk. Peki tüm bu operasyonların ve yürütülen davanın faydası nerede? Sonuç itibarıyla KCK davası, PKK'nın bir adım daha öne çıkması dışında hiçbir işe yaramadı. KCK davası hakkında hüküm vermek için operasyonların yapılmasına yol açan 'nedenlere' değil, 'sonuçlara' bakmak yeterli olacaktır. Bölgedeki güvenliği sağlamak için yapılan tutuklamaların kendisi bugün çok daha büyük bir asayiş problemine yol açmış durumda. Kürt meselesi uzun zamandır dil meselesine indirgenmiş ve anadilde eğitim konusu yaygın biçimde tartışılırken böyle bir talihsiz ifade, tarih dışı olmaktan öteye geçemeyecektir. Yeni Türkiye, 'bilinmeyen dil' tezleriyle, çözümün ve kardeşliğin dilini inşa edemez.
EN SON HABERLER
- 1 Ermeni tasarısı ve Senatonun Türkiye politikasına yaklaşımı
- 2 Muhabbetin tatlısı ikramın sağlıklısı!
- 3 Neden Erdoğan? Neden AK Parti?
- 4 Cumhurbaşkanı adaylarının siyasal iletişim stratejileri
- 5 İpek Coşkun: Türkiye Suriyelilerin vatandaşlığına hazır mı?
- 6 Tek başına iktidar mı koalisyon mu?
- 7 Rusya'nın Suriye hamlesinin anlamı
- 8 Seçim ne kadar güvenli?
- 9 Erdoğan'ın Rusya Ziyareti ve Türkiye-Rusya İlişkileri
- 10 Avrupa'nın ve Körfez ülkelerinin mülteci politikası nasıl şekilleniyor?