Dediğim gibi özgüven açısından çok rahat bir oyuncuyum. Hatta bana "Fazla rahatsın" diyen hocalarım bile oldu. Ancak bu rahatlık benim oyun stilim, üzerime oturan bir kostüm gibi. Bu rahatlık takım arkadaşlarımdan da kaynaklanıyor. Abilerim "Bu küçük bir çocuk" diye düşünüp de pas atmamazlık yapmıyor. Tam aksine, "Nasıl olsa Salih topu kaptırmaz" güvenini bana hissettiriyorlar ve ben de bu rahatlıkla oynuyorum. Geçtiğimiz sezon Bucaspor'da takımın lideri gibi oynadığım doğru. Ama dediğim gibi, hocamın verdiği bu rolü takımdaki abilerimin de benimsemesi bana çok yardımcı oldu.
Gelişimine katkı yapan teknik adamlar kimlerdi? Sana neler kattılar?
Fenerbahçe'ye gelene kadar Samet Aybaba ve Sait Karafırtınılar'la çalıştım. 16 yaşındayken beni A takım kadrosuna alan hoca Samet Aybaba'dır. Hatta o sezon Ziraat Türkiye Kupası gruplarında Yeni Malatyaspor'a karşı ilk on birde çıkmış ve 90 dakika oynamıştım. İstanbul'da Fenerbahçe'yi 3-2 yenerek büyük bir sürpriz yaptığımız maçta da son 3 dakikada Manucho'nun yerine oyuna girmiştim. Samet Hoca döneminde müthiş bir tecrübe kazandığımı söyleyebilirim. Mesela İnönü'deki Beşiktaş maçında oynamasam da 18 kişilik kadroda yer almış ve o atmosferi solumuştum. İnönü'ye çıktığımda Beşiktaş da Quaresma, Fernandes, Guti, Simao, Almeida'lı kadrosuyla sahadaydı ve o gün ilk defa dizlerim titremişti. Oysa dediğim gibi çok rahat bir oyuncuyum. O gün dizlerimin titremesi de benim için bir tecrübe oldu ve 16 yaşından beri bu havayı yaşayan bir oyuncu olarak bugün çok daha özgüvenli hissediyorum kendimi. Sait Hocaya gelirsek, onunla aynı zamanda abi-kardeş gibiydim. Geçen sezon zaman zaman kötü maçlar çıkarsam bile bana güvenini hiç kaybetmedi ve sürekli oynatarak beni kazandı. En çok katkı yapan ise beni Bucaspor'a götüren ve ikinci yılımda evini açan Murat abidir (Dizdar).
Fenerbahçe'ye transferine gelelim istersen... Bildiğim kadarıyla başka taliplerin de vardı değil mi?
Evet. Trabzonspor beni Bucaspor'un 1. Lig'de yer aldığı sezondan beri istiyordu. O dönemde 16 yaşındaydım. Sezonun son maçını Trabzonspor'la oynamıştık ve Sercan Kaya'yla birlikte beni de istediler. Ama yönetim "Salih bize 1. Lig'de lzım olacak. İsterseniz sözleşmeyi yapalım ama Salih bizde 1 yıl daha oynasın" teklifinde bulundu. Bunun üzerine transfer askıya alındı. Geçen sezon sonunda ise beni isteyen kulüpler Fenerbahçe, Trabzonspor, Beşiktaş ve Rubin Kazan'dı. Ancak Bucaspor'un istediği bonservis bedeli karşısında Beşiktaş ve Trabzonspor çekildi. Sonuçta Fenerbahçe'nin teklifi Rubin Kazan'dan daha iyi olunca Bucaspor beni Fenerbahçe'ye verdi. Benim açımda da Aykut Hocanın beni bir çok kez izlemesi ve ısrarla istemesi de tercihimde etkili oldu.
Fenerbahçe bonservisini 1 milyon 550 bin euro ve Okan Alkan karşılığında aldı. Genç bir oyuncu için oldukça yüklü bir miktar. Bu durum omuzlarına ekstra bir yük bindirdi mi?
Menajerim Ömer abiyle bu konuyu başlangıçta sık sık konuştuk. Çünkü eğer kötü oynasaydım Fenerbahçe adına 2 milyon euro civarında bir para boşa gidecekti. Bu da benim açımdan zor bir durumdu ama şans bulduğumda iyi oynayarak bu endişeleri geride bıraktım.
Fenerbahçe'ye gelirken nasıl hayaller kuruyordun? Bu kadar çabuk oynamayı bekliyor muydun? Aykut Hocanın Eylül ayında seninle ilgili bir açıklaması vardı, "Salih çok büyük bir yetenek. Bu sene üzerine katarak ilerleyecek. Fenerbahçe kalibresine geldikten sonra da önümüzdeki yıllarda kadroda kendisine yer bulacak" diyordu ama sen o yılları aylara çevirdin.
