Cuma 26.06.2009 00:00
Son Güncelleme: Cuma 26.06.2009 17:08

"Sivil yargı takip edecek"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''imtiyazlı ortaklık'' tartışmalarıyla ilgili olarak, ''AB müktesebatında böyle bir ortaklık şekli söz konusu değil. Bizim ortaklığımız tamamen tam üyeliktir, bunun için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun dışında herhangi bir ortaklık şeklini kabul etmemiz mümkün değil'' dedi.
Erdoğan, Crans Montana Forumu'nda ''Türkiye'nin Avrupa Geleceği'' konulu bir konuşma yaptıktan sonra soruları yanıtladı.
Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile yürüttüğü müzakerelerde enerji faslının açılıp açılmamasına ilişkin tartışmalara ilişkin soru üzerine, Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bu faslın açılmaya hazır durumda olduğu kanaatini taşıdığını belirtti.
Erdoğan, ''Herhangi bir engel yok, siyasi yaklaşımlar dışında, olay bu kadar basittir'' dedi.
Kıbrıs konusundaki bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye kabul edilmesini, aradan belli bir süre geçtikten sonra Almanya Başbakanı Angela Merkel'in hata olarak kabul ettiğini ve ''Büyük bir yanlıştı'' dediğini dile getirdi.
Kıbrıs'ta çözüm için referandumda ''Evet'' oyu çıkması için gayret gösterdiklerini ve KKTC'de ''Evet'' denildiğini ifade eden Erdoğan, adanın güneyinde ise yüzde 75 ''Hayır'' oyu çıktığını hatırlattı.
''Hayır'' dendiği halde Güney Kıbrıs'ın AB'ye kabul edildiğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu, AB müktesebatına da uygun değildi, tersti, ama siyasi bir karardı ve bu siyasi kararı da verdiler. Yoksa müktesebatın gereğini yerine getirdikleri için kabul etmediler. Şu anda da tabii Güney Kıbrıs 'Nasıl olsa ben üyeyim' diyerek, Türkiye ile ilgili süreci sürekli olarak tıkamanın gayreti içerisinde ve bunun rollerini yerine getiriyor, oynuyor. Biz ise, Avrupalı dostlarımıza söylüyoruz. 'Bakın gerçek bu, gerçekleri lütfen görün' diyoruz. Dostlar da sağ olsun, bazıları bunu görürken bazıları da görmemekte direniyor. Bütün bunlara rağmen, kararlıyız, sabırlıyız ve bu yoldaki çalışmalarımızı aynı şekilde sürdüreceğiz.''
Başbakan Erdoğan, AB genişlemesi ve Türkiye ile İspanya'nın öncülük ettiği Medeniyetler İttifakı projesi ile ilgili bir soru üzerine, Medeniyetler İttifakı'nın genişlemesi ile AB'nin genişlemesinin tanımlarının birbirinden farklı olduğuna işaret etti.
AB ile ilgili genişleme tanımının ilk zamanlar coğrafya esaslı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, daha sonra uygulamalara bakıldığında tanımın coğrafya esaslı olmaktan çıkarıldığını ve siyasi mantığın esas kabul edildiği bir genişlemenin karar vericiler tarafından uygulanmaya başlandığını söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:''Bana göre Avrupa Birliği, eğer bir güç, siyasi, sosyal, ekonomik her alanda oluşturacaksa, özellikle bu genişleme sürecini devam ettirmelidir.
Medeniyetler İttifakı'na gelince, Medeniyetler İttifakı'nda kültürler, dinler, medeniyetlerin ta kendisi bu işin içerisindedir ve bu konuda kapı bütün kültürlere, dinlere, medeniyetlere açıktır ve biz Medeniyetler İttifakı oluşumuna özellikle de küresel barışı hedef alarak, medeniyetler arası ittifakı bunun güç kaynağı kabul ederek destek veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.''
Başbakan Erdoğan, bazı ülkelerin önerdiği imtiyazlı ortaklık ile ilgili soruyu yanıtlarken de, ''AB müktesebatında böyle bir ortaklık şekli söz konusu değil. Bizim ortaklığımız tamamen tam üyeliktir, bunun için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun dışında herhangi bir ortaklık şeklini kabul etmemiz mümkün değil'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Avrupalı liderlere bu düşüncelerini anlattığını da dile getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz, Avrupa'dan, bize verdiği sözleri tutmasını bekliyoruz. Oyun devam ederken kurallar değişmez'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Brüksel'deki Crans Montana Forumu'nda ''Türkiye'nin Avrupa Geleceği'' konulu bir konuşma yaptı.
Türkiye'nin içinde yer aldığı bir Avrupa'nın özellikle bugünlerde bir kez daha gündemi meşgul ettiğini ifade eden Erdoğan, gerek AP seçimleri gerek bazı ülkelerde yaklaşan ulusal seçimlerin istemedikleri tarzda Türkiye'yi, bir tartışma konusu olarak Avrupa'nın gündemine taşıdığını belirtti.
Erdoğan, şunları kaydetti: ''Türkiye, çok partili sisteme 1946 yılında geçti. Süreç içerisinde bazı badireler atlattı fakat bütün bunlara rağmen demokrasimiz gelişti, olgunlaştı ve standartlarını Avrupa standartlarına yaklaştırdı. Kimi Avrupa ülkelerine kıyasla 63 yıllık bir demokrasi deneyimi az görünebilir ama özellikle, yeni üye olmuş bazı ülkelerle kıyaslandığında Türkiye'nin demokrasi deneyiminin daha uzun ve çok daha fazla birikim sahibi olduğu görülecektir. Şu samimi öz eleştiriyi sizlerle paylaşmak isterim: 63 yıllık demokrasi tarihimizde ülke olarak en fazla popülizmden çektik ve popülizm uğuruna iç politikadan dış politikaya, ekonomiden sosyal yaşama kadar çok ağır bedeller ödedik. Son 6,5 yılda ise popülist siyaset anlayışını elimizin tersiyle ittik.''

