Pazar 13.09.2015
Son Güncelleme: Cumartesi 12.09.2015

6 günlük zirve yürüyüşü

Tehlikeli inişler, zorlu tırmanışlar... Güneşin altında ısınırken bastıran yağmur... Zirvede manzaranın tadını çıkarırken çıkan kar fırtınası... 3937 metre yüksekliğindeki Kaçkar Dağı'nın zirvesine tırmanırken doğanın mucizelerine tanıklık ediyor, unutulmaz anlar yaşıyoruz

EMRE YILMAZER
Dağcılık, sadece tırmanmak, güzel manzaralara tanıklık etmek, el değmemiş vahşi doğada tecrübeler edinmek anlamına gelmiyor. Dağcılık aynı zamanda mücadele etmek, risk almak, bir ekiple birlikte hareket edip uyum içinde olmak demek... Eğer tırmanmak istiyorsanız doğanın tüm koşullarına hazırlıklı olmalısınız. Saçlarınızı okşayan tatlı rüzgarın ardından kopacak fırtınayı, dağ çiçeklerinin yanı sıra dikenli çalılıkları, şarkı söyleyen kuşların yanında ısıran, canınızı acıtan böcekleri de hesaba katmalısınız... Doğaya gönül vermiş biri olarak geçen hafta yine yollardaydım... Rotam; Doğu Karadeniz'in 3937 metre yüksekliğindeki Kaçkar Dağı'ydı... Trabzon Havaalanı'nda 11 kişilik Patikatrek (Doğa Sporları Eğitim Merkezi) grubuyla buluşuyoruz. Rehberimiz Zeynel Aydın vakit kaybetmeden bizi Ardeşen'e götürecek araca yönlendiriyor. Ardeşen'e ulaşınca yerel yemekleriyle ünlü küçük bir lokanta olan Babaahmet'te alıyoruz soluğu. Tırmanıştan önce yerel lezzetlerden oluşan son yemeğimizi afiyetle yiyoruz. Ardından bir haftalık azığımızı almak için markete yöneliyoruz. Karbonhidrat ağırlıklı listemize uygun olarak makarna, bulgur, tereyağı, peynir, lavaş ve peksimet gibi yiyecekler alıyor ve Ardeşen'den ayrılıyoruz.
SİSLERİN ARASINDA

