Batı ve Kaddafi makasında Libya
Libya olayları, küresel düzensizlik tartışmalarına boyut kattı. Türkiye, değişim isteyen veya engelleyen aktörlere dayanan ülke olmamalı; adalet merkezli değişim talebine odaklanmalıdır
Libya'ya askeri müdahale
26 Şubat 2011'de 1970 sayılı, 17 Mart 2011'de de 1973 sayılı BMGK kararlarının çıkmasının ardından, Libya'da değişim taleplerinin Mısır ve Tunus'a benzer şekilde hayata geçme ihtimalinin zayıfladığı belirginleşti. Libya'nın ateşkes talebini dile getirip, Türkiye'yi de denetlemek için davet ettiği sırada, 19 Mart 2011'de Fransa, Türkiye'yi ve bazı diğer paydaş ülkeleri bilgilendirmeden, BMGK 1973 sayılı karara yaslanarak Libya'ya saldırdı. Fransa'nın başlattığı saldırıların üzerinden 24 saat geçmeden uluslararası bir mutabakatın olmadığı ortaya çıktı. ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya, saldırıların hedeflerine dair birbirine zıt açıklamalar yaptılar. Sarkozy'nin saldırılarını açıklamak veya karşı çıkmak için, uçuşa yasaklı bölgeden Kaddafi'nin devrilmesine, Libya'da rejim değişikliğinden muhalefetin güçlenmesine kadar farklı hedefler dile getirildi. Fransa'nın başına buyruk tavrının telafisi için ABD, İngiltere ve Türkiye devreye girdiler. Londra toplantısında kurulan Temas Grubu, Libya'daki sürece siyasi istişare mekanizmalarının işletilerek müdahil olunmasının önü açtı. Özünde, Fransız provokasyonunu telafi etmeye yönelik bu adım, Libya'ya dair hedefsiz askeri operasyonlara göre daha olumlu bir tablonun ortaya çıkmasını sağladı.
Türkiye'nin tutumu
Yukarıda çok kısaca özetleme ihtiyacı hissettiğimiz sürecin hızlı yön değişiklikleri devam ederken, Türkiye'nin kategorik bir tavır üzerine yaslanan sabit politika izlemesi beklenemezdi. Türkiye, Afganistan'da, Irak'ta, Lübnan'da, Gürcistan'da, kısaca askeri seçeneğin masaya geldiği her durumda, oldukça ihtiyatlı davranmayı tercih etmiş ve içinde yer aldığı uluslar arası güvenlik örgütlerinin geride durmasına yönelik bir tutum takınmıştır. Libya'da da, özünde benzer bir tavır sergileyerek, askeri ihtimalin pasif bir üyesi olmayı tercih etmiştir. Libya'da çatışmalar başladığından beri muhalefetin ve yabancı askeri müdahalenin sorunu, ortada yıkılacak müşahhas bir devlet mekanizmasının olmayışıydı. Kaddafi'nin aşiret yapısına yaslanan konvansiyel olmayan devlet örgütlenmesi, klasik müdahaleleri boşa çıkarmak veya uzun sürecek bir çatışmanın önünü açmaya uygun bir karakter taşıyordu. Bugün geldiğimiz noktada, Kaddafi'nin kaybetmeyecek kadar, muhalefetin ise kazanamayacak kadar güçlü olduğu, çaresiz bir denklem ile karşı karşıyayız. Libya'ya kara harekâtı düzenlenmediği sürece muhalefete verilecek desteklerin de askeri bir nihai neticeyi üretmesi mümkün görünmemektedir. Başbakan Erdoğan'ın 7 Nisan'da yaptığı açıklama ile Türkiye'nin pozisyonu ve yapabilecekleri biraz daha netleşmiş durumdadır. Libya'da Türkiye aleyhtarı ve oldukça kurgu kokan gösterilerin ardından, uluslar arası kamuoyu nezdinde oluşturulmaya çalışılan havanın aksine Türkiye'nin aktörlerle süreçleri işletebilen tek ülke olduğu ortadadır. Son on gün boyunca, hem Kaddafi'nin temsilcisi Abdulati El Ubeydi hem de Libya Ulusal Geçiş Konseyi başkanı Abdulcelil ile yapılan görüşmeler iç savaşın durmasına katkı sağlama ihtimaline işaret etmektedir. Liberal bir müdahaleciliğin aciz bir örneği olarak da okuyabileceğimiz Libya olayları, küresel düzensizlik tartışmalarına yeni bir boyut katmış oldu. Türkiye, değişimi talep eden veya engelleyen aktörlere dayanan değil; bizatihi adalet merkezli değişim talebinin kendisine odaklanmak durumundadır. Geldiğimiz nokta itibariyle ne Kaddafi rejimi ne de Mısır ve Tunus örneklerinden farklı olarak batılı askeri müdahaleyi talep eden Libyalı aşiret-muhalefet yapısı, değişim taleplerinden daha merkezi bir konumda değiller. Türkiye, değişim taleplerini Kaddafi ile Batılı müdahalecilik makasında anlamsızlaşmasına mani olabildiği ölçüde Libya'nın geleceğine katkı verebileceğini akıldan çıkarmamalıdır.
EN SON HABERLER
- 1 Ermeni tasarısı ve Senatonun Türkiye politikasına yaklaşımı
- 2 Muhabbetin tatlısı ikramın sağlıklısı!
- 3 Neden Erdoğan? Neden AK Parti?
- 4 Cumhurbaşkanı adaylarının siyasal iletişim stratejileri
- 5 İpek Coşkun: Türkiye Suriyelilerin vatandaşlığına hazır mı?
- 6 Tek başına iktidar mı koalisyon mu?
- 7 Rusya'nın Suriye hamlesinin anlamı
- 8 Seçim ne kadar güvenli?
- 9 Erdoğan'ın Rusya Ziyareti ve Türkiye-Rusya İlişkileri
- 10 Avrupa'nın ve Körfez ülkelerinin mülteci politikası nasıl şekilleniyor?