Pazar 26.07.2015

Provence-Alpes-Cote d'Azur ya da kısaca Paca

Paris'ten sonra Fransa'nın en büyük ikinci turistik bölgesi Provence-Alpes-Cote d'Azur, her yıl 30 milyon turisti ağırlıyor. Birçok ünlü ressam ve edebiyatçıya ilham veren, lavanta tarlalarıyla ünlü bölge, masalsı bir deneyim vaat ediyor

Akdeniz'in masmavi suları ile Alpler'in arasında yer alan Provence-Alpes- Cote d'Azur (PACA), kültürel zenginlikleri ve eşsiz doğasıyla sadece Fransa'nın değil, dünyanın en gözde turistik bölgelerinden biri. Türkiyeli turistlerin de Akdeniz kültürünün buram buram hissedildiği bölgeye ilgisi her geçen gün artıyor. Bu ilgiyi İstanbul'a gelen Provence-Alpes-Cote d'Azur Bölgesi Turizm Genel Müdürü Bruno James, Saint-Tropez Turizm Müdürü Claude Maniscalco ve Marsilya Turizm & Kongreler Bürosu Müdürü Maxime Tissot ile konuştuk. Üç deneyimli turizmciye göre bölgenin en önemli özelliği küçük bir alan içinde birbirinden farklı manzaralar barındırması. Aynı tatil süresi içinde Alpler'de kayak yapıp Marsilya kıyılarında yüzmek mümkün. "Bölgede ne yok?" diye sorduğumuzda şakayla karışık "Buzdağları dışında her şey var" yanıtını alıyoruz. Provence'ın simgesi lavanta tarlaları. Hazirandan eylüle kadar yüksek bölgeler bu eflatun çiçekle kaplanıyor. Yazar Jean Giono "Lavanta Provence'ın ruhudur' diyor. İstanbul ve Marsilya arasında Türk Hava Yolları tarafından gerçekleştirilen uçuşlar sayesinde bölgeye birkaç saatte ulaşılabiliyor. Bölgeyi layıkıyla görmek için ise ilk gidişte bir hafta geçirmek makul bir süre. Trafik sorunun olmaması da bölge içinde hareket etmeyi kolaylaştırıyor. Peki bölgede tatil yapmak sanıldığı kadar pahalıya mı mal oluyor? Turizmciler bu soruya da şu yanıtı veriyor: "Hem pahalı oteller var, hem uygun yerler. Haftalık 500 euro gibi bir bütçeyle bölgeyi tanımanız mümkün. PACA'nın genel olarak pahalı bir bölge olduğu yanlış." Zaten son yıllarda bölgeye gelen Türkiye turistler arasında da çok zengin olmayan beyaz yakalılar
çoğunluğu oluşturuyormuş. Marsilyalılar başta olmak üzere bölge halkı misafirperverliği ile tanınıyor. Ama turizmcilerin bu konuda da dikkat çekmek istediği noktalar var: "Marsilya önemli bir liman şehri. Tarihte ciddi bir göçe sahne oldu. Kültürler karıştı, birbirine geçti. Bu da misafirperverlik kültürünün oluşmasına neden oldu. Ama elbette turist var, turist var. Bizim bölgemiz Disneyland gibi değil. Gerçek insanlar, gerçek yapılar, gerçek doğa var. Biz bunları korumayı hedefliyoruz. Korumak onur ve gurur meselesi."
CEZANNE'IN İZİNDE AİX-EN-PROVENCE
Mimari zenginliği nedeniyle 18. yüzyılda Küçük Versailles olarak adlandırılan Aix-en- Provence, ihtişamını günümüze kadar korumayı başarmış. Şehirdeki tura Rotonde Meydanı ve Rotonde Çeşmesi'yle başlanabilir. Turistler çoğunlukla 17. ve 18. yüzyıldan kalma otelleri seyrederek Mirabeau Caddesi'ne çıkıyor. Burada, bir sokağın, bir meydanın dönemecinde Romalıların, iyi yürekli kral Rene'nin izleri bulunmakta. Ressam Paul Cezanne'ın doğduğu kentte ona esin kaynağı olanları görmek mümkün. Ustanın hayranları, büyük C harfli çivileri takip ederek Cezanne'ın yaşadığı mahalle ve yerleri keşfedebiliyor.
CIVIL CIVIL SAİNT-TROPEZ
Dar sokakları, palmiyeleri ve Mağrip tarzı evleri ile Fransız Rivierası'nın cıvıl cıvıl kenti Saint-Tropez, aynı zamanda 17. yüzyıldan kalan kalesinden görünen muhteşem körfez manzarasıyla ziyaretçileri kendisine hayran bırakıyor. Matisse, Signac ve Colette gibi sanatçılar tarafından meşhur edilen bu balıkçı köyü Françoise Sagan ve Brigitte Bardot gibi ünlülerin buluşma yeri olarak biliniyor. Sabah erken saatlerde koyun suyu henüz uyurken limanda dolaşabilirsiniz. Kahvenizi Errol Flynn ve Eluard'ın sık sık gittiği Senequier'de içerken koya demir atmış tekneleri seyredin. Körfezin en güzel manzarası için ise 17. yüzyıldan kalma kaleye tırmanmak gerekiyor. Saint Tropez'nin doğasını keşfetmek için ise Portalet Kulesi'nden başlayarak Canebiers Koyu'nu takip edin Brigitte Bardot'nun villası Ma Madrague'dan geçerek meşhur Pampelonne Plajı'na gelin. Burası gece yaşamı ile ünlü. Ayrıca lüks markaların mağazalarını bulmak da mümkün. 1920'li yıllardan itibaren küçük limanda üretilen meşhur bantlı sandaletlerden almayı unutmayın.
EN ESKİ KENT MARSİLYA

