Pazar 14.06.2015

Penguenleri, lezzetli deniz mahsulleri ve eşsiz coğrafyasıyla cape town

Bu yaz bambaşka bir coğrafyada hafızanıza işleyecek büyüleyici bir macera yaşamak istiyorsanız Afrika kıtasını keşfedin... Güney Afrika'nın en uç noktası olan Cape Town, vahşi güzellikleri, doğası ve sıcakkanlı halkıyla kısa sürede kalbinizi çalacak

Cape Town seyahatimin ilk gününde THY kontuarında oldukça meşakkatli bagaj işlemlerini atlattıktan sonra uçağımızı bulduk ve her zamanki tercihim olan cam kenarı koltuğuma yerleştim. Zira 14 saat boyunca sürecek uzun bir yolda en yakın arkadaşım uçağın pencerelerinden göreceğim pamuk şekeri andıran bulutların manzarası olacaktı. 10 saatin sonunda Johannesburg'a indik. Ancak beklentim dışında bir gelişme oldu ve Cape Town'da uçakta bekletilmeye başladık. Bir buçuk saatlik bir esaret bizi bekliyordu maalesef. Bu uçuşa talip olanları, bu sıkıcı zaman dilimi hakkında şimdiden uyarmak isterim. Bu bekleme süresi için hazırlıksız olsam da; uçaktan nasıl ineceğim konusunu çalışmıştım. Tüm yolcular Cape Town'a indiğimizde üzerlerindeki fazlalıkları atma ve güneş gözlüklerine kavuşma telaşı içinde oldukları halde, ben yazlık giysilerim ve güneş gözlüklerimle buranın yerlisi gibiydim... Cape Town havalimanından çıkmadan önce Nelson Mandela'nın Robben adasındaki hücresini simgeleyen bir köşe bizleri karşıladı. Buradan etkilenmemek mümkün değil zira köşede Nelson Mandela'nın büyükçe bir fotoğrafının yanı sıra 'Long Way to Freedom' yani özgürlüğe uzanan uzun yol ifadesi yer alıyordu. Havalimanı'ndan çıkar çıkmaz bir döviz bürosuna gittik. 500 euro para bozdurmak istedim. Döviz bürosu görevlisi bana bir deste rand (Güney Afrika para birimi) uzattığında adeta küçük dilimi yutacaktım. Bu kadar çok parayı bir arada görmedim derler ya ben de bu kadar çok banknotu bir arada görmemiştim. Döviz bozdurma işlemleri de sonuçlanınca tatlı ve çılgın bir hanım olan şöforümüzün önderliğinde otelimize doğru yola koyulduk... İşte büyük sürpriz: Otelimiz disko konseptindeydi. Koridorlar dahi loş ve neon ışıklarla aydınlatılmıştı, halılarımız alev alev yanıyordu... Odama yerleşmeye gittiğimde bir süre manzaranın güzelliği karşısında duraksadım. Karşımda tüm görkemiyle Masa Dağı duruyordu. Manzaranın mükemmelliği karşısında hayranlığımı bir kenara bıraktım ve odama geri döndüm. Cape Town'da hava karardıktan sonra şehri tek başına gezmemeniz için sıkı bir uyarı alıyorsunuz zira pek çok evsiz şehrin banliyölerinde yaşam savaşı veriyor ve güvenliği maalesef tehdit ediyorlar. İkinci gün saat 05:00'te uyandık. Rotamız şehrin Müslüman bölgesi olan Long Street- Bo Kaap... 17'nci yüzyılda İngilizler tarafından buraya getirilen Malezyalılar uzun süre köle olarak çalıştırılmış ancak artık özgür yaşamlarını bu bölgede sürdürüyorlar. Bölge rengarenk evlerle dolu, dar yolları lüks araçlar süslüyor. Mahalle oldukça temiz, mahalle eşrafı son derece yardımsever... Öğle namazı için ezan okunduğunda kendimi bir an memleketimde hissettim. Genci, yaşlısı demeden tüm halk nazik bir şekilde bize selam verip, caminin yolunu tuttular, hayranlık duymamak elde değil...
PAZARLIK YAPMAYI UNUTMAYIN