''HEYECAN KIRICI ROL''

Başbakan Erdoğan, ortaya net hedefler koyduklarını ve ulaşabilecekleri sözler verdiklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:
''İstismar zeminlerini yok ettik ve tüm gelişmeleri halkımızla net ve şeffaf şekilde paylaştık. Türkiye'nin, Türk halkının artık prim vermediği siyasi yaşamımızdan izleri silinen popülizmin halen bazı Avrupa ülkelerinde bir oy toplama aracı olarak kullanılmasını açıkçası şaşkınlıkla izliyoruz. Dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim. Aylar boyunca hiç gündeme gelmeyen, ya da olumlu şekilde gündemde yer alan Türkiye, seçim sürecine girilir girilmez üyeliği tartışılan ya da sorgulanan bir ülke konumuna geliyor. Bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan bu gelgitlerin, tutarsız siyasetin Avrupa'da sorgulanmasını doğrusu arzuluyoruz. Ayrıca bu gelgitlerin Türkiye üzerinde AB katılım süreci üzerinde heyecan kırıcı bir rol oynadığını da belirtmek istiyorum. Biz Avrupa'dan, bize verdiği sözleri tutmasını istiyoruz. Oyun devam ederken kurallar değişmez.''

''REFORM SÜRECİMİZİ İLERİYE GÖTÜRMEKTE KARARLIYIZ''
Başbakan Erdoğan, Ankara'da AB üyesi ülkelerin büyükelçileriyle yemekli bir toplantı yaptığını anımsatarak, ''Yine bu ziyaretim vesilesiyle Brüksel'de çeşitli temaslarım olacak. Tüm bu görüşmelerde Türkiye'nin artık Avrupa'dan olumlu mesajlar beklediğini ilettim. Umuyorum ve inanıyorum ki Avrupa, bu yakındığımız türden popülist politikalara karşı Türkiye üzerinden yürütülen istismar siyasetine karşı objektif mesajlar verecek ve bizi de teşvik edecektir'' diye konuştu.
Türkiye'nin geleneksel olarak yeniliğe, değişime ve çok kültürlülüğe açık bir toplum olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, Türk halkının demokratikleşme, hukuk devleti ilkeleri ve insan haklarına saygı alanındaki beklentilerinin AB toplumlarından farklı olmadığını kaydetti.Erdoğan, şunları söyledi:
''İşte bundan dolayıdır ki AB sürecinden dolayı yaptığımız ve yapmakta olduğumuz tüm reformları inanarak, benimseyerek ve toplumsal bir mutabakat zemininde gerçekleştiriyoruz. Reform sürecimizi daha da ileriye götürmekte kararlıyız. Bu konuda en büyük desteği halkımızdan alıyoruz. 'Son dönemde Türkiye'de AB reform sürecinde yavaşlama olduğu' şeklindeki görüşlere en iyi cevap, son bir yıllık süre içerisinde kaydedilen gelişmelerdir.'' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 600 yıldır Avrupalı olduğunu, Batı'dan Türkiye'ye bakış hatalarının düzeltilmesi işinin aydınlara düştüğünü belirtti.
Erdoğan, Belçika'nın yüksek tirajlı gazetesi "Le Soir"ın "Serbest Kürsü" sayfasında yayımlanan yazısına, bugün insanlığın ekonomik kriz korkularıyla yaşadığını; ekonomik yapıların çökmesi, işsizlik, toplumsal uyum sorunları, küresel güvenlik risk ve tehditleri gibi unsurlar karşısında, mevcut bölgesel ve uluslararası kurumların yararlılığının sorgulandığını ifade ederek başladı.
