Pazartesi 24.08.2009 00:00
Son Güncelleme: Pazartesi 24.08.2009 16:03

Rijkaard'ın aslan yürekli askerleri

Hollanda ulusal takımının başına geçtiğinde, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı yaştan bir sene daha gençti Franklin Edmundo Rijkaard. 103 yaşındaki Barcelona'nın başına geçtiğinde ise henüz 41 yaşındaydı. Hollanda ulusal takımına Eurocup 2000'de yarı final oynatmak dışında ciddi bir başarısı da yoktu Frank'in Barça'nın başına geçtiğinde. Hatta kulüp takımı çalıştırıcılığında küme düşürdüğü bir takım (Sparta) olduğu yazılıydı özgeçmişinde.
Barça'nın başına geçmeden önce, "Frank" deselerdi ona, "Frank, Barcelona 18'inci haftada başarısız sonuçlar yüzünden küme düşme hattına girecek" deselerdi, muhtemelen ilk KLM uçağıyla Amsterdam'a dönerdi Rijkaard işbaşı yapmadan.
* MAÇTAN KARELER İÇİN TIKLAYINIZ...
Ama dönmedi. Barça UEFA Kupası'na dördüncü turdan veda ettiğinde de dönmedi ülkesine. Sonrası bildik hikâyenin. Beş senelik Barcelona çalıştırıcılığı döneminde kazanılan iki La Liga şampiyonluğu, bir Şampiyonlar Ligi kupası. Sonra da ara verilen bir yılın ardından Florya'da işbaşı.
Ama ne oldu Frank bu topraklara geldiğinde? Barça'da ilk yılda yaşananların benzerinin Galatasaray'da da olabileceğinden hareketle taraftarın ve yönetimin buna sabır göstermeyeceği yazıldı, çizildi. Sabır yeminleri edildi, illa çekilmesi gerekliymiş gibi benzer çileler.
Bir şey unutuldu oysa ki; Rijkaard'ın öğrenen bir teknik direktör olduğu getirilmedi akla. Açalım. Rijkaard beş yıllık Barça deneyiminde gerçekten gıpta edilen unvanlar kazanmıştı CL şampiyonluğu gibi. Ama bu beş yılın en önemli kazanımı, yeni bir takımın nasıl kurulacağı ve o takıma oynatacağı yeni futbolun nasıl öğretileceği bilgisiydı aslında. (Bu "öz bilgi"ye "know-how" diyorlar Anglo-Saksonlar.)
Herkes Rijkaard'ın benzer bir süreci Galatasaray'da da yaşayabileceğini tahmin ederken yeni bir takım nasıl kurulur öz bilgisini çok iyi bildiğini ıskaladı bir şekilde. İşte bu öz bilgi sayesinde o ve kurmayları inanılmaz özgüvenli bir başlangıç yaptılar Florya'da. Daha önce yapmış oldukları bir şeye yeniden başlamanın heyecanıyla, hiç yalpalamadan yola koyuldu Rijkaard ve Neskeens. O yüzden şaşırtıcı değil yedi resmi maçta elde edilen altı galibiyet.
Gaziantepspor'un Galatasaray'a karşı direnişi
Bu yedi resmi maçta sadece José Couceiro'nun başında olduğu Gaziantepspor zorlamıştı Galatasaray'ı. Takımının forvetlerini Servet Çetin – Gökhan Zan tandem hattının üzerine sürüp Galatasaray'ın pas koordinasyonu ta ilk temelden bozarak. Bir de hücumda tüm topları neredeyse Barbosa Tabata'da toplayarak, oyunu onun üzerinden kurarak. Japon kökenli Brezilyalı'nın üstün top tekniği sayesinde topu daha çok Galatasaray yarı sahasında tutmayı başarmıştı Gaziantepspor. Bu sayede bugüne kadarki maçlarda top hâkimiyetini Galatasaray'a bırakmayan tek takım olmayı da başardı Gaziantepspor yüzde 54 oranında topa sahip olarak.
Gaziantepspor dışında kimse zorlamamıştı Galatasaray'ı. Ta ki Kayserispor'a dek. Futbolumuzun dolu insanı Tolunay Kafkas, José Couceiro'nun yaptığından bir adım daha fazla atarak, ummadığı bir rakip çıkardı Galatasaray'ın karşısına. O güne dek Gaziantepspor dışında bütün takımlar geriye yaslanarak beklemişlerdi Galatasaray hücumlarını. Kapanarak, ama biraz da dua ederek. Tolunay'ın Kayserisporu ise sınav sorularını pek çalışmadığı yerlerden sordu Galatasaray'a: Takımın boyunu inanılmaz kısaltarak, neredeyse 30 metre uzunluğunda bir alanda bütün toplara basarak başladı oyuna Kayserispor.
