İçinden müzik geçen şehir
Mozart'ın doğduğu topraklarda, Salzburg'tayız. Barok mimarinin en güzel örneklerine ev sahipliği yapan bu küçük Avrupa şehri, 150 bin kişilik nüfusuna rağmen yılda 8 milyona yakın turisti ağırlıyor
GÖRKEMLİ KALE
Fünikülere binip 1077 yılında başpiskopos Gebhard tarafından yaptırılan Salzburg Kalesi'ne çıktığımızda muhteşem bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Bütün şehir adeta ayaklarımızın altında. Orta Avrupa'nın en büyük kalesi birçok savaş görmesine rağmen bugüne kadar hiç fethedilememiş olmasıyla ünlü. Kaleyi gezerken dik merdivenlerden çıkıyor, dar koridorlardan geçiyor, adeta Salzburg'un geçmişinde gezintiye çıkıyoruz. Kalenin hemen girişinde yer alan Panorama Restaurant'da yediğimiz öğle yemeği sırasında ise Avusturya'nın geleneksel tatlılarından Sacher Cake ile tanışıyoruz. Bu keki, çikolatası yoğun bir pasta olarak düşünebilirsiniz. Yanından krema ile servis ediliyor. Geçmişe yaptığımız yolculuğun ardından tekrar geleceğe dönüp akşam yemeği için bu kez Salzburg Modern Sanat Müzesi'nin terasındaki son derece modern bir restoran olan Mönchsberg 32'ye gidiyoruz. Kırmızı rengin hakim olduğu restoran geyik boynuzlarıyla süslü tavanıyla dikkat çekiyor. Manzara yine müthiş. Servis edilen zencefilli ve havuçlu çorba, gezinin favori yemekleri arasında ilk beşe giriyor.
TUZ MADENİNDE BİR SAAT
Salzburg, tuz (salz) ve kale (burg) kelimelerinin birleşiminden meydana geliyor. Yani şehrin adı Tuz Kalesi anlamına geliyor. Buradaki zengin tuz yatakları tarih boyunca bölgenin ekonomik gelişiminde önemli rol oynamış. Hallein, Dürnberg'deki tuz madeni ise dünyadaki en eski maden. Bu maden günümüzde turistik amaçlı olarak kullanılıyor. Biz de son günümüzde bu madeni ziyaret etmeye karar veriyoruz. Maden, şehir merkezinden otomobille 20 dakika uzaklıkta. Yol boyunca yeşillikler içindeki evlerin arasında ilerliyoruz. Sis bastırmış olmasına rağmen şehrin nefes kesen doğasına bir kez daha tanıklık etme şansı buluyoruz. Madenin girişinde önce giysilerimiz kirlenmesin diye bize verilen pantolon ve montu giyiyoruz. İki kat merdiven indikten sonra raylar üzerinde ilerleyen bir düzeneğin üzerine arka arkaya oturuyoruz. Düzenek yol boyunca hızlı bir şekilde kayarak ilerliyor. Bir süre yürüdükten sonra bu kez kaydıraktan kayarak son hızla daha da aşağı iniyoruz. Artık yerin 210 metre altındayız. Ve girişten 1150 metre uzakta. Bu arada rehberimizin uyarısıyla yerin altından Avusturya- Almanya sınırını geçtiğimizi fark ediyoruz. Bir saat süren tuz madeni maceramızın ardından geleneksel kıyafetlerin satıldığı Gössl Gwandhaus'u ve Hellbrunn Noel Pazarı'nı geziyoruz. Ve son olarak Salzburg Havaalanı yakınlarındaki etkinlik merkezi Hangar 7'nı ziyaret edip Red Bull'un uçaklarını, Formula I araçlarını inceliyoruz. Sakin insanları, yemyeşil doğası, tarihi ve Barok mimarinin en güzel örnekleriyle bizi büyülen şehirde geçirdiğimiz dört günü sonunda mutluluktan ve oksijenden sarhoş bir halde uçağımıza binerken İstanbul'un keşmekeşini hiç özlemediğimizi fark ediyoruz.
