Son Güncelleme: Cumartesi 28.10.2017
atv’ye çektiğim dizi için bir ekibim dağda diğeri su altında
54. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde Onur Ödülü alan Osman Sınav, atv için çektiği yeni dizi ‘Sen Anlat Karadeniz’i anlattı: Bir ekip dağlarda 2 bin metrede, diğeri Kaş’ta su altında çekimlere başladı. Bu, Karadeniz’e sığınan bir kadının öyküsü
Yaşlandım galiba... Onurlandırılmak güzel bir duygu. Bütün kadim kültürlerin yaşayıp yeşerdiği bu topraklarda doğmak ve bu toprakların hikayesini anlatmak, Allah'ın bir lütfu. Böyle bir organizasyonda onur ödülü almak büyük bir gurur.
EN İYİ FİLMİMİ HENÜZ YAPMADIM
Onur ödülü alınca, 'Ben en iyi filmimi henüz yapmadım ki' diye hissediyorsun. Bu topraklarda çok hikaye var ve 'İşte benim hikayem' diyebileceğim çok az iş yaptım. Daha çok şey yapmak isterim, hepsi kısmet.
Maalesef sektör kısır döngüde. Bu ülkede bu kadar çok hikaye varken kısır döngüye girdiğimiz için üzülüyorum. Risk almak lazım; kimse risk almıyor. Sadece 'Bunu yaparsak olur' deniyor.
Evet, sektör sizi buna iter ama sizin kendi yolunuzu çizip vizyoner olmanız gerekir. Sadece gişeden bakarsanız bu kolaycılığa teslim olursunuz. 'Halk bunu istiyor' deyip oradan yürürseniz orada kalırsınız. Yeni bir vizyon geliştiremezsiniz. Bunun için vizyoner olmak lazım.
Tabii ki sinema yaparken daha çok tatmin oluyorum. 'Uzun Hikaye'de yaşadığım mesleki tatmini hiçbir işimde yaşamadım. Sinema; daha derli toplu ve uzun zaman düşünülmüş, vizyonunuzu daha iyi oturtabildiğiniz bir alan. Dizide çok fazla düşünme şansınız olmuyor çünkü hızlı çekmeniz gerekiyor. Dizide ipin ucunu kaybedebilirseniz ama sinemada kaybetmemek lazım.
Sinemada da, dizide de bu işin özü konsept üretebilmektir. Az önce bahsettiğim vizyonerlik de bu. Türk sinemasının en büyük sorunu konsept üretilememesi. Konsept arayışına girmek lazım.
Şöyle bir şey sormak lazım: Kaç star, bir yılda kaç sergiye gitmiş? Rembrandt'ı tanıyor mu? Tiyatroya zaten gitmeleri lazım. Müzikle, edebiyatla beslenmeleri gerekir. Kaç oyuncunun hafızasında bir İsmet Özel şiiri vardır mesela? Üç tane İsmet Özel şiirini duygusuyla okuyamayana oyuncu demem. Bunu yapabilmesi gerekir. Neruda kimdir; bilmesi ve merak etmesi lazım.
Tabii ki sınıfta kalıyor. Buralardan beslenmesi lazım. Hayata dair bir şey yapıyorsun, insanların vizyonunu açıyorsun; bunu yapabilmek için iyi beslenmen lazım. Yani Yusuf'un hikayesini bilmeden, kuyuya atılan bir karakteri oynayamazsın. Sadece oyunculara değil, görüntü yönetmenlerime de diyorum ki; gidip Rembrandt reprodüksiyonu kitabı alacaksın, akşamları uyumadan birkaç sayfaya boş boş bakacaksın. Resim bilmeyen, ışık gölge dengesini bilmeyen, asla kamera kullanamaz. Kullananlar yolda kalır.
35 YILDIR SETTEYİM
Akademinin tekstil dizayn bölümünde iki yıl okudum. Tekstil, o dönem Türkiye için önemli bir işti. 1975'ten bahsediyorum... Bir tekstil fabrikasında staja gittim. Atölyeye indim, İtalyan tasarımcıların yaptıklarını kopyalıyorlardı. Penceresiz, havasız bir yer. Bir ustabaşı gördüm, 60 yaşına gelmiş hâlâ aynı şeyi yapıyor. Kendimi gördüm orada, hemen kaçtım. O sırada sinemayla ilgilenmeye başladım. 1978 kuşağıyız biz; biraz ideolojik bir kuşak. Sinema yazıları yazmaya ve kitaplar okumaya başladım. Tekstil bölümünden sonra yeniden sınavlara girip Mimar Sinan'da iki yıl sinema okudum.
Evet, kendisinden çok şey öğrendim. Bize kameradan bakmayı yasaklamıştı, şimdiki yönetmenler monitörün başından kalkmıyor. 35 yıldır setteyim; onu anmadan bir günüm geçmedi. Okurken bir ajansta metin yazarlığı yapmaya başlamıştım ama ikisini bir arada yürütemedim. Birini tercih etmem gerekiyordu, okulu seçtim. En büyük sebebi de; Lütfi Akad ve Metin Erksan gibi hocalarla bir arada olma isteğimdi.
