Uykunun duygusal etkinliklerin sınırlandığı, tepki gücünün zayıfladığı, hareketimizi sağlayan kasların neredeyse tamamının dinlenme durumuna geçtiği ancak uyandırılabilirlik durumunun her şeye rağmen devam ettiği bir bilinç durumu olduğunu anlatan Yard. Doç. Dr. Rıdvan Üney, "Yaşamımızın ortalama üçte biri uykuyla geçmektedir. Uyumak esasen bedenen ve ruhen bir arınma dönemidir. Yani bu dönemin moda sözü olarak gerçek bir detokstur. Ayrıca bu arınma dönemi aynı zamanda hem yenilenme hem de yeni bir güne dayanıklı bir şekilde hazırlanmayı da barındırır. Çocuklarda büyüme hormonunun salgılandığı dönem de gene uykudur. Dolayısıyla uykunun süresi ve kalitesi çok önemlidir. Uyku kalitesini bozan birçok unsur vardır. Bunlar mekanik olabilir (yatağın konforsuz olması, yatarken giyilen giysilerin sıkı olması gibi.) gene bazı hastalıklar uyku kalitesini bozabilirler. Kalp yetmezliği, uyku apnesi, solunum yolu hastalıkları gibi hastalıklar buna neden olabilirler. Bunlar dışında bebek ve çocuklarda uyku süresi yetişkinlere göre daha uzundur. Yaşla birlikte uyku süresi azalmaktadır. Orta yaş ve üstünde 5-6 saatlere kadar düşmesi olağandır. Uykuyu bozan etkenlerin başında ise en önemlisi ruhsal nedenlerdir. Psikolojik rahatsızlıklar uykunun hem kalitesini hem de süresini olumsuz etkiler. Uyku süresinin artması ya da azalması, uykuya dalmakta zorluk, sık uyanma ve bir daha uykuya dalamama, erken uyanma, uykudan yattığından daha yorgun kalkma, uzun uykuya rağmen dinlenememe bize daha çok psikolojik sıkıntıları işaret eder" diye konuştu.