''Oysa elimizde, geçmişten dersler almasını bilen küresel bir sistem ve uluslararası yapılar var" ifadesini kullanan Erdoğan, yaşanan ekonomik krizin, mevcut düzenin sağlamlığı sayesinde bir felaket haline gelmediğini belirtti.
"Bugünkü durum ideal olmaktan uzak kalsa bile", en güçlü ekonomiye sahip ülkelerin, Dünya Bankası'nın, IMF'nin ve uluslararası kurumların aldıkları ortak önlemlerin önemi üzerinde duran Başbakan Erdoğan, "hukuka, ekonomik dayanışmaya dayalı demokratik, laik bir platform oluşturan" AB'nin de küresel sistemin bir parçası haline geldiğine işaret etti.
AB'nin bu başarısında, diğer Avrupa ülkeleri ile oluşturduğu ilişkilerin anahtar önemine değinen Erdoğan, AB'nin genişleme ve derinleşme stratejisi kapsamında, farklılıklar içinde birlik yarattığını belirtti.
AB'nin bu stratejisi kapsamında, Avrupa'nın doğu yamacının büyük ülkesi Türkiye'yi de üyeleri arasına katma iradesi bulunduğunu, 60'lı yıllardan beri hükümetlerin ve yöneticilerin bu stratejiyi uygulayarak Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik adımları hızlandırdıklarını kaydeden Erdoğan, "Türkler 600 yıldır Avrupa genel denkleminin bir parçasını oluşturuyor" ifadesini kullandı.
Bir imparatorluktan; hukuk devleti ilkelerine dayalı demokratik, laik ve sosyal bir cumhuriyete dönüşen, bu gelişimini başka yerde değil, Avrupa'da gerçekleştiren Türkiye'nin, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'daki hemen her yapılanmada yer aldığını hatırlatan Erdoğan, "Doğu'dan bakınca Türkiye bir Avrupa ülkesidir" ifadesine yer verdi.
Batıdan Türkiye'ye bakıştaki hataların düzeltilmesi işinin bütün Avrupalı aydınlara düştüğünü belirten Başbakan Erdoğan, "Türkiye'nin AB'ye katılımının iki taraf için de tarihi ve stratejik önemi" üzerinde durarak, "Bu katılım ile 778 bin metrekarelik bir istikrar alanı AB ile bütünleşecek, Avrupa'nın 6., dünyanın 17. büyük ekonomisi, 70 milyonluk iyi yetişmiş, çalışkan ve dinamik nüfusuyla AB'ye katılacak" açıklamasında bulundu.
"Türkiye, Avrupa'nın geleceğinin garantörü olacak" diye yazan Erdoğan, böylece, ırk, dil ve din farklılıklarının ortak güç olduğunun görüleceğini ifade etti.
AB'yi oluşturan yöneticilerin, Türkiye'nin NATO'ya girişinin yararlarını da gördüklerini hatırlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB çevresinde veya dışında değil, AB bünyesinde yer alması gereğine olan inancı vurgulayarak, "Bu katılımın gerçekleşmesi bugün, 1963'te olabileceğinden daha kolay, yararları da daha fazla olacak" ifadesini kullandı.