Ve işte Kaçkar Dağları Milli Parkı'ndayız. Burası yaklaşık 300'ü endemik, toplam 2 bin 500'e ulaşan bitki çeşidiyle ülkemizdeki 144 önemli bitki alanı listesinde. Büyük buzulları, masmavi gölleri, yeşilin her tonuna sahip ormanları ve coşkulu dereleriyle ünlü. Binbir çeşit bitkiyi ve hayvanı barındıran Kaçkar Sıradağları'nın en yüksek dağı olan Kaçkar; 3937 metre... Eğer sis yoksa; zirveden baktığınızda Doğu Karadeniz dağlarının muhteşem görüntüsünü gölleriyle birlikte izleyebilirsiniz. Dağa yaz aylarında tırmanmak ne kadar kolay ise kış aylarında tırmanmak da bir o kadar zor. İlk hedefimiz Rize Çamlıhemşin ve daha yukarıdaki Fırtına Deresi... Fotoğraf çekmek için Zir Kale'ye doğru yol alıyoruz. Kale, Çamlıhemşin merkezine 12 kilometre uzaklıkta ve denizden 750 metre yükseklikte sarp bir kayanın üzerinde. Fırtına Deresi güzergahında dereden yaklaşık 100 metre yükseklikte yer alan kaleye ulaşıp kısa bir mola veriyoruz. Daha sonra yolumuza 1646'da Osmanlılar tarafından yapılmış Karadeniz'in simgelerinden olan Çinçiva (Şenyuva) Köprüsü çıkıyor. Molamızı uzun tutup buradaki yaşlı teyzelerle sohbet ediyor, yaptıkları el ürünlerini inceleyip fotoğraf çekiyoruz. Ardından da köy kahvesine oturup kahvelerimizi içiyoruz. Gece konaklayacağımız yer, dağdan önceki son yerleşim yeri olan Elevit Yaylası. Burada yiyecek takviyesi yapıp mataralarımızı dolduruyoruz. Akşam yemeğinden sonra da sabah saat 04:00'te kalkabilmek için odalarımıza çekiliyoruz. Güzel bir uykunun ardından kahvaltımızı yapıp gün ağarmadan 05:00 gibi aracımıza binip sislerin arasında bir tarafı uçurum olan dar yolda ilerliyoruz. Hafif yağmur altında, aracımızı ite-kaka yolun sonuna ulaşıyoruz. İçinde bir haftalık yiyecek, kamp malzemeleri ve yazlık-kışlık giysilerin bulunduğu 15-19 kiloluk çantalarımızı sırtlayıp Elevit Yaylası'nın üstündeki Döner Göl'e doğru yola koyuluyoruz. 4-5 saatlik yürüyüşümüz başlıyor. Bir süre sonra evler, araçlar, yollar arkamızda kalıyor. Artık telefonlar da çekmiyor... 2 bin metrenin üstüne yükseldiğimizden artık etrafta ağaç da göremiyoruz. Önümüze çıkan buz gibi derelerde yüzümüzü yıkayıp sularımızı tazeliyoruz. Kısa molalar verip ceplerimizde bulunan kuruyemiş, kuru meyve ve çikolatayla öğünlerimizi atlayıp sürekli tırmanıyoruz. Sırtımızda çantalarımızla yol alırken en büyük endişemiz yağmur yağması. Islanırsak kurutma şansımız yok. Önümüzde yağmur gözükmüyor ama bu kez de güneş iyiden iyiye yakmaya başlıyor. Sarp tırmanışlar ve zor inişlerden sonra saat 11.00 gibi 3050 metredeki Kaçkarlar'ın en büyük gölü olan Döner Göl pırıl pırıl sularıyla karşımıza çıkıyor.... Göl kenarında çadır yerlerimizi belirlememiz kolay oluyor. Yerleştikten sonra ilk öğünümüz için ocakları kurup yemek yapmaya koyuluyoruz. Yemekten sonra gölün muhteşem görütüsüne bakarak çaylarımızı yudumluyoruz. Her yere inanılmaz bir sessizlik hakim, sadece kuş sesi var. Bu tarifsiz bir huzur veriyor. Büyük bir masa büyüklüğündeki yatay yüzeye sahip kayaların üstünde güneşin ve temiz havanın keyfini çıkartıp biraz şekerleme yapıyoruz. Çıkardığımız tişörtleri gölün serin sularında yıkarken, ertesi gün hava açık olursa göle girip girmemeyi tartışıyoruz. Keza göl biraz tehlikeli; adından da anlaşılacağı gibi Döner Göl'ün bazı noktalarında girdaplar mevcut. Ama bu tehlikeli durum ertesi gün bizi bu buz gibi göle girmekten alıkoyamıyor. Akşam saat 17:00-18:00 gibi hava sertleşiyor güneşli hava yerini kış şartlarına bırakıyor. Bütün ekip termoslara sarılarak uyku tulumlarının içinde uykuya dalıyor. Sabah 07:00 gibi güneşli bir havaya uyanıp kahvaltımızı yapıyoruz. Hazırlık Kaçkarlar'ın zirvesi için.
Ertesi sabah 05:00'te çantalarımızı topluyoruz ve Davalı Yaylası'ndan geçip 3250 metre yükseklikte olan zirveden bir önceki durağımız Soğanlı Göl için yola çıkıyoruz. Zorlu bir tırmanıştan ve çarşak zeminli (küçük keskin taşlar) tehlikeli inişlerden sonra yedi saat süren yolculuğun sonunda Soğanlı Göl'e ulaşıyoruz. Hava keskin, soğuk ve sisli. Süratli bir şekilde gölü ve çevresini görmeden acele bir şekilde çadırlarımızı kuruyoruz çünkü yağmur gelmek üzere. İlk işimiz giysilerimizi kalın kışlıklarla değiştirip sıcak su ve yemek için hazırlık yapmak. Yarın zirve için dinç ve hazır olmamız gerekiyor. Ama bazılarımızda yükseklik uyumsuzluğundan kaynaklanan yeme isteksizliği, aşırı su kaybı, koku hassasiyeti, mide bulantısı ve kusma baş gösteriyor. Bu, soğuk ortamda tehlikeli bir durum. Durum devam ederse yapılması gereken şey en az bin metre aşağıya inmek. Aksi taktirde olumsuz sağlık sorunları yaşanabiliyor. İki üç saat sonra ekip kendine geliyor ve tehlike atlatılıyor. Moraller yerine gelince tencereler kaynamaya başlıyor. Soğanlı Göl'ün ismi, çevresinde yaban soğanı yetişmesinden geliyor. Bunlar bildiğiniz taze soğanın yabani cinsi. Soğanlardan biraz zorda olsa toplayıp kaynattığımız tereyağlı bulgurun içine doğruyoruz. Tadını tarif etmek zor. Buraya gelip bunu burada yemeniz lazım.
12 KİŞİDEN 10 KİŞİYE DÜŞÜYOR