Açıkça bu pek de beklemediği bir şeydi Galatasaray'ın, daha doğrusu alışık olmadığı. Bu yüzden inanılmaz bocaladı başlarda, ama yıkılmadı da. O da Kayserispor'a yanıt vererek Çanakkale siper savaşlarını andıran bir boğuşmanın içine atladı tüm cesaretiyle. Gözünü kararttı ama kapatmadı.
Galatasaray açılımının yanıtı
İnanılmaz zekice bir hamleydi Tolunay Kafkas'ınki. Çünkü Galatasaray'ı, yedi maçlık kısa periyod içinde hiç alışık olmadığı bir oyuna sürükleyerek, Rijkaard'ın takıma kazandırmaya çalıştığı pas koordinasyonu alışkanlığını neredeyse sıfırlamayı hedefliyordu Kayserispor. Amaç Galatasaray'ın alışkanlıklarını sıfırlayarak Rijkaard'ın futbol aklını sahanın dışında tutmaktı böylece. Tolunay'ın bu stratejik hamlesine Rijkaard'ın takıma kazandırdığı alışkanlıklar değil, sahadaki Galatasaraylılar'ın futbol aklı yanıt verebilirdi sadece.
Ancak her zehrin bir panzehiri olduğu gibi, Kayserispor'un bu "Galatasaray açılımı"nın da bir yanıtı vardı elbette: Üç bileşenli bir futbol yanıtı. Pas, hız ve de akla dayalı bir yanıttı bu.
Pas da var, hız da
İlk bileşen vardı Galatasaray'da, yani pas koordinasyonu. Kayserispor presine karşı başlarda bocalasa da, bir şekilde Rijkaard'ın takıma kazandırdığı pas koordinasyonu hayat bulabildi Galatasaray'da. Sonra. İkinci bileşen hız da vardı aslında Rijkaard'ın takımında. Aydın Yılmaz, Milan Baros ve Abdul Kader Keita'tan oluşan forvet hattının bir hız sorunu olması da düşünülemezdi zaten. Ancak bu hız, birkaç deney dışında hiç devreye girmedi, giremedi. Atıl vaziyette kaldı ilk yarı boyunca.
Neden peki? Abdul Kader Keita'nın ve Aydın Yılmaz'ın 4-3-3 değil, 4-4-2 kanat oyuncusu olması yüzünden çoğunlukla. Bu iki kanat oyuncusu 4-4-2'nin kanat oyuncuları gibi daha çok çizgiye yakın oynadılar içeri katetmek yerine. Ve daha çok orta yapmayı yeğlediler, takımda sanki 4-4-2'nin iki santrforu varmışcasına. İş böyle olunca, takımın en çok futbol aklına sahip olan futbolcusu Arda Turan'ın hücum setlerinde yapabileceği tek şey kaldı. Sadece Milan Baros'u beslemek.
Kesilemeyen fatura
Eğer Keita ve Yılmaz biraz içe doğru katedip hücumlarda Baros'a yaklaşsalardı, Kafkas'ın futbol açılımının faturasını daha ilk yarıda kesebilirdi Galatasaray. Ama olmadı bu. Buna savunmayla hücum bloğu arasındaki köprü görevini üstlenen Ayhan Akman'ın atağa kalkarken kaybettiği kritik toplar da eklenince skor üretmekte zorluk çekti Galatasaray. (Ancak yine de özellikle Arda Turan'ın doğrudan Baros'a indirdiği toplar sayesinde maçı kopartacak pozisyonları ürettiğinden söz edilmeli Galatasaray'ın ilk yarıda.)
Artık bir Galatasaray klasiği haline geldi Rijkaard'ın devre arasında oyuna müdahale etmesi. Kayserispor karşısında da yaptı bunu kıvırcık saçlı. Akılsız hızın hiçbir şey anlamına geldiğinden hareketle Abdul Kader Keita'yı çıkarıp Ralph Elano Blumer'i dahil etti oyuna. Aydın Yılmaz'ı da sağ kanada gönderdi, Keita'nın yerine. Sol kanadı ise dönüşümlü olarak diğer forvet hattına (Elano, Arda Turan ve Baros) emanet etti Rijkaard.
Akıl ve ruh
Bu değişiklikle daha çok akıl eklemiş oldu Galatasaray'a Rijkaard. Daha çok akıl daha çok pas, daha çok pas da hızın daha çok ortaya çıkması anlamına gelecekti böylece. Yeterli miydi peki bu rakibi çözmek için? Değildi elbette. Akılla beraber takım ruhu da lazımdı daha çok.
