Pazar 19.04.2015
Son Güncelleme: Cumartesi 18.04.2015

Bu ada ne kadar büyük!

Yunan adaları içinde bence en güzeli, en tenhası, en ucuzu, en çağıran, sarılan, kal diyeni Midilli. Oturduğunuz masada zeytinyağına ekmek banarken yaz hiç çaktırmadan geçebilir, öyle söyleyeyim. Ama işte, Ada'nın bir de biz gittikten sonraki hali var

Geçen hafta Kostas'tan bir mesaj aldım. Tatlı Türkçesiyle İstanbul'da olduğunu yazmış. Hemen buluştuk. Kostas doğma büyüme Midillili, orada Türkoloji okumuş, Türkçe'den başka yabancı diller de bilen, çantasından Can Kozanoğlu kitabı filan çıkan biridir. Onunla Amerikalılar'ın Antik Yunan Felsefesi'ni nasıl ama nasıl hiç anlamadıklarından, zeytin ağaçlarından, İspanya'daki işsizlik oranının kaçlara çıktığından ya da Türkiye iç politikasının en tali meselelerinden konuşabilirsiniz. Her şeyi bilir. Cebinden Ada'dan topladığı mini midye kabukları ve minareler çıkartır, insanın burnunu sızlatır, oraları erkenden özletir. Ama Kostas, bu sefer, İstanbul'a Ada'dan kaçmak için gelmiş. Kaçış demeyelim aslında ama, bir tür mecburi göç. Çünkü Ada'da iş yok. Para yok. Geçen kışı ne kadarla çıkardığını söylesem hadi canım dersiniz. Ben tam, oralara daha evvel gitmemiş bir başka arkadaşa, Midilli'nin nasıl şahane bir yer olduğunu, salatanın üstündeki koca kalıp peynirleri, flamingoları, sardalyaları, güneşte kuruyan ahtapotları, küçük, sakin, pak, serin koyları yani insanın nasıl da ömrünün sonuna kadar orada yaşamak isteyebileceğini filan anlatıyordum ki, Kostas şöyle bir gülümsedi. Burgazada'da da olur o. Ben ne zaman havaya girip, dönüş vapurunu kaçırmaya teşne hale gelsem, kiralar ne kadar burada diye sorma faslına geçsem, karşımdakini utandırıp, aslında var ya adada yaşayacaksın, her sabah yürüyüş, bisiklet, güneş kremi, hasır sepet, Sait Faik kitapları, ev yapımı limonata, balkon, penye elbise, terlik, sardunya filan sıralasam, boşalan semizotu salatası tabağına ya da ekmek sepetine uzanan garsonlar şöyle bir gülümser. Allah'tan önümdeki çay değildir. Yoksa o katmerli coşkunun hesabı, vallahi, ödenmez. Neyse işte, bende, ve eminim herhangi bir adada uzun süre yaşamamış pek çok kişide olan bu kontrolsüz ada sevgisi insana gerçek olamayacak kadar başka şeyler söyletebilir. Yazıyı okurken onu hesaba katın. Kostas'ın dediklerini, garsonların yamuk gülümseyişlerini unutmayın. Kışın, bazen, haftalarca tekne seferlerinin çalışmadığını, Ada'ya tuhaf bir kaybolmuşluk, dünyadan kopmuşluk hissi çöktüğünü bilin. İmkanların çok az olduğunu, okumuş çocukların oralarda durmak, çiftçilik, çobanlık, balıkçılık yapmak istemediğini bilin. Turizmden gelen paranın kışın hiçbir şeye yetmediğini de...

KALABALIK DEĞİL

Siz de benim gibi, Büyükada'nın etrafını bisikletle 20 dakikada turlayanlardansanız, Midilli canınızı sıkabilir. Bu adanın tamamını değil bisikletle, arabayla dolaşmak bile imkansız. Çünkü çok büyük. Yüzölçümü 1631 km. Girit ve Eğriboz'dan sonra Yunanistan'ın üçüncü büyük adası. Ama buna rağmen, mesela hiç de Girit gibi kalabalık, popüler, 'gelişmiş' değil. Son birkaç yıldır Türkler tarafından keşfedilmiş olduğuna bakmayın, turizm araştırmaları buranın henüz diğer adaların turizm potansiyeline ulaşmasına çok vakit olduğunu gösteriyor. Midilli, ya da resmi yazışmalar dışında pek kullanılmayan adıyla Lesvos'a Ayvalık'tan kalkan feribotlarla yaklaşık 1 saat 15 dakikada ulaşmak mümkün. Ada'ya giriş için Schengen vizesi şart. Ama vizeniz yoksa kapıdan da alabilirsiniz. Tabii bunun için orada bulunan bir turizm şirketini arayıp üç gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Yani feribottan inince alırım derseniz olmaz. Midilli Adası'nın merkezinde yani Liman bölgesinde yan yana dizilmiş kafeler, restoranlar, barlar karşılıyor sizi. İçerilere doğru ilerlediğinizde damak tadımıza hiç de yabancı olmayan ev yemekleri yapan küçük restoranlar sıralanıyor. Musakka, dolma, köfte yazan tabelaları okuyarak yavaş yavaş yürüdüğünüzde merkezin en işlek caddesi Ermu'ya ulaşıyorsunuz. Burada hediyelik eşya satan butikler, insanın ağzını sulandıran çörekler pişiren pastaneler, bir yorgunluk kahvesi içmeye çağıran gölgelik mahalle kahveleri var. Bir de şu an yarı yıkık vaziyette olan Osmanlı'dan kalma bir cami ve hamam. İkisi de gezilebilir durumda, mutlaka görün. Midilli'nin merkezi değil de, çevresi iyi. Mutlaka bir araba kiralayıp Anaxos bölgesinde yer alan Petra'ya ve Molivos'a gidin. Denize girin. Kabak çiçeği dolması, Yunan salatası, kalamar, ahtapot yiyin. Ömrünüz uzasın. Vaktiniz olursa Ayasos'a çıkın. Acayip bir yer. Yazın bile serin, yanınıza mutlaka kalın bir hırka alın. Ada halkının geri kalanından farklı bir Yunanca konuşan Ayasoslular'dan kızartmalık peynir alın. Mahalle kahvesine oturup kaynar için. Avrupa'nın en büyük tiyatrolarından biri olan Ayasos sahnesini görün. Bütün bunları böyle sıralayınca olmuyor. Vakit bulun, mutlaka gidin, deniz şahane, yemekler ağlatacak kadar iyi ve çok hesaplı, havası ömür uzatır, insanı on numara. Ben kışın da gitmeyi düşünüyorum. Ayasos'a özellikle. Gidip kalmayı hatta belki. Orada yaşamayı. Zeytin ağaçları arasında, dünyanın her yanından eczacının ot toplamaya geldiği şifalı dağlar içinde... Korkmayın, şu an kahve içiyorum. Herkese güzel bir bahar diliyorum.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.