Son Güncelleme: Cumartesi 18.06.2016
Kollara kuvvet
Hafta sonu Adalar’ın etrafını turlamaya ne dersiniz? Ancak tekneyle değil, sörf tahtasıyla. Kısa sürede tüm dünyada popüler hale gelen bir spor olan stand up paddle’la Prenses Adaları’nın etrafını gezebilirsiniz. Bu spor, şehrin stresinden birkaç saatliğine uzaklaşmak için ideal
İSTANBUL'DA DENİZE GİRMEK
Yaz bir türlü gelmediğinden İstanbul havasından şüphe ediyoruz. Evet Ege'de olabilir ama İstanbul'da denize girmeye hazır mıyız? Çünkü ne de olsa bu sporda suya düşme riski var. Allah'tan öncesindeki birkaç günlük yağmurun ardından tur için sözleştiğimiz pazar günü hava son derece sıcak. Yedi kişiden oluşan ekibimiz Kınalıada'da iskelenin hemen yanındaki çay bahçesinde yavaş yavaş bir araya gelmeye başlıyor. Biz acemiler elbette herkes gibi vapurla adaya ulaşırken ekipten profesyonel birkaç kişinin Caddebostan'dan SUP yaparak geldiğini öğreniyoruz. Hayır, bu bizim için biraz fazla! Aktiviteyi düzenleyen ve bize bu turda liderlik edecek olan Christian Taucher Avusturyalı bir rüzgar sörfü sporcusu. Ülkesinde spor yönetimi okuduğundan birçok spor dalını profesyonel olarak yapıyor. Ülkemizdeki ikametinin sebebi ise eş durumu. İstanbul gibi her yanı denizle kaplı bir şehre gelince fırsatı değerlendiren Christian, SUP and Soul girişimini hayata geçirmiş. İlk önce kürekleyerek Boğaz'ı keşfetmiş. Ancak bu parkur akıntılar sebebiyle profesyonellik gerektirdiğinden bu kez rotasını Prenses Adaları'na çevirmiş. Adaların etrafının SUP turları için ne kadar uygun parkurlar olduğunu görünce de turlara start vermiş. Yaklaşık dokuz aydır İstanbul'da yaşayan Christian tam bir SUP tutkunu ve amacı bu tutkusunu herkese bulaştırmak. Nitekim onun bu tutkusu aralarında benim de bulunduğum yedi kişilik ekibi mayıs ayının son pazar günü Kınalıada'da bir araya getiriyor. Ekibimiz elbette Christian, ortağı Armağan, Avusturya'dan tatil için İstanbul'a gelen iki arkadaşları Raimund ve Dominik, ben, yakın arkadaşım İpek ile Pakistan'ı tek başına yürüyerek geçmeyi başaran maceracı Duygu'dan oluşuyor. Ben daha önce birkaç kez bu sporu yaptığımdan biraz deneyimliyim ancak Duygu ve İpek ilk kez kürekleyecek. Henüz birbirini tanımayan ekip çay bahçesinde bir araya geliyor, hafiften resmi bir sohbetin ardından şişme SUP tahtalarımızı suya atıyor ve denize giriyoruz. Tam o sırada iskeleye yanaşan vapurun yarattığı dalgalar sebebiyle denize düşmekten çekinen bizler ilk başta oturarak kürek çekmeye başlıyoruz. Ardından, bize meraklı gözlerle bakan ada sakinlerini arkamızda bırakarak başlıyoruz küreklemeye. Amacımız adanın etrafını kürek çekerek dolaşmak.
GÖKDELENLER VE ADALAR
İskelenin yanındaki plajları geçtikten sonra sükûnete kavuşuyor ve cesaretimizin de artmasıyla ayağa kalkıyoruz. Adanın korunaklı kısmına geldiğimizde dalga ve rüzgar kesiliyor ve tam da SUP'a uygun koşulları yakalıyoruz. Artık sadece küreğin suyla birleştiğinde çıkardığı suyun sesi, ıslak ayaklarımızın altında kayıp giden Marmara Denizi ve Kınalıada'nın ıssız plajları eşliğinde kürek çekiyoruz. Kimi zaman kıyıdaki sığlıkların üzerinden ilerleyip, kayalıkların arasından geçip manzaranın ve sessizliğin tadını çıkarıyoruz. Arada sohbetler, espriler, fotoğraf çekimleri, suya düşenlere gülmelerle birlikte turu yarıladığımızı fark etmiyoruz bile. Christian'ın minik bir plajda mola verme teklifi üzerine ne kadar uzun zamandır kürek çektiğimizin farkına varıyoruz. Ancak o kadar mutluyuz ki hiçbirimizde yorgunluktan eser yok. SUP tahtalarımızı plaja bıraktıktan sonra şezlonglarda ıssız plajın tadını çıkarıyoruz. Kısa molanın ardından küreklemeye devam. Bir burun, bir diğeri daha derken adanın etrafını dönüyoruz ve iskele ufukta görünüyor. Akşamın gelişiyle birlikte rüzgar tamamen kesiliyor ve son düzlükte deniz çarşafa dönüşüyor. Haliyle yorulma belirtileri de kendini gösteriyor. Dümdüz denizde, SUP tahtalarımızın üstüne yatarak bir yanda İstanbul'un gökdelenleri, diğer yanda Kınalıada'nın yeşilliği arasında dinlenirken o an dünyanın en mutlu insanı olduğumuzu düşünüyor, suyun üzerinde geçirdiğimiz son dakikaların iliklerimize kadar işlemesine izin verirken yaşadığımızın farkına varıyoruz. Kınalıada'nın etrafındaki 5,5 kilometrelik parkuru 2 saat 45 dakikada tamamlıyoruz. Uzun bir süre ancak nasıl geçtiğini fark etmiyoruz bile. Yaklaşık üç saat önce terk ettiğimiz plaja geri döndüğümüzde henüz o gün bir araya gelmemize rağmen doğanın birleştirici gücü sayesinde sanki yıllardır birlikte 'takılan' dostlar gibi hissediyoruz. Denizin üstünde geçirdiğimiz üç saat sayesinde kazandığımız, bize en az bir hafta boyunca şehrin ve işin stresiyle mücadele etmemizi sağlayacak güçle yeniden 'cangıl'a dönüyor ve kendimizi bir sonraki turu iple çekerken buluyoruz.
YANINIZDA GETİRMENİZ GEREKENLER
Deniz şortu, tişört, içinize mayo, üzerinizdeki her bir kıyafetin yedeği, güneş gözlüğü, şapka, güneş kremi, varsa su geçirmez çanta.
EN SON HABERLER
- 1 Hristiyan ve Müslüman İzleri: Bingöl'deki Gizemli Zağ Mağaraları
- 2 Yayman: Hedefimiz Türk turizmini kalkındırmak
- 3 Bayramda Kapadokya’ya akın ettiler
- 4 Göbeklitepe'yi 3 günde 33 bin kişi ziyaret etti
- 5 Şanlıurfa’da 11 bin yıllık duvar kabartmaları ilgi çekmeye devam ediyor
- 6 Tarihi konaklar turizme kazandırılıyor
- 7 Bodrum’da Eylül bereketi: 2 gemi ile 2600 turist geldi
- 8 Turizmde tüm zamanların turist rekoru kırıldı
- 9 Kapadokya'yı Ağustos ayında 697 bin kişi ziyaret etti
- 10 Türkiye’de 7 ayda turizimde rekor kırdı