Kocasından dayak yemiş biri olarak, kalacak yer bulmak amacıyla sığınma evlerini arıyoruz bu kez de. Bakalım onlar nasıl davranıyor dayak yiyip evden kaçmış bir kadına? İlk aradığım yer Eyüp Belediyesi Sığınma Evi.
Alo orası sığınma evi mi? - Yok canım. Değil.
İyi ama telefon doğru. - Tamam burası da yetkili yok. Ardından Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü var. Müdürlüğün Cağaloğlu'ndaki binasına çağırıyorlar beni. Elmas Hanım'la görüşecekmişiz. Mülakat yapılıyormuş orada. Bize, saat üç buçuğa kadar kendilerine gitmemizi, daha sonra kabul etmeyeceklerini belirtiyorlar. Koşa koşa gidiyoruz Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne. Elmas Hanım kalabalık bir odada çalışıyor. Bizi herkesin içinde konuşmaya davet ettiği için kabul etmiyoruz. Boş bir oda bulunuyor ve orada mülakat başlıyor. Nüfus cüzdanımı istiyor, bulamayınca pasaportumu veriyorum. Bütün yapraklarını inceliyor tek tek.
'ESKİ KOCAM DÖVÜYOR BENİ'
Geçmiş olsun. Yüzünüze ne oldu? - Eski kocam yaptı.
Neden müracaat ettiniz bize? - Sığınma evinde kalmak istiyorum bir süre.
Tam olarak sorununuz nedir? - Eski kocam peşimi bırakmıyor bir türlü. Ayrılalı iki yıl oldu hâlâ beni karısı sanıyor. Evime geliyor, işyerime geliyor.
Çalışıyor musunuz? - Çalışıyordum. İşyerime de gelip sorun çıkarınca ayrılmak zorunda kaldım.
Nasıl rahatsız ediyor sizi tam olarak? - Dövüyor, küfrediyor. Daha ne yapsın!
Peki neden uğraşıyor sizinle? - Dedim ya. Beni karısı sanıyor hala.
Peki hangi durumlarda şiddet uyguluyor size? - Daha çok kıskandığı zamanlar. Küçük şeyler yüzünden.
Polise müracaat ettiniz mi? - Korkmuyor polisten. Hiçbir şey umurunda olmuyor kızgınken. Derken odaya başka bir görevliyi çağırıyor. "Biz neden bir sığınma evine ihtiyaç duyduğunuzu anlamadık" diyor yeni gelen: "Gidip bir otelde kalsanıza."
Devletin bana sahip çıkmasını istiyorum. Hem oteli de bulur. Ayrıca o kadar param da yok.
'PARASIZA BENZEMİYORSUN'
- "Pasaportunuzdaki vizelere bakılırsa o kadar da parasız değilsiniz. Biz devlet memuru olduğumuz halde o kadar giriş çıkışımız yok bu memlekete. Kafanızda ne var bilmiyoruz ama bizim sığınma evlerimiz sizin kafanızda canlandırdığınız gibi değil. Öyle her kadına bir personel, oda hizmeti falan beklemeyin. En az dört çocuklu bizim sığınma evlerimizde kalan kadınlar. Aynı odada kalınıyor. Aynı odada kahvaltı ediliyor. Yatış kalkış saatleri var. Hesap verdiğiniz görevliler var. Kendi kurumumuzu kötülemiş gibi olmayayım ama böyle..."
'SANA VURANIN ELİ KIRILSIN'
Umutsuzca ayrılıyoruz Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nden. Sultanahmet her zamanki gibi bir âlem. Türkiye'nin her yerinden onlarca insan güneşleniyor havuzun başında. Boş bir banka oturuyorum. Sağ yanımda bir amca, sol yanımda ise çocuklu bir aile var. Amca acıyarak bakıyor yüzüme. Sonra lafa giriyor:
Kim getirdi yüzünü bu hale? - Kocam.
Şerefsiz. Eli kırılsın onun. - Sığınma evine gittim almadılar beni.
Seni almayacaklarmış da kimi alacaklarmış peki? Sokağa mı düşecekmişsin? Amca sinirli ayrılıyor yanımdan. Onun yerine gelen iki kişi daha da tuhaflaştırıyor olayı. Uzun uzun yüzümü inceliyorlar önce. Sonra biri cep telefonunu çıkarıyor cebinden. "Fotoğrafımı çeker misin?" diyor. Gidip poz veriyor havuzun önünde. Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum. Sultanahmet'teki fıskıye yüzüme yüzüme püskürtüyor damlalarını. Artık gitme vakti...