Giriş Tarihi: 12.08.2009
Gitmesek de, New York
Beyoğlu Alkazar'da gösterilen 2006 yapımı Suç filmi, izleyiciyi New York sokaklarında Harvey Keitel ile bir taksi turuna çıkarıyor
FİLMLER sağolsun, bazı şehirleri hiç adım atmadığımız halde neredeyse yakından tanıyoruz, veya öyle zannetmekte sakınca görmüyoruz. New York herhalde herkes için bu şehirlerden biri. Gökdelen ve taksi manzaralı afişiyle Suç / Un Crime de, şehrin havasından suyundan epey bir faydalanmaya niyetli olduğunu belirtiyor. Ama Sex and The City'nin değil, Martin Scorsese filmlerinin loş ve leş sokaklarında gezineceğimiz de gayet açık. Başrollerden birindeki Harvey Keitel'in görünmesi bir hayli zaman alınca, insanın gözleri karanlığın içinde onu aramaya başlıyor. Derken, Keitel, Scorsese'nin Taksi Şoförü'ndeki gibi, New York'un ağır abilerinden biri olarak beliriyor. Ama bu kez racon kesenlerden değil, bizzat şoför koltuğundaki yalnız adam. Avrupa sinemasının sıkı işbirlikçilerinden biri olarak, bir 'Fransızlık'ı da peşinden sürüklemiş olması ise, hayra alamet değil. Fransız yapımı, Fransız yönetmenli (Manuel Pradal) romantik kara film Suç'un 'femme fatale'i de, Fransız aktris Emmanuelle Beart'ın canlandırdığı Alice. Yalnızlık, mutsuzluk ve alkol kaynaklı belalar eşliğinde yaşayan Alice, evinin karşı penceresinden sık sık gözetlediği Vincent'ın (Norman Reedus) yeni kız arkadaşı olacağına emin. Tek yapması gereken, karısının katilini bulmadan hayata devam etmeye niyeti olmayan Vincent'ın, cinayeti çözmesini beklemek. Veya çözmesini sağlamak. Üç karakterin nasıl kesiştiğini açık etmeyeyim. Zira Suç, bir polisiye örneği olarak zaten çok sağlam bir olay örgüsüne sahip değil. Karakterlerin psikolojik tepkileri, olan biteni iki kere ikinin kolayca dört ediverdiği yerlere sürüklüyor. Açıkçası 'o yerler'de ikna olmak da biraz güç oluyor. Yine de Suç'u izlerken oyalanmak mümkün. Film boyunca Emmanuelle Beart'ın İngilizce aksanının hiç fena olmadığını, Harvey Keitel'in 70'ine merdiven dayamışken bile 'bedenen' gayet iyi göründüğünü (sanırım bu sebeple çoğu filminde soyunuyor), Norman Reedus'u nereden hatırladığınızı (Blade II, Law&Order, American Gangster...) ve New York'un orta halli filmlerin eksiklerini en iyi kapayan şehirlerden biri olmaya devam edeceğini düşünebilirsiniz örneğin.