Pazar 19.07.2015

Rönesansın kalbine yolculuk

Sosyetenin tanınmış simalarından, başarılı mimar Yasemin Masis, İtalya'nın gözde tatil beldelerinden Toskana'ya yaptığı yolculuğu Tatil SABAH için kaleme aldı. Masis'e göre Toskana'da sanatla ve tarihle iç içe zaman geçirebilir, ormanda piknik yapabilir ve Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yiyebilirsiniz

İtalya'nın en gözde tatil rotalarından biri hiç kuşkusuz Toskana bölgesi... Floransa (Firenze) bölgenin merkezi. Siena, Arezzo, Pistoia, Prato, Lucca, Livorno, Grosseto, Pisa (Piza) ve Massa Carrara şehirlerini barındıran bölgeyi ziyaret etmeden İtalya'nın tadına tam olarak varmış olmazsınız. Toskana'nın servi ağaçlarıyla çevrili daracık kır yollarında arabayla ilerlerken bu hayali yıllar önce Under the Tuscan Sun (Kızgın Güneş) adlı filmi izlediğim günden beri kurduğumu fark ediyorum... Bugüne kadar Floransa Uffizi'de Venüs'ün Doğuşu tablosunu seyretmiş, Milano'da ünlü moda markalarını ziyaret etmiş, defalarca Venedik'te gondolla gezmiş olabilirsiniz ancak Toskana vadisinin tam kalbinde saklı kalmış bu Ortaçağ kasabalarına yapacağınız yolculuk bambaşka bir deneyim vaat ediyor.
ŞATO OTELDE KALIYORUZ
Toskana, Rönesans sanatının, kulelerin, beyaz trüflerin, üzüm bağlarının, yüzlerce yıllık servi ağaçlarının memleketi. Yeşil tepeleri, çam ve kestane ormanları, zeytinlikleri ve eski kırmızı kiremitli çiftlik evleriyle insanı kendine hayran bırakıyor. Zaten İtalya'ya dair gördüğümüz ve hayran kaldığımız fotoğrafların birçoğu da Toskana vadisinde çekilmiş. Floransa ve Siena arasında kalan Chianti bölgesi, doğal güzellikleriyle dikkat çekiyor. Toskana'nın tam kalbinde bulunan Chianti'de, Castello del Nero isimli bir otelde kalıyoruz. Bu otel aslında 12'nci yüzyıldan kalma muhteşem bir şato. Floransa'nın 40 dakika güneyinde. Odalarındaki Ortaçağ freskleri ilk günkü haliyle korunuyor. Otelin girişinde heybetiyle insanı kendine hayran bırakan Lübnan Sediri tam 400 yaşında. Otelin Michelin yıldızlı restoranı Ostaria di Passignano'da yerel Toskana yemeklerinin tadına bakabilirsiniz. Ayrıca terasından, yeşil tepelerin, inanılmaz bir düzende dizilmiş üzüm bağlarının ve zeytinliklerin olduğu vadi manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Biz de otelimize yerleştikten sonra bölgenin önemli şehirlerini arabayla gezmeye başlıyoruz. İlk durağımız Siena oluyor... Siena; Toskana vadisinin en bilinen şehirlerinden biri ve kaldığımız otelden arabayla yaklaşık bir saat uzaklıkta. Siena, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmış, sanat eserleri ve müzeleriyle ünlü bir Ortaçağ şehri. Siena'daki Piaza del Compo Meydanı'nda hâlâ geleneksel olarak yılda iki defa Palio adı verilen at yarışları yapılıyor. Siena'dan şehrin çok yakınında bulunan büyüleyici San Gimignano'ya geçiyoruz. Ortaçağ'ın Manhattan'ı olarak adlandırılan bu şehir, 12'nci ve 13'üncü yüzyılda yapılmış yüksek kuleleriyle ünlü ve bu kulelerden 14 tanesi günümüze kadar korunmuş. Birbiri ardına sıralı yeşil tepeler ve günebakan tarlaları arasındaki, kiremit rengi evleriyle her sokağı ayrı bir güzellik sunan bu noktalar, kültür, tarih ve gastronomi ile birleşince muhteşem bir tatil rotası oluyor. Seyahatimiz sırasında kalmak için tercih ettiğimiz ikinci nokta San Gimignano yakınlarında yer alan Borgo Santo Pietro isimli otel oluyor. Danimarkalı bir yatırımcının ve moda tasarımcısı eşinin alıp altı yılda restore ettiği 13'üncü yüzyıla ait bir yapı ve sadece 16 süitten oluşuyor. Serena Vadisi'ne tepeden bakan bu otel sihirli bir dünya gibi. Restoranında gurme Toskana yemekleri ve yerel içecekler servis ediliyor. Otelden kiralanabilen kırmızı Vespa'lar ve otelin hazırladığı piknik sepetleriyle çevredeki ormanlarda keşfe çıkmanın ve sürpriz bir yerde piknik yapmanın keyfini tarif etmek imkansız. Otelin yakınında Toskana'nın ilk gotik kilisesi olan ve çatısız kilise olarak bilinen San Galgano'ya yürüyüş yapabilir ve önceden tarihleri ayarlayabilirseniz temmuz akşamlarında burada yapılan klasik müzik konserlerinden birini izleyebilirsiniz.
ÜNLÜ TATİL BELDESİ
Toskana'nın kalbinden denize doğru ilerlediğinizde Viareggio'nun yukarısında turistik bir yer olmayan, İtalyanlar'ın tatil beldesi Forte Dei Marmi'yi keşfedersiniz. Marble Fort adını arkasında uzanan mermer ocaklarından alıyor. 16'ncı yüzyılda Michelangelo buradan çıkardığı mermerleri yaptırdığı yoldan gemilere taşımış. Akdeniz'in grimavi suları ile Apuan Alpleri arasına saklanmış Forte Dei Marmi'de ulaşım bisikletle yapılıyor. Herkes kibar ve güler yüzlü. Plajlar bembeyaz kum üzerinde, mavi-beyaz, pembe-beyaz, yeşil-beyaz gibi dondurma renklerinde ve bir bulmaca karolajı olabilecek kadar düzenli sıralanmış şemsiye ve şezlonglarıyla retro-İtalyan havasında. Burada sade bir hayatın kıymeti biliniyor. St.Tropez ve Cannes gibi Fransa'nın Akdeniz sahillerindeki gösterişli tatil yerlerinden sıkıldıysanız Forte Dei Marmi'nin basit ama sofistike yaşamı tam size göre.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.