Pazar 12.04.2015

Zarif başkent Paris

Sanatın, kültürün, gastronominin, entelektüel gelişimin merkezi Paris her yıl milyonlarca seyahatseveri ağırlıyor. Fransa'nın zarif başkenti kozmopolit yapısı, yüzyıllara dayanan tarihiyle her mevsim büyüleyici

Henüz çocukların rahatça sokakta oyun oynayabildiği zamanlardı. Mahalledeki arkadaşlarımla evcilik oynamayı severdik. Evlerimizi kurup, yerleşirdik bir çırpıda. Şahane bir dünya yaratırdık kendimize. Birbirimize misafirliğe gider, şahane sofralar kurar, tadını hiç bilmediğimiz hayali yemekler, içkiler ikram ederdik... Derken sıra seyahat etmeye gelirdi... Roma, Londra aklıma gelmezdi, ben hep Paris'e giderdim, koluma hayali çantamı takmayı ihmal etmezdim elbette... Ve soluğu apartmanın çiçekli arka bahçesinde alırdım, orasıydı Paris... Ne çare ki küçük bir kızken hayallerimi süsleyen Paris'i dünya gözüyle görmem 40'lı yaşlarımı buldu, kısmet... Seyahat etmeyi severim fakat sıra bir türlü Paris'e gelmedi... Zaten ben de aşkın, sanatın, isyanın şehrine geç kaldığımı düşünüyordum. Sonunda Etstur vesile oldu ve fotoğrafçı arkadaşım Mustafa Seven'le birlikte sokak fotoğrafçılığı yapmak üzere hayallerimin şehrinin yolunu tuttum, iyi ki öyle yapmışım. İlkokuldan beri zihnime kazınan, tarihi değiştiren değiştiren 1789 Fransız İhtilali'nin, dünya gençliğinin kanını ateşleyen 68 hareketinin yeşerdiği topraklara ayak basmayı sonunda başardım. Paris'e indiğimizde yağmurlu, soğuk bir havayla karşılaştık. Hava koşulları her ne kadar fotoğrafseverleri küçük çaplı bir hayal kırıklığına uğratsa da, ekip kısa sürede toparlandı sonrasında ver elini tatlı Paris... Gerçekten bir mimari ve simetri harikası Fransa'nın başkenti. Paris bugünkü görünümünü 1850'li yıllarda başa geçen III. Napolyon ve onun görevlendirdiği Haussmann'a borçlu. O dönemin Paris'i kontrolsüz bir şekilde büyüyen kargaşa ve pisliğin hakim olduğu bir şehir. Sokaklarda insanlar, fareler ve domuzlar neredeyse bir arada yaşıyor ve hastalık kol geziyormuş. Yaşanan bir veba salgını milyonlarca kişinin ölümüne sebep olunca yeni kararlar alınır. Ve Haussmann hareket geçer, kelimenin tam anlamıyla Paris'i dümdüz eder ve bugünkü Paris'in temellerini atar. Hâlâ Paris'in pis bir şehir olduğu söyleniyor. Açıkçası benim gözüme kirli görünmedi fakat birçok kişi "Sokaklarda fareler göreceksin" demişti gitmeden önce. Hiç fare görmedim. Hedef sokak fotoğrafçılığı olunca, biraz daha farklı bir gözle gördüm Paris'i. Günde 11 km'ye varan yürüyüşler, şehrin en yüksek noktalarına yapılan- her biri bir maceratırmanışlar sayesinde dört günde yapılabilecek en verimli Paris turunu yapmanın gönül rahatlığıyla döndüm İstanbul'a. Tam bu noktada bir başka önyargımdan daha bahsedeyim, "Dünya büyük, zaman dar, her şehre bir kez gitmek yeter" diye düşünürüm, düşünürdüm... Paris bu kuralı bozdu, ben henüz Hıfzı Topuz'un kitaplarında sıklıkla anlattığı; Abidin Dino'nun, Nazım Hikmet'in, Fikret Mualla'nın ve nicelerinin yaşadığı Paris'in yanına bile yaklaşamadım... Elimden geleni yaptım, sayısız kafede küçük molalar verdim, kahveler, içkiler içtim, şahane yiyecekler yedim. Ama ara sokaklarda soluklanamadım, avare avare dolaşamadım; hüzünlü, loş restoranları keşfedemedim... Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın yattığı Pere Lachaise Mezarlığı'nı ziyaret edemedim... Eğer siz de benim gibi ilk kez Paris'e gidecekseniz, öncelikle yapmanız gereken temel hareketleri yapın, acele etmeyin, sindire sindire atmanız gereken adımları atın. İlk seyahatinizi bir 'Paris'e giriş' dersi olarak kurgulayın. Sanatın zarafetin, modanın, entellektüel hayatın başkentine hak ettiği özeni gösterin.