Akşam yemeği için tercihimiz şehir merkezindeki Kloof Street House isimli restoran oldu. Cape Town'un hizmet sektöründe çok enteresan bir alışkanlık var. Garson masanıza geliyor ve adını söyleyerek, kendini tanıtmaya başlıyor. Sonrasında sizi sorguluyor ve ağzınızdan tüm bilgileri tatlı bir kurnazlıkla alıyor. Aynı şey taksi şoförleri ve satış elemanları içinde geçerli. Hizmeti ancak bu samimi tanışmanın ardından alıyorsunuz ve aldığınız hizmetin, gördüğünüz samimi ilginin keyfine doyum olmuyor. Her yerde kendinizi müşteri olmaktan çok uzak, adeta misafir gibi hissediyorsunuz. Seyahatimizin üçüncü gününe geldiğimizde yine 05:00'te gün doğarken uyandık. O kadar ilginç bir şehir ki, inanın şu anda bile anlatmakta güçlük çekiyorum. Her sokakta karşınıza yerel kıyafetleri ile siyahi dansçılar çıkabiliyor. Kendinizi birbiri ardına sıralanmış enfes restoranların, hediyelik eşya dükkanlarının, ışıl ışıl caddelerin ve eğlence merkezlerinin büyüsünden alamıyorsunuz. Özellikle harika şehir planlaması ile Waterfront bölgesini tavsiye ederim, çok etkilendim. Yerli pazarına gitmeden olur mu? Kocaman bir meydan içine kurulan çadırların altında inanılmaz boncuk ve tahta işlemeler, kumaşlar ve örtülerle buluştuk. Gözlerimi alamıyordum. Pazarlık sıkı burada... Kapalıçarşı esnafı gibiler... 10 liradan başlayan pazarlığın 3 liraya kadar indiğine bizzat tanık oldum. Gidenler pazarlık etmekten çekinmesinler derim.. Pazarın bir köşesinde ise turistlere yerel vurmalı çalgıların çalınmasını öğreten mini bir okul vardı... Öğleden sonra ise; sörf tutkunlarının vazgeçilmezi Muzenberg sahilindeydik. Okyanus, güneş, sahil ve sörfçüler... Anlatılmaz, yaşanır...
SİYAH BAYRAK TEHLİKE DEMEK

Cape Town mutfağı diye bir kavramdan bahsedecek olursak; akla ilk olarak deniz ürünleri gelir. İtiraf etmem gerekirse hayatımda böyle lezzetler tatmadım... Istakoz, kalamar, midye ve karides... Ama ne karides... Bizim burada yediğimiz jumbo karidesler, oradakilerin bebekleri sayılır. Okyanus karidesi, daha ne diyebilirim ki... Normalde deniz mahsulleri ile arası iyi olmayan ben dahi, bu kadar hayran olduysam, sevenlerin muhakkak yolu Cape Town'a düşmeli... Kendimi aç kalmaya hazırlayarak gittiğim bu şehirden; dört günde dört kilo alarak döndüm desem, inanır mısınız? Deniz mahsulleri şöleni için tavsiyem şüphesiz Bungalow Restaurant ve şefi Danielle Vokic. Seyahatimizin dördüncü gününde okyanus kıyısında bembeyaz bir villa kiraladık. Villaya nazır sahilde bir anda gelgit olayı yaşandı. Ayak bileklerimizdeki su, saniyeler içinde belimize kadar yükseldi. Zaten okyanus yüzmek için çok elverişli değil, kıyıda dahi dursanız, dalgalar 10 dakika içerisinde sizi içine çekiyor. Zaten okyanusa girmek cesaret işi, bayrakları iyi okumak lazım. Üç tür bayrak bulunuyor ve sizi o bölgedeki köpek balıklarına ilişkin uyarıyor. En tehlikeli köpek balıkları siyah renk ile işaretlenmiş. Siyah bayrağı gördüğünüz yerde ısırılmak işten bile değil.

SÖRFÇÜLERİN MEKANINA UĞRAMADAN OLMAZ

Buralara kadar gelip sörfçülerle buluşmadan olur mu? Sörfçülerin gittiği mekanların havasını solumadan dönülür mü? Son akşamımızı sörfçü eğlencelerine ayırdık ve soluğu Dizzy isimli kulüpte aldık. Tesadüfen karaoke gecesiydi. Beş günlük Cape Town gezimizde; inanılmaz güzel bir doğa ile buluştuk. Son derece lezzetli deniz mahsullerini ve çok taze tropik meyvelerı tattık. Cape Town, imkanı olan herkesin ama herkesin; görmesi, tatması ve yaşaması gereken bir deneyim...
BABUNLARI GÖRÜNCE GÜLÜMSEMEKTEN KAÇ
Akşam olmadan karşımıza çıkan son sürpriz ise bölgeye özgü bir maymun türü: Babun... Babunlara gülmek yasak. Güldüğünüzde saldırma tehlikesi var zira dişlerinizi gördüğünde tehdit olarak algılıyormuş. Aman dikkat! Peki ya penguenlere ne demeli? Kim penguenlerle yüzmek istemez ki? Cape Town'da aynı sahilde yüzmek bile mümkün. Bu küçücük, zarif penguenlerin, kalın ve irite edici seslerini duymanız lazım. İnsan penguenden soğursa, bu sesten ötürü soğur.
ERDAL GÜVENÇ

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.