Dış politika ve ekonomide büyüyen bir güç olan Türkiye'nin bugün, ekonomik krize rağmen ışık saçan, güven veren, güvenli, halkına ve bölgesine refah sağlayan, AB'ye siyasi, ekonomik ve adli uyumunu hemen hemen tamamlamış bir ülke olduğunu kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye güç katacağını vurguladı.
Türkiye'ye bakış açılarının "güncelleştirilmesi" gereği üzerinde duran Erdoğan, önyargılardan uzaklaşılması, gerçeklerin görülmesi çağrısında bulundu.
"Dünyanın en büyük 20 ekonomisi yeryüzünün geleceğini tartışırken Türkiye de o masada yer alıyor" diyen Erdoğan, güvenlik, refah, köktendinciliğe ve ırkçılığa karşı mücadele, enerji gibi konular gündeme geldiğinde de her zaman Türkiye'nin var olduğuna dikkati çekti.
Bilim dünyasının bu gerçekleri iyi gördüğü bir dönemde, Avrupa'nın bazı bölgelerinde siyaset dünyasının, Türkiye'nin AB'ye katılımına karşı olumsuz yaklaşımının desteklenemeyeceği mesajını veren Erdoğan, Türkiye'nin bugün zaten Avrupa ile öncelikli ve özel ilişkiler içinde bulunduğunu, ancak potansiyelinden tam olarak yararlanılması için tam üyeliğin gerçekleşmesinin gerektiğini bildirdi.
Katılım müzakerelerindeki ilerlemeler hakkında bilgiler veren Başbakan Erdoğan, "Bazı Avrupa ülkeleri AB'ye katılımımızın yararlarını anladılar, bazıları ise henüz bu aşamaya gelemediler" ifadesini kullanarak, bir kısım Avrupa ülkesinin, daha kolay koşullarla AB üyesi olabildiğine işaret etti.
Türkiye'nin yeni uyum adımları atmaya hazır olduğunu ancak Avrupa'nın da önyargılardan ve tarihten gelen tereddütlerden arınarak Türkiye'ye gerçekçi ve tarafsız bakması gerektiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, "Avrupa geleceğine bakmayı başaramazsa geçmişine geri dönmeyeceğini kim söyleyebilir" sorusunu yöneltti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa, Türkiye'nin reform hızına maalesef yetişemiyor''
dedi. Başbakan Erdoğan, Crans Montana Forumu'nda ''Türkiye'nin Avrupa Geleceği'' konulu bir konuşma yaptı ve soruları yanıtladı.
2008 yılının son günü, gelecek 4 yıl içinde gerçekleştirecekleri reformların bir yol haritasını oluşturan Ulusal Programını kabul ettiklerini anımsatan Erdoğan, şunları söyledi:
''2009'un ilk günlerinde de yeni bir Başmüzakereci atadım. Brüksel'de siyasetle yakından ilgilenenlerin de yakından tanıdığı ve bugün de aramızda bulunan değerli Bakanımız Egemen Bağış'ın Başmüzakereci görevini başarıyla sürdüreceğine inanıyorum.
24 saat Kürtçe yayın yapan devlet televizyon kanalının kurulmasından, Meclis'te Kadın ve Erkekler arasında Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun faaliyete geçmesine kadar farklı alanlarda başarılı çalışmalara imza attık. TCK'nın 301. maddesinin değiştirilmesi, yeni Vakıflar Kanunu ve GAP, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi gibi eylem planını Türkiye'nin görünümünü ve standartlarını olumlu yönde değiştiren çok sayıda düzenlemeleri bu arada gerçekleştirdik.''

