Okyanusa açılan kapı

Avrupa'nın kaşifler ülkesi Portekiz ve başkenti Lizbon, tarih kokan sokaklarıyla ünlü. Biz de bu sokakları keşfetmek için İstanbul'dan uçakla beş saat süren keyifli bir yolculuk sonrası Lizbon'a ulaştık. Lizbon'un modern terminalinde bir süre vakit geçirdikten sonra kendimizi başkentin caddelerine attık. Portekiz, Avrupa'nın en batı ucunda, sömürgeciliğin zenginleştirdiği bir deniz ve turizm ülkesi. 10 milyonu aşkın nüfusu kozmopolit bir yapıda. Gerçek Portekizliler, Avrupa'nın içine dağılmış. Türkiye ile çok sıcak ilişkiler sürdüren bu ülkede ikamet eden Türk sayısı ise yok denecek kadar az. Lizbon tıpkı İstanbul gibi büyük bir su yolu ile ikiye ayrılmış. Şehir M.Ö. bin 200 yılında Fenikeliler tarafından yedi tepeye kurulmuş. Son derece derli toplu caddeleri, temiz şehircilik anlayışı ve gizemli sokakları insanı içine çekiyor. Şehri keşfetmenin en kolay ve romantik yolu kalesine çıkmak. Sao Jorge Kalesi'nden tüm şehir ayaklarınızın altında. İstanbul gibi Lizbon'un da simgesi haline gelen tramvaylar gezimizde büyük kolaylık sağlıyor. Lizbon, 1755 yılında tsunami yaşamış. Yeniden inşa edilen şehir bu yüzden son derece planlı. Tramvay hattı boyunca sıralanan şehri eski evleri de yılların yüküne rağmen dimdik ayakta duruyor.

Sao Jorge Kalesi'nden şehrin manzarası
KALE SURLARINDA TAVUS KUŞU SESLERİ
Kırmızı kiremitlerle örtülü Lizbon kenti yüzlerce meydanı, kilisesi ve dev bir boğaz izlenimi veren Tejo Nehri ile etkileyici güzelliğe sahip. Şehri adımlarken dünyanın pek çok yöresinden bu derin kültürü incelemeye gelenlerle karşılaşıyoruz. Şehrin ilk sakinlerine güvence sağlamış yegane sığınak olan iç kaledeki surların kalınlığı ve konumu, şehrin sayısız badireleri nasıl atlatabildiği hakkında fikir veriyor. Bugün kale surlarında sadece tavus kuşlarının sesi ve turistlerin fısıltıları yankılanıyor. Uzakta, San Fransisco Köprüsü'nün mimarı tarafından yapılan asma köprü dikkat çekiyor. Çok sayıda feribot, Tejo kıyılarının yanı sıra Kanarya Adaları'na kadar turist taşıyor. Kaleden ayrılıp şehrin dar sokakları arasında ilerliyoruz. Balkonlara asılmış çamaşırlar bize Kuzey Afrika Arap kültürünü hatırlatıyor. Sokakta balıkçıları uğurlayan kederli kadınların seslendirdiği rivayet edilen Fado müziği, kaykay yapan gençler ve sokak çalgıcısının melodileri gezimize ayrı bir renk, ayrı bir coşku katıyor.

Praca do Comercio Meydanı
VASCO DA GAMA'NIN MEZARI
Lizbon bir tezatlar şehri. Küçük, birkaç katlı evler ve dar sokakların ardından dev kiliseler, saraylar ve meydanlar çıkıveriyor karşınıza. Etrafı heykellerle çevrilmiş Jeronimos Manastırı, ünlü kaşif Vasco da Gama'nın mezarına ev sahipliği yapıyor. Turistlerin eğlence kaynağı ise Praca do Comercio Meydanı çevresine yayılmış alışveriş mekanları. Avrupa'nın en ucuz şehirlerinden olan Lizbon, her yıl binlerce alışveriş meraklısını ağırlıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen değişik yüzlere, Portekizliler de karışınca insan mimikleri ve hareketleri başlı başına ilginçlik sunuyor. İstanbullar gibi Portekizliler de hem sizi anlamaya hem de size yardım etmeye çaba gösteriyorlar. Sohbetlerine katıldığınızda tepkiler tıpkı Akdeniz coğrafyasının sıcak ve samimi atmosferini yaşatıyor. Renkli, samimi ve fazla aşina olmadığımız bu topraklar görülmeye değer.
SAYFİYE KASABALARINA İLGİ YOĞUN
Cascais ve Etoil, Lizbon'a sadece 35-45 dakikalık yolculuk mesafesindeki iki sayfiye kasabası. Ülkenin ve Avrupa'nın değişik şehirlerinden pek çok kişi buralarda dinlenmeye, büyük plajlarında güneşlenip yüzmeye ve de enfes balık lokantalarında okyanus çeşnisinden tatmaya geliyor. Etoil'in muhteşem plajlarına gece hayatı da eklenince binlerce Avrupalının bu yerlere aktığını gözlemliyoruz.