2011 Mısır ve 1989 Doğu Avrupa devrimleri
Muhalefetin örgütlü topluma ihtiyacı
Siyasi partilerin olmadığı bir demokratik hayat düşünülemez. 1991'den bu yana Rusya'da demokrasinin yerleşememesinin en önemli sebeplerinden biri, istikrarlı ve güçlü siyasi partilerin oluşmaması ve siyasetin kişiler etrafında örgütlenmesidir. Mısır'ın Mübarek sonrasında başka bir kişisel diktatörlüğün pençesine düşmemesi için halkın taleplerini aşağıdan yukarıya örgütleyerek siyasete kanalize eden hareketlere ihtiyacı var. Çok partili demokratik düzenin yerleşmesi için, iktidarın, Müslüman Kardeşler, Ghad ve Vafd gibi, örgütlü muhalefet hareketlerine geçmesi, Baradey gibi karizmatik bir kişinin eline geçmesinden daha iyi olabilir. Ayetullah Humeyni veya Boris Yeltsin gibi halk nezdinde popüler, karizmatik kişilere dayalı halk hareketleri, diktatörlüklere karşı devrimleri başarıyla gerçekleştirseler bile, maalesef çoklukla başka bir diktatörlüğe evrilmiştir. Buna karşın örgütlü ve popüler siyasi partileri iktidara getiren halk hareketleri, kurumsal bir demokrasiye doğru ilerlemişlerdir. Etnik ve dini kamplaşmanın halk hareketine eşlik etmesi de çoğu zaman demokrasinin yerleşmesini engellemiş, ya da uzun süre geciktirmiştir. Slobodan Miloseviç, Yugoslavya dağıldıktan sonra Sırbistan'daki iktidarını tüm muhalefete rağmen etnik ve dini nefreti körükleyerek 2000 yılına kadar devam ettirmeyi başardı. Mısır'daki halk hareketi şimdilik etnik ve dini farklılıkları aşan güzel bir örnek: 8 milyon kadar Hıristiyan Kıpti'nin yaşadığı Mısır'da, Mübarek'i protesto edenler arasında dindar Müslümanlar olduğu kadar pek çok Hıristiyan da vardı. Oysa yılbaşında İskenderiye'deki kiliseye yapılan kanlı saldırı, Mübarek'in, dışarıya karşı terörizm korkusunu kullanarak, içeride de Kıpti ve Müslüman muhaliflerini birbirine düşürerek, diktatörlüğünü pekiştirmesine imkân vereceği izlenimini doğurmuştu.
Dış aktörlerin etkisi
Doğu Avrupa'da olduğu gibi Ortadoğu'da da demokrasinin yerleşebilmesi için dış dinamikler de önemli. Gorbaçov'un Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki Sovyet vesayetini kaldırması bu coğrafyadaki komünist rejimlerin bir yıl gibi kısa bir sürede ardı ardına yıkılmasının önünü açmıştı. Doğu Avrupa'daki Sovyet vesayetiyle aynı ölçüde olmasa da, bazı Kuzey Afrika ve bilhassa Körfez ülkelerinde ciddi bir Amerikan veya İngiliz-Fransız vesayeti söz konusu. Fransa hala Lübnan'da kurulacak hükümet konusunda, Cezayir ve Tunus'un rejimi hakkında söz sahibi, Fildişi Sahili'ndeki her iktidar değişimine müdahil oluyor ve gerekli gördüğünde askeri müdahalede bulunuyor. ABD 5. Filosu Bahreyn'de yerleşmiş durumda. Mısır, İsrail'den sonra tüm dünyada en fazla Amerikan yardımı alan ülke, bu da ona ABD'nin atfettiği önemin bir göstergesi. Şah döneminde İran'ın da Ortadoğu'da ABD'nin gözdesi olduğunu hatırlamak yerinde olur. Mübarek'in muhalifleri, diktatörün ismine atıfla hoş bir eleştiri getirmişlerdi: İsmi Hüsnü Mübarek ama kendisi "la hüsnü ve la mubarek!" (ne güzel, ne de mübarek). Tüm dış desteğe rağmen, 1981'den bu yana süren Mübarek diktatörlüğü esnasında Mısır, uluslararası arenada askeri, siyasi ve ekonomik olarak Ortadoğu'nun diğer iki büyük ülkesi Türkiye ve İran'ın bir hayli gerisine düştü. Mısır'ın nüfusunun Türkiye ve İran'dan daha fazla olduğunu dikkate alırsak Mısır'ın geri kalmışlığı daha da çarpıcı bir hal alıyor. Mübarek sonrası Mısır'ın siyasal ve toplumsal gelişiminde, bazılarına yukarıda değindiğimiz bir takım iç ve dış dinamikler belirleyici olacaktır.
EN SON HABERLER
- 1 Ermeni tasarısı ve Senatonun Türkiye politikasına yaklaşımı
- 2 Muhabbetin tatlısı ikramın sağlıklısı!
- 3 Neden Erdoğan? Neden AK Parti?
- 4 Cumhurbaşkanı adaylarının siyasal iletişim stratejileri
- 5 İpek Coşkun: Türkiye Suriyelilerin vatandaşlığına hazır mı?
- 6 Tek başına iktidar mı koalisyon mu?
- 7 Rusya'nın Suriye hamlesinin anlamı
- 8 Seçim ne kadar güvenli?
- 9 Erdoğan'ın Rusya Ziyareti ve Türkiye-Rusya İlişkileri
- 10 Avrupa'nın ve Körfez ülkelerinin mülteci politikası nasıl şekilleniyor?