''FARKLI SİYASİ GEREKÇELERLE...''
AB'ye katılım yönünde yürüttükleri çalışmaların siyasi reformlara ilave olarak bir de müktesebata uyumla ilgili kısımlarının bulunduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Müktesebata uyum ve teknik bakımdan şu ana kadar 33 fasıldan 10'u müzakereye açıldı. Her Dönem Başkanlığı'nda daha çok sayıda fasıl açma hedefimizi ve buna yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu an açılmaya hazır olan bazı fasıllar olmasına rağmen, bunları farklı siyasi gerekçelerle, farklı üyelerin, farklı engellemeleri sebebiyle, müzakereye açamıyoruz. Bu konuda da Türkiye, maalesef haksız bazı uygulamalara maruz kalıyor ve şunu söylemeliyim ki; Avrupa, Türkiye'nin reform hızına maalesef yetişemiyor. Bu noktada da Avrupa Birliği'nden, süreci hızlandıracak girişimler beklediğimizi ifade etmek isterim.''

''TÜRKİYE 4 KRİTERDEN İKİSİNİ YAKALAMIŞ DURUMDA''

Erdoğan, Türkiye'de son 6,5 yılda gerçekleştirdikleri bir başka önemli ilerleme alının ekonomi olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
''Son dönemde kaydettiğimiz ilerlemeye baktığımızda, dünyanın ilerleyen ekonomileri arasında 17'inci sıraya yükseldik. Avrupa'nın 6'ıncı sıraya yükseldik. İhracat büyüklüğünde dünyanın 22'inci büyük ekonomisiyiz. Doğrudan Uluslar arası Yatırımlar noktasında yine dünyanın önde gelen cazip ülkeleri arasındayız. Küresel krizin getirdiği olumsuz şartlara rağmen, 2008 sonu itibariyle ülkemize 18,5 milyar dolarlık dış yatırım geldi.
Bütçe açıkları devamlı olarak 2008 yılı sonu itibariyle olumlu yönde ilerledi. 2005 yılından beri, bu oranı yüzde 3 sınırının altında tutmayı başardık, bu başarının sonucu olarak Maastricht Kriterlerini yakalamış durumdayız. Aynı şekilde kamunun borç yükü noktasında da Maastricht kriterini yakaladık. Burada bir konuya dikkatinizi çekmek isterim; Bir çok Avrupa Ülkesi bu kriterlerin çok çok üzerinde bir yerde bulunurken, katılım sürecindeki Türkiye 4 kriterden ikisini yakalamış durumda.''

''AB SÜRECİ GENİŞ BİR COĞRAFYADA YAKINDAN İZLENİYOR''

''Türkiye'nin AB'ye üyeliği, sayılarla ölçülebilen artı değerlerin de ötesinde, birleştirici gücüyle pek çok halka önemli bir ilham kaynağı olacaktır'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Türkiye, Avrupa Birliği'ne, yük olmaya değil, AB'den yük almaya geliyor aslında, böyle bir özelliği var. Farklı kültürler ve dinler arası anlayış eksikliği günümüzde giderek daha da derinleşti. Bu olumsuz eğilimler karşısında, diyaloğun geliştirilmesi amacıyla son dönemde bir çok girişim başlatıldı. Bu yöndeki önde gelen çabalardan biri, BM şemsiyesi altında İspanyol meslektaşım Sayın Zapatero ile birlikte eş-başkanlığını üstlendiğim 'Medeniyetler İttifakı' girişimidir. Madrid'te düzenlenen ilk Forum'un ardından İttifakın 3 ay önce gerçekleştirilen 2'inci Yıllık Forumu'na Türkiye olarak ev sahipliği yaptık.''
Erdoğan, uluslararası toplumun tüm üyelerini, uygulama aşamasına katılarak Medeniyetler İttifakı Girişimi'ni desteklemeye çağırarak, şunları kaydetti:
''Büyük çoğunluğu Müslüman bir nüfusa sahip, serbest pazar ekonomisini dinamik bir biçimde uygulayan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye'nin AB'yle katılım müzakereleri yürütmesi medeniyetler çatışması tezlerine karşı başlı başına bir cevap teşkil ediyor. İşte bu çerçevede, Türkiye'nin AB üyelik sürecini Orta Asya'dan, Orta Doğu'ya, Balkanlar'dan Afrika'ya çok geniş bir coğrafyada yakından izleniyor.
Türkiye'nin müzakere sürecinin başlamasından sonra, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da ve Orta Asya'da AB'nin algılanmasının daha da olumlu yöne doğru seyrettiği bir gerçektir. Bütün bu bölge halkları Avrupa Birliği'ni kendilerine bir adım daha yaklaşmış olarak gördüler.''

