Galatasaray'ın son Cluj beraberliği, artık ve maalesef bazı gerçeklerle yüzleşme vaktinin geldiğinin işareti gibiydi. Telekom Arena'yı basan su birikintisinde boğulan, sadece G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi iddiası değildi zira.
Türk futbolunun en başarılı teknik direktörü Fatih Terim, henüz Şampiyonlar Ligi'nde bir üst tur göremedi. 33 maçtaki galibiyet sayısı ise sadece 8…
Mağlubiyet sayısı ise 2 katından da fazla.
Mustafa Denizli, Fenerbahçe'ye "0" (yazıyla sıfır) puan trajedisini yaşatarak tarihe geçti. Aykut Kocaman ise daha Şampiyonlar Ligi'nin yüzünü dahi göremedi.
UEFA ŞAMPİYONU BİLE GRUPTAN ÇIKAMIYORSA...
Vaktiyle herkeslerin burun kıvırdığı Lucesu'nun yönettiği Shakhtar Donetsk, son 7 sezon katıldığı turnuvada, sadece bir kez elendi. 6 defasında en azından 3'üncü olup UEFA Kupası'na (Avrupa Ligi) gitti (2009'da da kupayı kazandı zaten) ya da ilk 2'ye girip bir üst tura çıktı. Galatasaray'a 2001'de devler liginde çeyrek final yaşattığı gibi… Ve salı akşamına kadar, 32 defayla Türk takımlarının başında en çok Şampiyonlar Ligi maçına çıkan da yine kurt hocaydı. En son olarak da salı akşamı Chelsea'yi devirmeyi başardı. Premier Lig'in zirvesindeki Chelsea'yi…
Bu platformu hafife alanlara, her kuraya "çantada keklik" etiketi yapıştıranlara küçük bir hatırlatma:
2000 senesinde, yenilmeden UEFA Kupası'nın kazanan, oynadığı futbolla rakibe korku salan Galatasaray dahi, Milan'ı son 2-3 dakikada attığı iki mucize golle geçip "ancak" grup üçüncüsü olabildi ve yoluna Kupa 2'de devam etti.
Düşünün!.. O efsane takım dahi göremedi bir üst turu.
Bu oyunun altın kurallarından kaçına uyuyoruz peki biz?
• Yabancıların iyi olacak… Fark yaratacak… Peki krizdeki Avrupa için dudak uçuklatan rakamlara imza atan yabancılarımızdan kaçı sınır ötesinde iş yapıyor? Skor üretiyor? Ya da rakibin skor üretmesini engelleyebiliyor? Kendimize ne zaman soracağız "İspanya gol kralı Guiza'yı, bütün yazı tatilde geçirmiş Melo'yu almak neden sadece bizim aklımıza geliyor" diye?
MAHALLİ YETENEKLERLE BURAYA KADAR!..
• Futbolcu kalitemiz kesinlikle kötü. (Bakınız Milli Takım'ın hali.) İstisnalar dışında yerli oyuncularımız asla Avrupa arenasında başa güreşmek için yeterli değil. Çoğu "içeride kaplan dışarıda kedi…" "Mahalli yıldızlarla", yabancı açığını kapatmak da mümkün olmuyor ortaya bir kalite koymak da. Öyle olmasa, yerli bir alternatif bulabilse, Fatih Terim, Avrupa için 35 yaşında Cris'i getirir miydi?
• Zor gol yiyeceksin! Zira kazanmaktan daha mühimi kaybetmeyeceksin bu ligde. Takım savunmasını bileceksin, iyi de bir defans hattın olacak. Tıpkı Lucescu'nun her takımına aşıladığı gibi. Zira yediğinden bir fazlasını atmanın en güç olduğu yer Şampiyonlar Ligi… Ailece saldırmak değil anahtar. Asla da olmadı. Hatırlamayanlar, hemen şimdi Fenerbahçe'nin Spartak Moskova'dan deplasmanda yediği ikinci golü izlesin internetten… Korner atılıyor, top 30 metre havada süzülüyor ve rakip sol bek, ceza sahası köşesinden voleyle gol atıyor. Bu kadar ucuz gol yemenin bedeli, kaçan Şampiyonlar Ligi oldu sarı-lacivertlilere… Ucuz gollerde bu seneki G.Saray'ı da yabana atmamak lazım tabi.
• Fırsatını buldun mu atacaksın… 73 ortadan tek gol çıkartırsan salı akşamı gibi, "yazsın deftere" diyeceğin net santraforun yoksa, o zeminde etkili olabilecek tek kozun sakatlanıp çıkınca da (Elmander) ikame edecek bir isim eksikse kulübende, kısacası "üretim hattı"nda kriz varsa, Avrupa hayalleri görmeyeceksin.
VAR OLMANIN BİRİNCİ KURALI: SİSTEM
• En önemlisi, sistem takımı olacaksın. Oyunu kuralına göre oynayan bir sistem takımı... Örnek mi? Türkiye'nin Şampiyonlar Ligi tecrübesi sıfıra yakınken, Fenerbahçe ilk deneyiminde, 7 puan toplayarak, 3'üncü olmuştu 1996-1997 sezonunda. Hem de Manchester United, Juventus ve önceki senenin Kupa Galipleri finalisti Rapid Wien arasında. Ve hem de 3. sınıf Lazaroni gibi bir hocaya rağmen. Son maçı kazansa çıkıyordu bu gruptan.
Çünkü, Danimarka'da yan yana oynamış, birbirini gözü kapalı tamamlayan bir defans tandemi (Högh-Uche) rakibi geldiğine geleceğine pişman eden bir ön liberosu vardı (Kemalettin). Çünkü önceki seneki hocaları Parreira, onlara nasıl alan daraltıp nasıl pozisyon alacaklarını öğretmişti. Bir sistem takımı yaratmıştı. Belki seyir keyfi düşük ama sonuç alan bir sistem… Ve o mütevazı kadronun topladığı puan, G.Saray'ın UEFA şampiyonu kadrosunun o sene grupta aldığı puanla aynıydı.
Malaga, sene başında girdiği mali krize ve Cazorla gibi bir yıldızı yitirmesine rağmen, dün akşam Milan'ı da devirip, ilk kez katıldığı devler liginde 9 puan yapıyor… Geçen sezon Basel, Manchester'i devre dışı bırakıp 11 puanla gruptan çıkıyor.
Ama bizler "sistemsizliğin çekiciliği"ne kapılmış, hala "Şu rakip takımdan alacak bir adam bulamazsın" diyerek doyuruyoruz egomuzu.
İyi de bir sorun bakalım; Asıl onlar sizden kaç oyuncu alır ki?..