En kötü deprem senaryosu
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Zonguldak İl Temsilcisi Şaban Koç, ''İzmit'ten Tekirdağ Mürefte'ye kadar olan fayın bir defada kırılması durumunda 7.6 büyüklüğünde bir deprem olabileceği ve 60 bin binanın yıkılabileceği, 90 bin kişinin de ölebileceğine dikkat çekiliyor'' dedi.
En yıkıcı depremin 26 Aralık 1939'da Erzincan'da meydana geldiğini ve 32 bin 962 kişinin hayatını kaybettiğini, 17 Ağustos 1999'da 7.4 büyüklüğündeki Marmara Depremi'nde 17 bin 480 kişi ve aynı yıl Düzce'de de 7.2 şiddetindeki depremde 763 kişinin yaşamını yitirdiğini anımsatan Koç, şöyle konuştu:
''Yine bu iki depremde 100 binlerle ifade edilen hasarlı binalar nedeniyle milyarlarca liralık maddi kayıplar olmuştur. Marmara ve Düzce depreminde 20 bine yakın can kaybı olmasına rağmen Türkiye, hala bir deprem ülkesi olduğu gerçeğiyle yüzleşememiştir. Türkiye yüzölçümünün yüzde 93'ü deprem kuşağında olmasına rağmen şu ana kadar yapılanlar çok yetersizdir. Bugün Kuzey Anadolu fay hattında Marmara denizi ve Muş Karlıova kesiminin kırılmadığı bilinmekte. 30 yıl içinde büyük bir deprem olasılığı oldukça yüksektir.
Uzmanlarca İzmit'ten Tekirdağ Mürefte'ye kadar olan fayın bir defada kırılması durumunda 7.6 büyüklüğünde bir deprem olabileceği ve 60 bin binanın yıkılabileceği, 90 bin kişinin de ölebileceğine dikkat çekiliyor. Bu nedenle yara sarma politikasından vazgeçerek, afet yönetim politikalarının belirlenmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.''
ULUSAL AFET SİSTEMİ
Bugün artık tartışmasız kabul gören afet öncesi, afet sırası ve sonrası hizmetlerde strateji belirlenmesinin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Koç, ''Afetlere karşı tam güvenli yerleşimler için oluşturulması gereken ulusal afet sisteminde, zarar azaltma, önceden hazırlık, olaya müdahale, iyileştirme ve yeniden inşa olarak 5 ana aşamada çalışmalar ortaya konulmalıdır'' dedi.
Şaban Koç, 1999 depremleri sonrası tartışmalarda ağırlıklı vurgunun ''yapı kalitesi'' üzerine yapılmasına karşın afet zararlarının azaltılması ve güvenli binalar için ilk adımın, arazi kullanım planlarının hazırlanması ve yer seçimi olduğunu belirtti.
İmar planlarına ekonomik ve sosyal veriler kadar yön veren bir girdinin de doğal çevre olduğunu ifade eden Koç, şunları kaydetti:
''Doğal çevre depremsellik, zemin özellikleri, morfoloji, erozyon, yer altı suyu gibi faktörleri açısından geniş bir yelpazede jeoloji mühendisliği araştırma ve uygulama alanında kalmaktadır. Dolayısıyla plan ve proje ayrılmaz bütünlük taşır. Jeoloji mühendisleri başta olmak üzere mimar ve şehir plancıları için temel amaç, oluşabilecek tehlikelerin riske dönüşmesini engelleyecek tasarımlar geliştirebilmektir.''
EN SON HABERLER
- 1 Bursa'da dehşet: Kırık şişeyle boğazından yaraladı!
- 2 Yer Bolu: Cinayet şüphelisi 19 yıl sonra yakalandı!
- 3 Adana'da acı manzara: Otomobilin vurup kaçtığı bisikletli öldü...
- 4 Kocaeli'deki korkunç kaza anı kameralara yansıdı: 1 ölü
- 5 Mersin'de yasadışı bahis operasyonu: 19 gözaltı
- 6 Başkan Erdoğan, AK Parti Iğdır Milletvekili Cantürk Alagöz'ü kabul etti
- 7 Bir babanın en acı hatırası: Okula uğurladığı Kayra Ege’nin kaza anını kaydetmiş…
- 8 Okul servisinin çarptığı 11 yaşındaki Muhlis öldü
- 9 Dünya Kızılay Kızılhaç Günü'nde, 1.Dünya Savaşı'nda esir düşen askerlerin mektupları sergilendi
- 10 Çocuğu Down sendromlu doğan aile davayı kazandı: Hastane 21 milyon TL tazminat ödeyecek!