Kayserispor'un oyunu yaklaşık 30-40 metrelik alana sıkıştırıp Galatasaray'a baskı yapmasının altından kalkmak için de en çok bu gerekliydi ikinci yarıda. Böylece ikinci yarıda akılla birleşmiş bir takım ruhu gördük sahada. Gol pozisyonu üretmese de Kayserispor'un baskı yaptığı o sıkıntılı dakikalarda Galatasaray takım ruhuyla direndi rakip ataklarına. Ta ki Elano'nun, uzaktan çok uzaktan, bir matadorun son darbesi gibi Kayserispor kalesine sapladığı gole kadar.
Böylece üzerindeki stres peçesini kaldırıp rakibin üstüne sardı bir güzel. Sonra da en göbeğinde Elano ve Arda Turan'ın yer aldığı pas koordinasyonuyla Kayserispor'u gölge pres yapmak zorunda bıraktı usul usul. Üstelik bunu daha üç gün önce Levadia karşısında 90 dakika oynamış 11'le yaptı neredeyse. Oysa ki hafta içinde sadece Galatasaray maçına hazırlanan Kayserispor'un rakibine oranla daha çok ayakta kalması beklenmeliydi oyunun son bölümünde değil mi?
Evet, ama olmadı bu. Son bölümde daha çok ayakta kalan taraf Galatasaray'dı. Leo Franco'yla başlayıp 44 saniye boyunca hükmedilen topun 11 pasta dördüncü gol olarak Kayserispor kalesine gönderilmesi, bu ayakta kalmanın bayrağı olarak asıldı ASY gökyüzüne. Dinç kalmanın, aklın, takım ruhunun ve her şeyden önemlisi de Galatasaray'ın yelken açtığı pasa ve hıza dayalı total futbolun sembolüydü bu gol. Fransa'da, ya da Avustralya'da doğsa Rijkaard yerine Richard adını taşıyacak olan Frank'in aslan yürekli futbolcularının sahnelediği temsilin müthiş bir finali de oldu bu gol. Oyun bittiğinde de hâlâ tütüyordu bu golün vermiş olduğu haz yüreklerde ve akıllarda.
Geriye kalanlar
Ancak maç bitti diye söz de bitmemeli. Çünkü var bir şeyler daha, oyundan taşan.
Mesela Elano'yla birlikte oynarken Arda Turan'ın sadece sola mahkum edilmemesi gerçeğinin görülmesi bu maçla beraber. Demek ki Galatasaray, forvet hattını, futbolcuların dönerek oynadığı total futbol anlayışına ihale etmeye karar vermiş bir süreden beri.
Mesela, geçen sezon Lincoln'ün Milan Baros'la kurmuş olduğu telepatik bağın, Arda Turan'la Baros arasında yeniden ortaya çıkması bu maçla beraber. Demek ki Baros gerçeği yeniden sahne alacak bu sezon da.
Mesela Rijkaard'ın Uğur Uçar nezdinde yeni bir sol bek kazandırması Galatasaray'a bu maçla beraber. Demek ki kağıt üzerindeki özellikleriyle bakılmamalıymış futbolculara, onları seyredince birkaç kez antrenmanda, daha fazla neler yapabileceklerini görmekteymiş hüner.
Mesela Arda Turan'ın sadece futbol aklı anlamında değil, aynı zamanda takım ruhunu sağlayan lider olarak ortaya çıkması bu maçla beraber. Demek ki "Marmaris ruhu", "2000 ruhu" gibi eski sürümleri değil, hepsinin kökü olan ve 10'un temsil ettiği Galatasaraylılık Ruhu'ymuş esas olan tüm futbolcuların etrafında birleşmesi gereken.
Mesela Mustafa Sarp'ın oyunun hücum yönünde de müthiş bir akla sahip olduğunun yeniden hatırlanması bu maçla beraber. Demek ki, boşa değilmiş
Rijkaard'ın, başlarda "yedek bile olamaz" diye hüküm verilen Mustafa Sarp'a bütün maçlarda formayı en çok teslim etmesi.
Barça hüznü yerine Galatasaray coşkusu
Sekiz resmi maç yedi galibiyet. Üç lig maçı, üç galibiyet. Demek ki Rijkaard'ın Barça'daki o hüzünlü başlangıç günlerini yaşamaktan çok çok uzaklarda artık Galatasaray. Demek ki bir takım yeniden nasıl kurulur ve o takıma yeni, yepyeni bir futbol nasıl öğretiliri öğrenmiş aslında Rijkaard, o hüzünlü Barça günlerinde, üzülmek yerine. Demek ki yaşananlar da önemliymiş, ama o yaşananlardan ne öğrenildiği daha önemliymiş aslında. Demek ki aklını, bilgisini ve cesaretini koyarsa ortaya bir teknik direktör, arkasında onu takip edecek yürekli askerler hep çıkarmış Galatasaray'da. (http://gayin-sin.net)

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.