Melo'nun futbolu eleştiriliyor ama Mersin maçında kullanılabilirdi sanki...
İnanılır gibi değil. Melo, Galatasaray'da oynayacaksa, oynayacağı maç bu... Özellikle ikinci yarının 15. dakikasından itibaren bu takım 'Melo' diye bağırıyor. Çünkü takım hiçbir futbol oynamıyor. Yani ortada Melo'nun dengesizliği ile bozacağı bir oyun yok. Zaten kötü oynuyorsun. Tam böyle dengesiz bir adam, karambol yaratıp gol çıkarabilir.
Böyle bir maçta Melo'yu kenarda tutup Aydın'ı ve Sabri'yi oyuna sokarak, bunlarla gol atmayı düşünüyorsan, inanamıyorum.
Fatih Terim'in kafasında birtakım şartlanmalar var. Ne yazık ki bu şartlanmalardan kendini kurtaramıyor.
Çıbanın başı da Emre Çolak... Evladı manevisi' demiyorum, insan öz oğlunu bu kadar kayırmaz. Cluj maçının yıldızı olduğunu Fatih ve medya söylemedi mi! Galatasaray, Cluj maçını kaybedebilirdi ve sorumlusu Emre olurdu.
Maçın sonunda, ekranda üç saniye kalan bir istatistik var. Emre'ye gelen topların Galatasaray'da kalması yüzde 50... Yani kendisine gelen 100 toptan 50'sini Cluj'a vermiş. Niye veriyor; vazgeçemediği hastalığından... Tugay (Kerimoğlu) on tane Emre çapında bir adamdı ama Galatasaray'dan bu yüzden gitti. Topu ayağından bir türlü çıkaramıyordu.
Emre tek top oynamayı bilmiyor. İlle bir sağ yapacak, ille bir sol yapacak. Çalımlayacak. Bir adam bulamazsa, kendini çalımlayacak. Etrafında 360 derece dönecek. Topu oyuna sokana kadar rakip savunma kademeye girmiş, yerini tutmuş oluyor.
Mersin maçını Fatih hocam ile beraber seyretmeye hazırım. Bir gün öğleden sonra ayırır, giderim. 90 dakika boyunca Galatasaray'ın bir tane kontratağı var mı?
Aynı gün bir de Fenerbahçe maçını seyrettik. Fenerbahçe ne kadar hızlı çıkıyor. Beş falan olurdu o maç... Galatasaray'ın 'çıkma' diye bir niyeti yok. Nurullah Sağlam o kadar güzel çözmüş ki Fatih Terim'i...
Nurullah Sağlam'ın bir tane hatası vardı. Galatasaray'ın ne kadar kötü olduğunu gördüğü halde galibiyete oynamadı, bir puana razı oldu kendi sahasında... Mersin, Mersin'de Galatasaray'dan bir puan alsa ne olacak almasa ne olacak! Yensene yakalamışken... Hayır, aklına getirmedi kazanmayı...
Futbolcularına verdiği taktik de çok basit, 'Kardeşim bu Galatasaraylılar kendi yarı sahalarında al gülüm, ver gülüm oynamaya bayılırlar. Sakın ha üstlerine gitmeyin. Sakın ha kovalamayın. Kendinizi yormayın. Onlar orada dolandırdıkça bekleyin. Zaten biz vakit geçirmek istemiyor muyuz? Biz beraberliğe razı değil miyiz? O zaman bırak, onlar oyalanıyorlar zaten. Oyalansınlar. Sakın müdahale etmeyin.'
Bütün maçı böyle oynadı Galatasaray. Galatasaray santranın gerisinde üstüne hiç Mersinli gelmeden bomboşken yan toplar, yan toplar... Allah'ın belası yan toplar.
Gazetelerde Celtic-Barcelona maçının istatistiki vardı. İkinci yarıda Celtic'in topa sahip olduğu süre 47 saniye... 26 dakika top oyunda kalmış, 47 saniyesi Celtic'te 25 dakikası Barcelona'da. Maçı kazanan Celtic... Neden; çünkü hızlı çıkıyor adamlar, Barcelona hızlı çıkmıyor. Aynen Galatasaray gibi...