''2009 YILI ÇÖZÜMÜN GERÇEKLEŞTİRİLEBİLECEĞİ BİR YIL OLABİLİR''
Başbakan Erdoğan, AB üyesi olmanın sorumluluğunun, AB'nin sadece teknik mevzuatında değil, uzlaşı kültürünü de benimsemekte de yattığını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
''Bu sorumluluğu nasıl büyük bir ciddiyetle taşıdığımızın ve taşıyacağımızın herhalde en iyi göstergelerinden biri, Kıbrıs konusunda izlediğimiz yapıcı tutum olmuştur. Kıbrıs sorununun çözümü, tüm tarafların yararına olacaktır. Türkiye olarak kapsamlı çözümü güçlü şekilde destekliyoruz. 2009 yılı çözümün gerçekleştirilebileceği bir yıl olabilir. Türkiye bu konuda gerekli siyasi iradeyi kazan-kazan ve bir adım önde olma anlayışıyla Annan Planı döneminde de açık ve tartışılmaz bir şekilde ortaya koymuştur.
Yeni süreçte de Rum tarafının devam eden müzakerelere ilişkin samimiyeti konusunda endişe oluşturan bazı girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Avrupalı dostlarımızdan beklentimiz, Rum kesiminin çözümün geciktirilmesine veya imkansızlaştırılmasına yönelik tutum ve davranışlar içine girmesini engellemeleridir. Rum kesimi çözümü gerçekten istiyorsa, müzakerelerde BM'nin rolünün daha fazla artırılması gereğini kavraması ve sürecin belirli bir disiplin altına alınmasını kabul etmesi gerekmektedir.''
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, binlerce yıllık tarihi, zengin kültürü, dünyada ilgi uyandıran siyasi açılımları, güçlü ve sürekli büyüyen ekonomisi, renkli sosyal yapısı ve jeostratejik konumu ile Avrupa'ya çok büyük zenginlik katacak bir ülke olduğunu kaydetti.

''DAHA AZI İLE YETİNMEMİZİ DE KİMSE BİZDEN BEKLEMEMELİDİR''

Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: ''Ülkemiz, basit ön yargılarla ele alınmayı hak etmiyor. Evet, Türkiye olarak, Türk halkı olarak Avrupa Birliği noktasında heyecanımızı muhafaza ediyoruz. Yolumuzda kararlılıkla ilerliyoruz. Ancak başta da belirttiğim gibi, haklı olarak, bu heyecanı Avrupa tarafında da görmeyi arzu ediyoruz. Türkiye ve AB, Türkiye'nin AB'ne üyeliğine giden yolda zaman kaybını durdurmak, zamanı çok daha iyi şekilde kullanmak durumundadırlar. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da üzerine düşeni yapmaya devam edecektir. AB'den istediğimiz esasen bundan fazlası değildir. ancak daha azı ile yetinmemizi de kimse bizden beklememelidir.''
Toplantıyı, bakanların yanı sıra Belçika Prensi Laurent'de izledi. Toplantının ardından çalışma yemeğine geçildi.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.