ÖMER ÜRÜNDÜL: Vahim tablo
Çok önemli İzlanda maçından önce yaptığım fikir jimnastiğinde ciddi endişelerim vardı. TV programlarında da bunları dile getirdim. İzlanda fizik gücü yüksek, ikili mücadelelerde etkili bir takım. Geride de iyi yerleşiyorlar. Bizim de alan daraltan kalabalık savunmalara karşı set oyunumuz yetersiz. Çabuk top çeviremiyoruz orta saha oyuncularımız depar kulvarlarına giriş-çıkış yapamıyorlar.
Yine alan savunmalarını arızaya uğratacak, karşı kaleye sırtı dönük aksiyonlar yapacak santrforumuz yok. Bu tip savunmaları özel yeteneğiyle bozacak Arda da fizik olarak tükenmiş durumda. Bu tabloda düşündüğümde üretken olmak mümkün değildi. Bu yüzden maç öncesi analizimde 'Mutlaka gol yemememiz gerekiyor ancak bu şekilde maçı kazanma şansımız var" demiştim.
İki şeye dikkat etmemiz lazım: Birincisi; bizim en büyük rahatsızlığımız olan kalemize gelen duran toplar, rakibin en etkili hücum silahı olması. İkincisi de yetenekli ama devamlılığı olmayan ağır orta sahamız kolay top kaybediyor, rakibin hızlı çıkışlarında geride az adamla yakalanıyoruz. Bu maç öncesi düşündüklerim, tahminlerimin de ötesinde olumsuz yönleriyle sahaya yansıdı. Bu kadar olacağı hiç aklıma gelmemişti. İlk devre pozisyon bulamadığımız gibi geniş alanda rakibin ani ataklarına yakalandık. Kalemize gelen duran toplarda adeta kafayla paslaştılar. İlk yarı sonunda da ani ataklarda iki basit gol yedik.
İkinci yarı başında da duran toplarda ilk yarıda yapamadıklarını bu defa yapıp üçüncüyü de buldular. Ondan sonra da hırslarını da bir kenara bırakıp işi rölantiye alarak 90 dakikayı tamamlayıp istediklerini hak ederek aldılar. Bu arada bizim felaket tablomuzu da şöyle özetleyelim; bu golleri yedik daha da vahimi 60. dakikaya kadar yarım pozisyonumuz yok. Herhalde fazla söze gerek kalmıyor. Benim Hırvatistan maçından sonra bir yazım var: "Çok önemli bir maç kazandık. Kontrollü oynadık. Az pozisyon verdik. Ve maçı tek golle kazandık. Ama bunu büyütmeyelim. Unutmayalım ki Hırvatistan'a attığımız gol dışında pozisyonumuz yok. Golü Cenk atmasına rağmen Burak ve Cenk bir arada oynamaz."
LEVENT TÜZEMEN: Rezilsson!
EURO 96'ya İngiltere'ye gittik. Hoca: Fatih Terim. EURO 2000'e Belçika-Hollanda'ya gittik. Hoca: Mustafa Denizli. 2002'de Dünya Üçüncüsü olduk. Hoca: Şenol Güneş.. EURO 2008'de Avrupa üçüncüsü olduk. Hoca: Fatih Terim.. EURO 2016'da Fransa'ya gittik. Hoca: Fatih Terim.. Türk Milli Takımı asla yabancı hocalarla bir yere varamaz. Çünkü yabancılarda asla "Ay-yıldız" ile ilgili bir aidiyet duygusu olamaz. Ama yerli hocalar bu ülkenin insanı oldukları için hep sorumluluk içinde olurlar. Çünkü Türk oyuncusu maalesef taktikten çok duygusallıktan anlar. Yabancı hocalar yaptıkları işe, "Parasal ve profesyonel" gözle bakarlar. Asla yenilgilere kafa yormazlar.