Hava sertleştikçe çaylarımızı çadırlarda içme kararı alıyoruz. Yarın çok erken saatte gün ağarmadan yola koyulmamız gerekiyor. Kampımızda bir kişi kalacak şekilde yarın için program yapılıyor. Saat 04:30 gibi çadırdan çıkıyoruz. Akşamdan hazırladığımız termoslardaki sıcak suyla hızlıca birer bardak pratik çorba hazırlayıp içiyor ve yola çıkıyoruz. Yanımıza acil durumlar için yedek giysi, panço, sıcak su ve zirvede yiyeceğimiz kahvaltılıklarımız var.... Gidiş-dönüş yolculuğumuzu yedi saat olarak hesaplıyoruz. Hava ise şansımıza bu kez açık. Ekip lideri rehberimiz; "Başaramayacağını düşünen varsa şimdi geri dönsün" diye uyarıyor. Aramızdan bir kişi kampa geri dönmek istediğini söyleyip bizden ayrılıyor. Yola 10 kişi devam ediyoruz. Bir süre sonra zirve yolundaki buzullar ve Deniz Gölü'ne ulaşıyoruz. Koyu lacivert büyük bir göl burası. Büyük buzulların üstünde kaymamak için çaba sarfederek Kaçkar Dağı'nın eteklerine doğru tırmanıyoruz. Artık geri dönüş yok. Kalan ekibin morali yüksek. Dört saatin sonunda zirveye 09:07 gibi ulaşıyoruz. İnanılmaz güzel bir hava var. Zirvenin etrafı açık, her yere yüksekten bakmak inanılmaz bir haz veriyor. Zirvede çok uzun süre kalmak tehlikeli, çünkü hava her an değişip kar ve fırtınaya dönüşebiliyor. Terli giysilerimizi çıkarıp kurularını giydikten sonra kahvaltımızı yapıyoruz. Zirve defterine duygularımızı ve isimlerimizi yazdıktan sonra dönüş vakti gelip çatıyor. Kamp alanına giderken hava dönüyor ve kar yağmaya başlıyor. Çadırları kar altında buluyoruz. Kampta kalan arkadaşların hazırladıkları sıcak suları alıp hemen çadıra girip uyku tulumun içine kıvrılıyoruz. Zirveye çıkmanın verdiği rahatlama üzerimizden sanki tonlarca yükü kaldırıyor. Ertesi sabah dönüş yolu rotamız Dilberdüzü ve Olgunlar yaylası... Orada bizi menemen ve demleme çay bekliyor. Çantalarımızı katırlara yükleyip ağırlıktan kurtuluyoruz. Son durağımız Ayder Yaylası. Ekipteki herkesin ortak dileği gelecek sene de Karadeniz'de başka bir zirveye tırmanabilmek.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.