Mavi limanı, beyaz tekneleri ve sıcak kumlarıyla Akdeniz'in ruhunu taşıyan Marsilya, kent merkezindeki kozmopolit ve hareketli hayat tarzını eski sokakların dokusuyla birleştiriyor. Vieux Port yani eski limanıyla ünlü olan Marsilya, aynı zamanda Fransa'nın en eski kenti. Kentte her sabah günlük avlarını satmak için müşterilerini çağıran balıkçıları görmek mümkün. Feribotla liman geçilerek ulaşılan eski Parnier semtinde dolaşırken 19. yüzyılın liman atmosferine tanık olunuyor. Dar sokaklar, iki apartman arasına gerili ipler ve renkli küçük mekanlar... Üzerinde ilginç bir kubbe bulunan barok eser La Vieille Charite Müzesi gezilecek yerler arasında. Notre-Dame-de-la-Grande Kilisesi'nin üzerine 160 metre yüksekliğe dikilmiş olan Meryem Ana heykeli ise şehrin simgelerinden biri. Buradan kenti 360 derece görebilirsiniz. Ünlü yazar Colette, Marsilya için "Sağır edici Canebiere, mavi liman, beyaz tekneler, gemi direkleri ve halat takımlarından oluşan danteldir" demiş. Marsilya'dan zeytinyağından üretilen, cilt için doğal ve yumuşak olan ünlü Marsilya sabunu ile portakal çiçekli kuru büskiviler olan navetlerden alabilirsiniz.
KÜÇÜK ROMA, ARLES
Romalıların 'Küçük Roma' olarak adlandırdıkları Arles'da geziye büyük çınar ağaçları ve canlı teraslarıyla Lices Bulvarı'nda başlamak mümkün. Eski Arles'a ulaşmak için Laure Kapısı'na çıkmak gerekiyor. Burada Arena olarak adlandırılan, boğa güreşlerinin yapıldığı amfitiyatro bulunuyor. Dar sokaklardan aşağı inildiğinde ise Van Gogh'un Teras Cafe, Akşam isimli tablosuyla meşhur ettiği Forum Meydanı'na varılıyor. Aralarında Picasso'nun da bulunduğu çok sayıda ünlü kişiyi ağırlayan efsanevi otel Nord Pinus da bu şehirde bulunuyor. Fransa'nın en güzel köyü olarak adlandırılan Bauxde- Provence'da Orta Çağ molası verip birkaç kilometre ötede bulunan ve Van Gogh'un en ünlü eserlerinden birkaçına ilham veren Saint-Remy-de-Provence'ı gezebilirsiniz. Ressamın tablolarında çizdiği yerler panolarla gösterilmiş. Burası günümüzde tasarımcı ve sanatçıların yetiştiği bir yer haline gelmiş. Van Gogh, kardeşi Theo'ya Arles hakkında orada sanatçıların buluştuğunu görmeyi ve güney atölyesini buraya yerleştirmeyi arzu ettiğini yazmış.
TİYATRO FESTİVALİYLE ÜNLÜ AVİGNON
Meşhur Benezet Köprüsü ile dünya çapında tanınan Avignon'da kent turuna iki kısımdan oluşan Saray'dan başlanıyor. Binanın içine girilince Avignon Tiyatro Festivali için dekor görevi gören şeref avlusu karşınıza çıkıyor. La Mirande Meydanı, Les Doms kayalığı, Benezet Köprüsü sonraki duraklar. Eski şehri gezerken Cezanne, Van Gogh, Monet ve Picasso'nun eserlerini görebileceğiniz Angladon Müzesi'ni ziyaret etmeyi unutmayın. Müze, 18. yüzyıldan kalma çok güzel bir evin içinde yer alıyor. Sıra dışı bir manzara için Rhone üzerinde tekneyle gezebilirsiniz. Avignon çağdaş kültür ve sıra dışı mirasın uyum içinde olduğu bir Provence kenti. Victor Hugo, kenti eşine şöyle tasvir etmiş: "Batan güzel bir sonbahar güneşi ile Avignon'a gelmek hayranlık verici bir şeydir. Sonbahar, bataş güneş, Avignon üç ahenktir." Buraya gelmişken ançuezli zeytin ezmesi ve patlıcan havyarının tadına bakmayı ihmal etmeyin.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.