Galatasaray biraz talihli olsaydı eğer Nurullah Sağlam yürekli oynatır, maçı kazanırdı ve o zaman belki Fatih Terim 'Ben nerede yanlış yapıyorum' diye düşünürdü. Bu kadar kötü futbolla bu puanlar gelince dehşet ortaya çıkmıyor.
Milli maç dönüşü cuma günü ne yapacak? Dört gün sonra Manchester United maçı var. Kiminle nasıl oynayacak? Kime güvenecek? Aynı adamları yine mi sahaya sürecek? Yine yorgun argın takımlarla mı maç oynayacak? Yoksa bugüne kadar yüzüne bakmadığı adamlara, 'Hadi gelin, bu maçı oynayın' mı diyecek? Ceyhun Gülselam'a mesela... Sercan Yıldırım'a mesela... Gökhan Zan'a mesela... Hakan Balta'ya mesela...
#Sayfa#
Her maçta kötü gol yiyen bir kalecin var, o zavallı yedek kaleci, adı üstünde alnında yazılı duruyor. Muslera bu kadar dökülürken, bu kadar yanlış goller yerken, bu kadar hatalı çıkışlar yaparken...
O kornerden gelen topa öyle aptalca çıkan ve o golü yiyen kaleciyi ben oynatmam arkadaş! Bir maç evvel de çıkıyordu vazgeçti, geri döndü kaleye de gitmedi, kaleyi boşaltıp golü yedi. Kırdığı ceviz bini aştı Muslera'nın, yine oynuyor!
Fatih Terim bu kafasındaki 11'in dışındaki adamların ne düşündüğünü bir türlü empati ile çözemiyor. O kadrodaki 22 adamın 22'si de Fatih Terim'e inanmalı... Bu oynattığı 11'in dışındakiler 'ocak transferi gelse de kaçsak' diye can atıyor. Futbolcu oynamak ister çünkü... Sadece parayla iş bitmiyor.
Bana şimdi patronum gelip dese ki 'Hıncal, aldığın maaşın iki mislini veriyorum. Git evinde otur. Antalya'ya tatile git. Amerika'da gez. Ama artık köşen yok.' Ben bu gazetede kalır mıyım? Ben yazarım, işim yazmak. Yazmamı engellersen, bunu karşılığını parayla kapatamazsın.
'Galatasaray sağlam kulüp, paranı alıyorsun, orada otur.' Hayır. Gidip altı ay maaş vermeyen kulüpte oynamayı tercih eder futbolcu... Bunların hepsini yaşadı Fatih Terim... Senelerce futbol oynadı çünkü...
Cluj çok düşük düzeyde bir takım. Orta sahada Yekta ve Emre gibi fiziği çok küçük adam idare etti. Ama Manchester maçında yetmez. İngiliz futbolu sert... Birisini taşır Galatasaray ama ikisini birden koyarsan ezerler silindir gibi ki Cluj maçında bile o sıkıntı doğdu.
Melo da cezalıyken Fatih Terim orada, kendi keşfettiği kendi milli takıma çağırdığı Trabzon'daki Ceyhun Gülselam olsun istemez miydi? Fiziğiyle, yapısıyla, gücüyle, kuvvetiyle... Dalgakıran gibi dursun... İleri çıktığı zaman kurşun gibi şut atsın. Ama Ceyhun'u bitirdi. 13-14 adamla oynuyor geri kalanlar niye Galatasaray'dan maaş alıyor; bilmiyorum!
Bu anlattıklarınız için Riera da iyi bir örnek. Uzun bir süre kulübedeydi, kadro dışıydı, gönderilecekti ama şans bulduktan sonra takıma oturduğunu görüyoruz.
Cluj maçında takımın en iyilerinden biriydi Riera ama Mersin'de niye oynatıyorsun! Hakan Balta gibi bir adam var elinde... Sakat da değil artık. Kardeşim sen dinlen 'Sen bana Manchester United maçına lazımsın. Gel Hakan; şu aradaki iki maçta sen oynayacaksın.' Ekonomik kullanmak bu...
Sen başka oyuncun yokmuş gibi aynı 11 ile oynamakta inat edersen, 'Efendim üç günde bir maçı benim futbolcum kaldırmıyor' diye şikayet etmeye hakkın yok. Bile bile lades olur mu?