TFF Başkanı Yıldırım Demirören'in, "Beşiktaş'tan gönderdiğim için vicdan azabı duyuyorum" dediği ve Terim sonrası Milli Takım'ın başına getirdiği Lucescu'nun son kullanma tarihi bile geçmiş. Türkiye'ye kompakt futbol anlayışını getiren Lucescu İzlanda ile ilgili hiç analiz yapmamış. Çünkü Lucescu zihinsel olarak tıkanmış, bilgi olarak tükenmiş. Oyuncu seçimlerini Lucescu kendi mi yaptı, yoksa birilerinin kulağına üflemesiyle mi 11 kurdu? Duvar gibi İzlanda'ya karşı savaşçı bir orta saha yerine Emre-Nuri-Oğuzhan gibi "Lokum" yumuşaklığında bir orta saha ile çıkarsan kaybedersin. Barcelona'da yedek kadroya bile alınmayan Arda'yı "100. Milli maçını kutlasın" diye oynatır ve Milli formayı giymek için çırpınan oyuncuların önünü kesersen futbol sana adaletli davranmaz. Sen ligde yenilgi almamış Galatasaray'ın formda stoperi Serdar Aziz'i tribüne yollar hocası Aykut Kocaman'ın bile oynatmadığı Mehmet Topal'dan stoper yaratmaya çalışırsan hezimeti görürsün. 3 golde de Topal'ın hatası vardı.
Sonuç: Arda Turan ve arkadaşlarının torpilinde oluşan Milli Takım nasıl Fransa'da nal topladıysa Rusya defterini kapadı.. Hayallerimizi yıkanlara yazıklar olsun.
AHMET ÇAKAR: Hesap sorulmalı
Yine bir Dünya Kupası hayal oldu... Aslında bunların olacağı yıllar öncesinden belliydi. Futbolumuzda üretilen ve hayata geçirilen tüm makro politikalarımız yanlış olunca, bu son kaçınılmaz olur. Düşünebiliyor musunuz; bizim sıradan bir şehrimiz kadar nüfusu olan İzlanda'ya, iki maçta da yeniliyoruz. Üstelik dün gece ortaya koyduğumuz futbola baktığımızda acımız daha da büyüyor.
Önce Lucescu ile başlayalım; asla İzlanda'yı iyi analiz etmemiş. Elinde Serdar Aziz gibi uzun boylu, kafa hakimiyeti çok iyi olan bir oyuncu var ama kadroya bile almıyorsun. Ve ikinci yarı 2-0 mağlupken oyuna alman gereken son adam Ozan Tufan'ken maalesef onu alıyorsun. Emre Mor, hareketlilik getiriyor ama iş işten geçmiş... Yusuf Yazıcı'yı ikinci yarıda oyuna almayıp, neyi kovaladığını bir türlü anlayamıyorum. Düşünebiliyor musunuz neredeyse yakaladığımız pozisyon yok. Hele hele yediğimiz üçüncü gole bakın. Böyle golü köy takımları bile yemez. Ve aslında bütün trajedi maç yayını esnasında yaşandı. 70 yaşındaki cezalı Lucescu tribünde, Türk futbolunun makro sorunlarını gündeme getirmeye çalışan, sonra susan, sonra tekrar dayanamayıp konuşmaya çalışan bir Yılmaz Vural var televizyonda. Türkiye'nin en büyük sosyal faaliyeti olan futbolu bu hale getirenlerden hesap sorulmalıdır. Bu hesabı futbol adamları ya da basın soramaz... Bu hesap devlet tarafından sorulmalıdır.
Yorgun Hırvatistan'ı yenmiştik, fena da oynamamıştık ama havaya girdik, yanlış kadro, yanlış oyun stratejisi bizi darmadağın etti. 3-0'a razı olalım, fark daha da büyüyebilirdi.
Görünen o ki; Lucescu da yaşlanmış. Göreve gelir gelmez Oğuzhan'ı almayıp sonradan mahalle baskısı ile kadroya dahil etmesi, dün gece Serdar Aziz ve Cengiz Ünder'i kadro dışı bırakması, kurduğu kadro, oyun felsefesi, yaptığı ve yapmadığı değişikliklerle 3 maçta sınıfta kaldı.
GÜRCAN BİLGİÇ: Aslında...
Aslında açıklanabilir ama biz yakıştıramıyoruz oyuncularımıza. Onlarla güldüğümüz o kadar maç vardı ki, düne gelip; İzlanda karşısındaki çaresizliklerini seyrettiğimizde, doğruları fark etme şansımız oluyor. Sanırım Arda Turan'ın jübile maçı gibi bir 90 dakikaydı. Maç öncesindeki basın toplantısına çıktığına göre, Milli Takım'ı yönetenler ondan farklı şeyler bekliyorlardı. Yoksa takımı temsil etmesi için o koltuğa oturtmazlardı. Lucescu'nun cezası nedeniyle tribünde olduğu bir maçta, kaptanların sorumluluk almasını bekleyen romantik görüşlerin taraftarıyım. Ama bizim kaptanların, önceki maçlarda takımı ne hale getirdiklerini hatırlayınca, sadece romantiklerin seyircisi haline geliyorsunuz. Arda Turan, Emre Belözoğlu veya Burak Yılmaz. En tecrübeli ve kadrodaki gençlerin en saygı duydukları isimler. Var olma mücadelesi içinde kötü olsalar dahi bir şeyler yapmaya çalıştıklarını görmelisiniz.