Bir Karadeniz dizisi yapıyoruz atv'ye; ismi 'Sen Anlat Karadeniz-Ben Anlatınca Deli Diyorlar'. Bir ekibimiz 2 bin metrede dağların üstünde, diğer ekibimiz de Kaş'ta su altında çekimlere başladı. Sekiz yıl boyunca şiddet ve tecavüz gören, kapatılmış bir kadının bir şekilde kaçıp Karadeniz'e sığınması ve orada yeni bir aşka yelken açması üzerine bir hayatta kalma hikayesi. Karadeniz insanının inadını ve aile birliğini yansıtan, Karadeniz'in eşsiz coğrafyasını ve türkülerini de barındıran bir dizi.
Kadın hikayelerini çok önemsiyorum. Kadına uygulanan maddi-manevi her türlü şiddet çok önemli bir konu. Toplumun geleceği, kadınların yüreğinde ve hayata tutunmalarında yatıyor. Bu hikayede çok ciddi bir dram göreceğiz. Yazar arkadaşlarla oturup senaryoyu sahne sahne tartışmayı çok seviyorum. Benim işim, aynı zamanda hobim. Kötü bir senaryodan asla iyi bir iş çıkmaz. Senaryo aşamasına çok titizlendik.
Altı aydır kadro çalışmaları devam ediyor. Yüzlerce audition alındı. Dizide 'Nefes' karakterini İrem Helvacıoğlu oynayacak. Onun kaçıp sığındığı 'Tahir'i ise Ulaş Tuna Astepe oynuyor. Sinan Tuzcu, Öykü Gürman, Serdar Yeğin, Burcu Binici, Nalan Kuruçim, Hilmi Özçelik, Sait Genay ve Aydan Burhan gibi isimler de rol alıyor.
EN SEVDİĞİM İŞİM 'EKMEK TEKNESİ'
Öyle olmak lazım. Yeni trendler yaratmak, toplumun nereye gittiğini iyi anlamak lazım. Yenilik, hep aradığımız ve lafını ettiğimiz bir şeydir ama Dostoyevski der ki, "İnsanlar en çok yeni bir şeyden korkar". Vizyoner olmak için risk almak gerekir. Ben hep risk alarak yaşadım.
Hayır, hiç pişmanlığım yok. Tabii ki para batırdığım, çok ciddi zarara uğradığım, başarısız olduğum işler oldu. Bunlar olağandır çünkü bir hayal kuruyorsun ve insanlar o hayali satın almak istemeyebilir. Bunun için hayata küsmek yok.
En çok 'Ekmek Teknesi'ni severim. En özgün bulduğum oydu. Toplumun en çok ihtiyaç duyduğu şey, o dönemde oydu. Şimdi TRT 'de o niyette ve o tatta 'Yalaza' adlı yeni bir şey yapmaya çalışıyorum. Toplum hızla değişiyor, farklı algılar gelişiyor. Dünyaya Youtube'dan bakan bir gençliğin gelecekte hayatı nasıl etkileyeceğine kafa yormak gerekiyor.
Sanat eğitimine resimle başladım. Ortaokulda bir resim öğretmenim vardı; aynı zamanda manevi babamdı. Anadolu'dan geldikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü'ne girdim. Eğitimime orada devam ettim ama para kazanmam gerekiyordu. Resim yaparak para kazanmak çok zordu. Ben de yeteneğimi kullanarak para kazanabileceğim bir dala geçtim.
KENAN GERÇEK BİR STAR
Eşyanın tabiatı gereği televizyon sektörü starlarla evrildi. Bu, dönem dönem yaşanıyor. Ama karşılığını bulamadığı zaman da oluyor. Sinemada da gördük bunu. Bu işin starlarla olmadığı, asıl meselenin konsept üretmek olduğu anlaşıldı. "Konsept üretiyorsam kral benim" dememin sebebi bu. Konseptiniz iyiyse, sıfır bir isimle bile yürürsünüz. Bu da yeni bir star yaratır. Sonra onunla aynı frekansı yakalayamazsınız. O isimle başkaları çalışır, kese kağıdıyla paralar götürülür. Öyle olunca iyi olacakmış gibi... Birkaç defa denenir insanlar ve para batırırlar. 'Bu işten nasıl çıkacağız?' diye düşünürler. Sonra dönüp yeniden başka şeyler denemeye, yeni yüzler çıkarmaya çalışırlar. Bu bir döngüdür. Bu benim keşfettiğim bir şey değil; dünyanın her yerinde böyle.
Herkesin kabul ettiği birçok isim var. Başta Kenan (İmirzalıoğlu) var; gerçek bir star. Çok çalışkan bir arkadaşımız. Kendisini çok geliştirdi. Tabii ki Kıvanç (Tatlıtuğ) var. Şunu unutmamak lazım; bu işte kalıcı olmak starlıkla alakalı değildir, önce oyuncu olmak gerekir. Starlık kendiliğinden gelen bir şeydir, sonuçtur.
EN SON HABERLER
- 1 Antalya’da Cem Yılmaz sevgisi salona sığmadı
- 2 Antalya Film Festivali’nden notlar! Oktay Kaynarca ‘İnşallah festivalin 155’incisi de olur’
- 3 Kristanna Loken ‘Yaşgünümde özel davetlimsin Sinan’
- 4 Bana hep güç verdiniz, teşekkürler
- 5 Kristanna Loken: 55 yıllık geçmişe sahip başarılı bir festivaldeyim
- 6 En İyi Kadın Oyuncu Samal Yeslyamova!
- 7 Kırmızı halıda şıklık yarışı!
- 8 55. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde rekor kırıldı!
- 9 Julia Roberts sorusu, aktör ağabeyini kızdırdı
- 10 Sinema TIR’ı ilçe ilçe Antalya’yı geziyor