YILBAŞI RUHU HER YERDE
Alp dağları eteklerine kurulu Salzburg'ta yılbaşı ruhu bir ay öncesinden şehri sarmaya başlıyor. Ağaçlar, dükkanlar süsleniyor, gün boyunca mini konserler veren gruplar karşınıza çıkıyor. Ve elbette Noel pazarları kuruluyor. Biz de şehirdeki üçüncü günümüzü Salzburg'un dünyaca ünlü Noel pazarını gezmeye ayırıyoruz. Domplatz'ta kurulu pazarda yılbaşı süsleri, dekoratif objeler, geleneksel el sanatları ürünleri, takılar satılıyor. Turistler kadar yerel halkın da ilgi gösterdiği pazarı gezerken sıcak punç ve sıcak şarap içmek bir gelenek haline gelmiş. Acıktığınızda ise simide benzeyen brezen adlı hamurişini alıp 'dostluğun sembolü' olarak arkadaşlarınızla paylaşarak yiyebilirsiniz. Avusturya mutfağının en ünlü lezzeti ise şinitzel elbette. Dana eti incecik hale getirilip yapılıyor ve haşlanmış patates ile servis ediliyor. En güzel örneğini K&K Restaurant'ta yiyebilirsiniz. Biz de öğle yemeğinde bu restorana gidip önce içine krep parçaları doğranmış güzel bir çorba içiyor, ardından şinitzelimizi yiyoruz. Ve ziyafeti apfelstrudel ile noktalıyoruz. Yine geleneksel bir yemek olan dana haşlamayı hakkıyla yapan yer ise Stiegkeller adlı restoran. Akşam yemeği için tercihimizi şehre hakim bir noktada yer alan bu restorandan yana kullanıyoruz.
YÜRÜYÜŞ YAPIN, BİSİKLETE BİNİN
MOZART'IN DOĞDUĞU EVDEYİZ
Ve işte Mozart'ın doğduğu ev. Günümüzde müze olarak kullanılan beş katlı binada Mozart'ın dört yaşında çalmaya başladığı piyanosundan kişisel eşyalarına, doğduğu odadan yazdığı eserlerin orijinal nota kağıtlarına çok sayıda ayrıntıyla karşılaşıyoruz. Gezimiz sırasında şaşırtıcı bilgiler de ediniyoruz. Kız kardeşi Anna Maria'nın da yetenekli bir müzisyen olduğu ama yaptığı besteleri ileride kardeşinin eserleriyle karıştırılıp Mozart'ın dehasına leke sürülmesine neden olabileceği için yok ettiği gibi... Mozart'ın aslında para kazanma konusunda sıkıntı çekmediği ama kumar merakı yüzünden zaman zaman parasız kaldığını da burada öğreniyoruz. Ayrıca müzisyenin ne kadar hızlı beste yapabildiğinin kanıtı, notaların çalakalem yazıldığı sayfalar ve bunların öğrencileri tarafından saatler süren çalışmayla temize geçirilmiş hallerini görmek de bizi çok şaşırtıyor. Odalardan birindeki tavan işlemesi ise Salzburg'un kabartma haritası şeklinde. Bu eseri yapan çağdaş sanatçı, amacının Mozart'ın cennetten nasıl bir Salzburg gördüğünü yansıtmak olduğunu söylüyor.
EN SON HABERLER
- 1 Hristiyan ve Müslüman İzleri: Bingöl'deki Gizemli Zağ Mağaraları
- 2 Yayman: Hedefimiz Türk turizmini kalkındırmak
- 3 Bayramda Kapadokya’ya akın ettiler
- 4 Göbeklitepe'yi 3 günde 33 bin kişi ziyaret etti
- 5 Şanlıurfa’da 11 bin yıllık duvar kabartmaları ilgi çekmeye devam ediyor
- 6 Tarihi konaklar turizme kazandırılıyor
- 7 Bodrum’da Eylül bereketi: 2 gemi ile 2600 turist geldi
- 8 Turizmde tüm zamanların turist rekoru kırıldı
- 9 Kapadokya'yı Ağustos ayında 697 bin kişi ziyaret etti
- 10 Türkiye’de 7 ayda turizimde rekor kırdı