Biz yukardan göreceğiz, diğer gençler sahadan. Arda bırakın sorumluluğu, sadece kilo almış. Burak pas almak için bile gayret göstermiyor. Emre'nin hakkını yemeyelim. Her topa kendini gösterdi ama ayağındaki topa yön veremedi.
Sınırlarda dalaşarak çıktığımız bir maçta İzlanda'nın bilinen aksiyonlar ile gol bulması da inanılmaz. İlk maçta nasıl kazandılarsa, aynısını yaparak yine bizi dize getirdiler. Teknik adamın bunları anlatmaması mümkün değil. Eğer o pozisyon fırsatları oluşmuş, buna izin verilmişse, bakışlarınızı oyunculara çevireceksiniz. Bu nedenle Lucescu'ya sözüm yok. Yolu kısaydı ve tecrübeli oyuncularına, performansa güvendi. Bu kadar kısa sürede bir takım oluşturamayacağı için "Bir şey yaparlar" diye düşündükleriyle oynadı.
Aslında bir rüyanın eşiğindeydik, uyandık. Gecenin kahramanını hiç susmayan Eskişehir tribünleri olarak belirleyelim. Sanal dünyada selfieler ile var olup, sahada adamını kaçıranlara sözümüz olamaz.
ERMAN TOROĞLU: Rezalet ötesi!!!
Şimdi suçlu bulmak kolay... Bugünlere nasıl gelindi o önemli! Üst üste yapılan büyük hatalar, bu sonucu doğurdu. Yani neresinden bakarsak bakalım, bir fiyasko. Ama şu çok net: Uzun zamandır başkalarının değil ama benim dile getirdiğim Türkiye'de bir Futbol Federasyonu fiyaskosu var. Yaptıkları çok şey rezalet. En son yaptıkları rezalet de Lucescu'yu getirmeleri, Lucescu'nun gidip Arda'yı getirmesi ve bu maçta çıkardığı kadro. Neymiş efendim Arda'nın 100'üncü maçıymış! Yani 100'üncü maç tamam da Arda 100'üncü maça çıkacağına "çift sıfırlı" bir yere gidip orada rahatlasaydı hiç olmazsa Milli Takım bu duruma düşmezdi. Arda maçtan evvel diyor ki; "Ben uzun zamandır oynamadım fizik olarak hazır değilim, ama mental olarak hazırım." Arda, mental olarak değil, metal olarak bile hazır değil.
Lucescu'nun dörtlü orta sahaya koyduğu 4 adama bakın. Arda, Emre ve Oğuzhan... Üçü de resmen muhallebi! Biraz Nuri var diş geçirecek o da devrede çıktı. Rakibe bakıyorsun. Orta sahada oynayanların hepsi "Deve Dişi" gibi futbolcular. Basıyorlar, koşuyorlar, alıyorlar, atıyorlar, geliyorlar, gidiyorlar, dalga geçiyorlar!
Ey Federasyon! Büyük paralar verdiğiniz, yollarına kırmızı halılar serdiğiniz Lucescu nerede? Bazı futbolcuları kadroyu açıklarken unutan, sonra hatırlayıp çağıran Lucescu nerede? Daha ikinci maçında ceza almış beyefendi sahada yok! Neymiş? Ceza almış! Neymiş? Hakem penaltı vermemiş, auttan gol atmış. Ey Lucescu sen daha geçen maç gitmiştin! Hırvatistan maçında hakem rakibin penaltısını verip Burak'a kırmızı kartı çıkarsa birinci maçta yoktun. Aslında Lucescu'nun kabahatı yok, Arda'nın kabahatı yok. Aslında Arda'nın Kosova maçına giderken uçakta Bilal Meşe'ye söylediği bir cümle doğruydu... "Seni bu uçağa alanın" diye küfretmişti ya ana avrat! İşte suçlunun kim olduğunun cevabı bu cümlenin içerisindeydi! Peki o uçağın patronu kimdi? Türkiye Futbol Federasyonu... Başkanı kimdi? Yıldırım Demirören...