Evet, Aykut Hocanın benden beklentisi bu sezon takıma ısınmam ve önümüzdeki sezondan itibaren şans bulmamdı. Ama dediğim gibi kampı iyi geçirdim. Ziraat Türkiye Kupası statüsü de işime yaradı. Çünkü Aykut Hocanın kafasında beni kupa maçlarında oynatmak vardı. Kupada maç sayısı arttığı için de sık sık oynama şansı buldum. Eğer iki-üç maç olsaydı belki kendimi gösteremeyebilirdim.
KEŞKE O TOPU TACA ATSAYDIM!
Fenerbahçe'deki başlangıcın talihsiz bir maçla oldu. Takımının iç saha yenilmezliğini kaybettiği Medical Park Antalyaspor maçında oyuna sonradan girdin ve kaptırdığın bir topla skor 3-1'e geldi. Öyle bir maçın ardından pek çok genç oyuncu tükenebilirdi ama sen ayakta kalmayı başardın ve sonrasında Fenerbahçe gibi bir takımda aranan, istenen oyuncu olabildin. Bu bıçak sırtı durumu nasıl atlattın ve olumluya çevirebildin?
Bu konuyu en başından anlatayım. Fenerbahçe sezonun ilk maçını Vaslui ile oynadı. Ben kadroda yoktum ve bir taraftar gibi maçı tribünden izledim. Stada girdim, o atmosferi gördüm ve "Burada nasıl oynayacağım? Eğer kötü oynarsam ve taraftar beni protesto ederse hayatım biter" diye düşündüm. Ama sonrasında abilerimle antrenmanlara çıktığımda yetenek ve oyun bilgisi açısından aramızda büyük farklar olmadığını gördüm. "Onlar oynuyorsa ben neden oynamayayım?" diye geçirdim içimden.
Dolayısıyla Medical Park Antalyaspor maçına çıkarken hiçbir heyecan hissetmedim. O talihsiz an da ilk pozisyonda başıma geldi. Kornerden gelen top vuruş açımda değildi. Sağıma ya da soluma yatırarak vurmam imknsızdı. Rastgele bir vuruş yapmaktansa kontrol etmeyi tercih ettim. Ama keşke vursaymışım ve top isterse taca gitseymiş. O anda üç kişi bastırınca topu kaptırdım, şöyle bir baktım, hiç kimse yok. Koştum ama yetişmem mümkün değildi. Son anda kendimi topa fırlattım ama nafile... Bir kaç saniye yerde yattım ve içimden "Ben şimdi ne yapacağım?" diye geçirdim. Ama yine özgüvenim yıkılmadı. Sonrasında hiçbir şey olmamış gibi devam ettim ve ayakta kaldım. Eğer devam etmeseydim dibe vurabilirdim. Bence o gün takım olarak çok kötüydük ve hiç kimse "Salih senin yüzünden yenildik" diyemezdi. Zaten kimse böyle bir şey söylemedi. Soyunma odasına giderken içimde "Acaba bana bir şey söylerler mi?" diye bir korku vardı. Fakat Kuyt ve Cristian yanıma gelip, "Olur böyle şeyler" diye beni teselli etti.
Yıldızlar topluğu içinde hangi oyunculardan neler öğreniyorsun? Ağabeylerinle ilişkilerin nasıl?
Akıllı ve zeki bir futbolcu zaten herhangi birisinin anlatmasına gerek kalmadan alacağını alır. Ben de sadece orta sahaların değil, forvet oyuncularının da neler yaptığını gözlemliyorum. Sizin söylediğiniz anlamda ise en çok Kuyt bana yardımcı oluyor. Bazen top bana gelirken oyuncunun boş olduğunu görüp tek pasla atıyorum, ama kaptırabiliyorum. Kuyt bana, "Top sana gelmeden çok iyi düşünebiliyorsun ama acele etme, önce topu kontrol et, rahat ol, sonra başka alternatiflerin de doğacağını göreceksin" diyor. Bir de yerimi kaybetmeme konusunda uyarıda bulunuyor . Çünkü bazen topu alabileceğinizi düşünüp hamle yapıyor ama pozisyonu kaybedip oyundan düşebiliyorsunuz. Kuyt gibi Meireles de bana tavsiyelerde bulunuyor ve "Genç oyuncu olduğun için top sana geldiğinde sürekli konuşacaklar. Kulaklarını kapat ve bildiğin gibi oyna" diyor.
Fenerbahçe tribünleri yıllardır genç oyuncuya hasret çekiyor. Sen şimdi onlar için yeni bir umut oldun. Tribünlerden sana karşı özel bir ilgi hissediyor musun?
Evet, hissediyorum. Sahaya çıktığımda bütün stat alkışlıyor, tribünlere çağırıyor. Elbette ben henüz o genç oyuncu hasretini tam anlamıyla karşılamış değilim ama geleceğimden ümitli oldukları için özel bir ilgi gösteriyorlar ve bu da benim çok hoşuma gidiyor.