NOTRE DAME KATEDRALİ
Paris'e gidip bu katedrali görmeden olmaz, net. Üstelik yüzlerce merdiveni çıkmayı göze alıp, çan kulesine de çıkmalı, Paris'e bir de yukarıdan bakmalısınız. 19. yüzyılda şehir planlamacıları bakımsızlık nedeniyle bu katedrali yıkmak isteyince devreye yazar Victor Hugo girer. Ve halkın ilgisini katedrale çekmek için ünlü eseri Notre Dame'ın Kamburu'nu yazar. Roman katedralin kurtarılması için bir kampanya başlamasına neden olur ve bu şaheser bu sayede günümüze kadar ulaşır. İyi ki varsın Victor Hugo.
MONTMARTE RESSAMLAR TEPESİ
Gerçek anlamda turistik bir bölge ve gerçekten kalabalık. Sanatçıların resimlerini sattığı bir de pazar kuruluyor. Etrafta irili ufaklı birçok restoran, kafe var. Turistik açıdan renkli bir yer. Gidin gezin, karnınız acıkırsa aslında acıkmasa da mutlaka Au Cadet de Gascogne gidin ve patatesli ördek yiyin, pişman olmayacaksınız, Paris geziniz biraz daha güzelleşecek.
PARİS'İN SİMGESİ EYFEL Mİ?
Demirden yapılan ve tasarımcısı Gustave Eiffel'in adını taşıyan bu mühendislik harikası yapıldığı dönem ciddi tartışmalara sebep olmuş. Paris deyince milyonların aklına bu kulenin gelmesi şaşırtıcı değil fakat bence büyük haksızlık. Bu başkent öylesine ince ince işlenmiş eserle dolu ki insan bu demir kulenin rol çaldığını düşünüyor. Hakkını da verelim hava kararıp, ışıkları yandığında gerçekten çok güzel görünüyor.
ACIKMASANIZ DA YİYİN
Yemek yemeyi seviyorsanız farklı tatlara açıksanız Paris sizin gözde şehriniz olabilir. Aslında Paris'te iyi yemek için adres vermek gereksiz. Küçücük bir kafede bile muhteşem bir lezzet sizi bekliyor olabilir. Ben ne yiyip içtiysem iyiydi. Fakat tarihi Lyon Tren Garı'nın içinde bulunan Le Train Blue'dan bahsetmek isterim. Lütfen bu restoranı es geçmeyin. Hem mekan çok güzel hem de yemekler. Bu arada lütfen kalori hesabı yapmayın, canınızın istediğini yiyin sonra da kentin sokaklarını arşınlayın, tam bir 'kazan kazan' durumu.
CHAMPS-ELYSEES VE SAİNT GERMAİN
Paris'in en ünlü ve şık caddesi. Şık butikleri ve kafeleriyle ünlü. Fransızlar da Champs-Elysees'nin dünyanın en güzel bulvarı olduğunu düşünüyor. Kentin bir başka gözde noktası da Saint Germain bölgesi. İsmini Saint Germain Kilisesi'nden alan semt, aynı isimde çok uzun bir bulvara sahip. Saint Germain bulvarında ve çevresindeki şık sokaklarda Cafe de Flore, Cafe Les Deux Magots, Cafe Bonaparte gibi dünyaca ünlü kafeler yer alıyor. Kafelerin yanı sıra şık butikler de mevcut. Bu iki caddede mutlaka vakit geçirin, kafelerden birine oturup kahvenizi yudumlayın ve seyre dalın.
PARİS'TE HAYAT GÜZEL
İnsanın hayatını kolaylaştırmak için tasarlanmış her şey bu şehirde. Geniş caddeler ve bir o kadar geniş kaldırımlar... Yürümek keyif haline geliyor hal böyle olunca. Her yerde irili ufaklı kafeler, restoranlar ve önlerinde sokağa karşı konumlandırılmış sandalyeler. Karşılıklı oturmuyor insanlar genellikle, yan yana inci gibi dizilip bir yandan yiyor içiyor bir yandan da etrafı seyrediyor. Ulaşım çoğunlukla metroyla sağlanıyor, taksi de tercih edilebilir ama pahalı. Bana sorarsanız gerçek Paris'i biraz daha hissedebilmek için tarihi Paris Metrosu'nu kullanın.
SEİNE NEHRİ
Paris'i ikiye bölen Seine nehri şehrin hayat damarlarından. Seine üzerinde irili ufaklı tam 37 köprü bulunuyor. Bu köprülerden biri de meşhur Archeveche Köprüsü. Köprü korkulukları aşıkların astığı kilitlerle dolu. Kıyı boyunca yürüyüş parkurları, parklar, tekne kafe ve restoranlar var. Ayrıca birçok tarihi bina kıyı çevresinde yer alıyor. Gün boyu nehir üzerinde gezinti yapan tur tekneleri var, şehri bir de nehirden görmek ve fotoğraflamak isterseniz bu gezilerden birine katılabilirsiniz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.