Son Güncelleme: Pazartesi 17.10.2011
Yükseköğretimde büyüme ve kalite ikilemi
Kalite için yükseköğretim endüstrisi olgunlaştırılmalıdır
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı tarafından 2010'da yayınlanan, Mahmut Özer ve Talip Küçükcan ile birlikte kaleme aldığımız Yükseköğretimde Kalite Güvencesi başlıklı rapor, birçok ülkedeki yükseköğretim sistemini ele almış ve şu hususun altını çizmiştir: Büyüme ve kalite, kendi gelişim seyirleri içinde ele alınmalıdır. Yirminci yüzyılın büyük çoğunluğunda gelişmiş ülkelerde yükseköğretim bir "büyüme endüstrisi" olmuştur. Gelen hükümetler, yükseköğretime destekleri artırmayı bir norm olarak kabul etmişlerdir. Bu dönemde, yükseköğretim sistemleri devlet destekleriyle büyütülmüş ve "olgun" endüstri olmuşlardır. Kalite güvencesi konusundaki yeni çabalar, işte bu "olgun" yükseköğretim endüstrilerinde söz konusu olmuştur. Oysa Türkiye gibi yükseköğretimi hâlâ "büyüme endüstrisi" olan ülkelerde, yükseköğretim kurumlarını "olgun" endüstrilerdeki gibi fazladan denetleme ve düzenlemeye tabi tutmak, bu kurumlar için ekstra bir bürokratik külfet olma riski taşımaktadır. Kaldı ki, kalitenin kültürel bir pratiğe dönüşmediği ortamlarda, dışarıdan zorlamalarla kalitenin sağlanması mümkün değildir.
Yükseköğretimde büyüme sürdürülmelidir
Yükseköğretimde okullaşma oranları hâlâ, yüzde 27 civarında olup OECD ülkelerinin en alt sırasında yer almaktadır. Dahası, planlama uzmanı Duygu Tanrıkulu tarafından hazırlanan yine SETA tarafından bu ay (Şubat 2011) yayınlanan "Türkiye'de Yükseköğretime Erişim: 2025 Yılında Yükseköğretim Talebi Karşılanabilecek Mi?" başlıklı analizde, Türkiye'deki mevcut eğilimlerin süreceği varsayımıyla yapılan projeksiyon çalışması sonuçlarına göre, Türkiye, yükseköğretimde okullaşma oranlarını ancak 2023'te yüzde ellinin üzerine çıkarabilecektir. Ki bu oranın, o dönemki OECD ortalamasının altında kalması kuvvetle muhtemeldir. Dünyada yükseköğretimde kalitenin tesisi, temelde özerk kabul edilen üniversitelerin sorumluluğunda kabul edilmektedir. Üniversitelerde kalitenin tesis edilmesi, üniversite dışında YÖK veya kalite güvencesinden sorumlu başka bazı bürokratik yapıların varlığıyla değil, üniversitenin yeterli kaynağının olması ve kendi kendini düzenlemenin varlığına bağlıdır. Buna ek olarak, yükseköğretimde büyüme, hükümetin finansman ve personel desteğini artırmasıyla ve yükseköğretim kurumlarının kapasiteleri verimli bir şekilde kullanmalarıyla gerçekleştirilebilir. Kalite bir süreç konusudur ve bundan dolayı bu konuda kısa yol arayışına girilmemelidir. Kalite konusunda, akademik yöneticilere ve bütün öğretim üyelerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Her yönüyle dünyaya açılan, ekonomisi ve demokrasisi gelişen Türkiye'nin yükseköğretim endüstrisi de büyümelidir. Bu büyümenin kalite adına yavaşlatılması yerine, bu büyüme, kalite açısından da desteklenmelidir zira yükseköğretim arzı hâlâ toplumsal talebe cevap verememektedir.
EN SON HABERLER
- 1 Ermeni tasarısı ve Senatonun Türkiye politikasına yaklaşımı
- 2 Muhabbetin tatlısı ikramın sağlıklısı!
- 3 Neden Erdoğan? Neden AK Parti?
- 4 Cumhurbaşkanı adaylarının siyasal iletişim stratejileri
- 5 İpek Coşkun: Türkiye Suriyelilerin vatandaşlığına hazır mı?
- 6 Tek başına iktidar mı koalisyon mu?
- 7 Rusya'nın Suriye hamlesinin anlamı
- 8 Seçim ne kadar güvenli?
- 9 Erdoğan'ın Rusya Ziyareti ve Türkiye-Rusya İlişkileri
- 10 Avrupa'nın ve Körfez ülkelerinin mülteci politikası nasıl şekilleniyor?