Yıldırım Demirören... Bay Lucescu... Arda Turan... Kol kola girin Türk futbolunu terk edin. Yeter artık! "Defolun gidin" diyemiyorum çünkü terbiyem müsait değil. Ben beyefendi bir adamım!
RIDVAN DİLMEN: Peki tedavin nerede hocam?
Yılmaz hoca yorumcuydu. Bir türlü söyleyemedi söylemek istediklerini... Onun da herkes gibi çok morali bozuldu. 3'üncü golde maç da turnuva da bitti. Matematiksel olarak Finlandiya bizim için her şeyi yaptı aslında. İzlanda'yı yendi, Hırvatistan'dan puan aldı. Kazansak lider olacaktık belki. Fakat öyle bir maç oldu ki maç 3 gün 3 gece oynansa İzlanda yine bizi yenerdi. Pozisyonumuz bile yok. Orada 2-0 burada 3-0 yendiler bizi. Organizasyonları çok iyi... Biz turnuvada 33 oyuncu kullanmışız, onlar 21. 350 binlik bir ülkeden bu takım çıkıyor.
Futbol Federasyonu'yla ilgili çok şeyler konuşulacaktır. Açıkçası federasyonu milli takımlar serüveni için eleştirmem, benim başka konularda eleştirilerim var. Bu dönemde iki tip antrenörle çalıştık. Bir Fatih Terim. Fatih hoca Türk futbolunu ziyan etmek için geldi. Bu direktörlüğü yapabilecek ortamı var mıydı, kafasındakileri yapabildi mi, tartışılır, olamadı. Lucescu ise, "Eli ayağı düzgünse Sabri de, Rıdvan da gelsin oynasın" diyen bir teknik direktör profili çizdi. "Benim için 36 da bir, 18 de bir" dedi. Ben bu tip tercihlere asla olmaz demem. Avrupa futbolunu izliyoruz görüyoruz. Türk futbolundaki dinamiklerimiz, irademiz, kanımız farklı. Almanlar hep Alman hocalarla şampiyon olmuşlar. Bu tesadüf olamaz. Ben illa yerli olsun demiyorum hocayı ama 3 maçın 2'sinde de hep rakipler üzerinden konuştuk. Bütün hafta boyunca bize rakibi anlattı. Yarmolenko'dan, Konoplyanka'dan, Stepanenko'dan sıkıldım. Bunu biliyoruz. İyi de, bende kim var? Emre, Nuri, Tolga'yla çıktın. Takımında oynamayan İsmail ve Şener'le çıktın. Sen beni tanımıyorsun önce. Teşhisin var, tedavin yok. Hırvatistan maçında bireysel becerimizle skoru aldık. Bu maçta da aynı terane. Tam 1 aydır Riva'daymış, İzlanda'yı çalışmış. Uzun oynarlar ileri, sol bekleri bile bizim sahada kafaya çıkıyor, top indiriyor. İngiltere 2. Ligi'nde yedek Magnusson ama bir ezberleri var. Makine olmuşlar. Böyle bir makineye karşı milyon Euro'ların uçuştuğu bir ligin oyuncuları aciz durumda kalıyor. Hırvatistan'a karşı "Oynayalım" dedik. Önlem yerine kazanmaya gitmeliydik bu maçta da. Nerede çözümün?
Kısa bir hikaye anlatayım. 8-0'lık İngiltere- Türkiye maçında ben de oynadım maalesef. Hocamız anlatırdı, 1.95'lik Butcher ön direkten indirir, arkadan gelen vurur diye... İyi de biz cüce gibi bir takımız, boylarımız kısa. Nasıl alacağız Butcher'dan? Yabancılar çok, o bu diyor tamam da sen elindeki takımı tanıyor musun? Oynamayan oyuncularla çıkıyorsun sahaya. Güle oynaya 3-0 yeniyorlar. Son bölümdeki az çok topla oynamamıza da onlar müsaade etti. Etmeseler korner bile attırmazlardı.
Son olarak Eskişehir taraftarını tebrik ederim. Allah'tan maç İstanbul'da değildi. Birçok sorun çıkabilirdi.