Giriş Tarihi: 27.6.2011

'Yazarlığı daha çok seviyorum'

Eski bakanlardan Hasan Celal Güzel, köşe yazarlığına SABAH'ta devam edecek. "Yazarlığı siyasetten daha çok sevdim" diyen Güzel'e göre, "Menderes'le başlayıp Turgut Özal'la süren değişim çizgisi, AK Parti ve Başbakan Erdoğan'la zirveye çıktı"

Yıllarını siyasete adamış Hasan Celal Güzel, 9 yıldır sürdürdüğü köşe yazarlığına artık SABAH'ta devam edecek. Siyasete kendi deyimiyle "5 yaşında kısa pantolonlu" bir çocukken babasının dükkânının vitrininde Demokrat Parti yararına bilet satarak başlayan Güzel, köşe yazarlığını daha çok sevdiğini söylüyor. Türkiye'nin 38 yaşında en genç başbakan müsteşarıyken, Turgut Özal'ın ısrarıyla önce milletvekilliği ardından iki farklı bakanlık koltuğuna oturan Güzel, daha sonra kendi partisini kurdu. 28 Şubat döneminde, bir insan hakları mitinginde yaptığı konuşma nedeniyle 5 ay Ayaş Cezaevi'nde kaldı. Üniversite hocalığı döneminde 10 binden fazla öğrenciye eğitim verdi. 2003'ten bugüne önce Tercüman ardından Radikal ve Vatan'da köşe yazarlığı yaptı. SABAH'ta kendisini yabancı hissetmediğini, kendi çizgisine yakın ve çok okunan bir gazetede yazmanın kendisine mutluluk vereceğini anlatan Güzel ile yeni Türkiye'ye bakışından, eşinin siyasete atılmasına kadar keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...

SABAH, ÇİZGİME YAKIN

Artık SABAH'ta yazacaksınız? SABAH'taki vizyonunuz ne olacak?
Politikacıyken yazarlara konu olan şeyleri bir fiil yapma imkânı vardı. Ama böyle dışından objektif bakmaya çalışarak tenkit etmek daha zevkli geldi doğrusu. SABAH'ı ilk hallerinden bu yana takip ettiğim için yönetimden bütün köşe yazarlarına kadar temasım olmuştur. O anlamda benim için dost muhiti ifade ediyor. Benim inançlarım ve görüşlerim ile genel politikası daha çok uyuşuyor. Vatan'dan ayrılınca bazı teklifler oldu ama doğrusu en çok SABAH'ı istiyordum. Çünkü SABAH tirajı en yüksek birkaç gazeteden biri. Bu da bir köşe yazarının kendisini ifade edebilmesi açısından çok önemli.

YEPYENİ BİR TÜRKİYE

Seçim sonrası oluşan "Yeni Türkiye" tablosu hakkında yorumlarınız neler?
"Yeni Türkiye" lafı benim için çok önemli, çünkü 8 yıl bu isimde bir dergi çıkardım. 4 bin küsur akademik makale ve 40 bin sayfalık bir külliyat oluştu. Evvela rahmetli Özal'ın "dönüşüm" dediği, "çağ atlama" dediği değişimi çok yakından yaşadım ve oradaki aktörlerden biri olma şansını yakaladım. Ardından Sayın Erdoğan'ın, gerçi o aktörlerden biri değilim ama, bu değişimini gerçekleştirdiği projeleri ve ufkunu çok yakından takip ettim. Bir yazar olarak mümkün olduğu kadar tarafsız olmak zorundayız, ama AK Parti'nin ve Sayın Başbakan'ın bu yeni Türkiye konusundaki görüşlerini hararetle destekliyorum. Çünkü 2023'teki vizyon çok önemlidir. Yepyeni bir Türkiye doğuyor. Yarım asırdır siyasetle ilgileniyorum. Dolayısıyla değişimi elle tutulabilir gibi hissedebiliyorum.
Bir dönem aktörü olduğunuz Özal Hükümeti ile bugünkü hükümet arasında ne tür benzerlikler ve farklar görüyorsunuz?
Yazılarımda da bunu her zaman belirttim. Bir defa bir çizgi, bir altın silsile var. Bu altın silsile rahmetli Menderes'ten başlıyor. Bir ara bu silsilenin bir parçasını Sayın Demirel de meydana getirmişti. Ama Sayın Demirel kendi misyonuna ihanet etti ve özellikle 28 Şubat sürecinde darbecilerle iş birliği yaptı. Demokrat Demirel imajı silindi. O nedenle Menderes'ten sonra bence o altın zincirin ikinci halkası rahmetli Özal'dır. O da aynı Menderes gibi dönüşümden, değişimden yana olmuştur. Özellikle Özal iyi bir ekonomist olduğundan aynı zamanda o değişimi bizzat gerçekleştirmek için projeler üretmiştir. Bilgisayar teknolojisinin, aynı Erdoğan gibi Türkiye'ye getirilmesini desteklemiştir.

DEĞİŞİM ZİRVEYE ÇIKTI

Başbakan Erdoğan zincirin üçüncü halkası mı?
Sayın Erdoğan bu iki altın zincir halkasını çok yakından tetkik etmiş ve öyle bir dönemde başa gelmiştir ki artık bizim meşhur kalkınma uçağı "take off" safhasını geçmiştir. Bu yüzden de dış politikada son derece itibarlı bir çizgi süratle artarken bir taraftan da bir takım uygun olmayan gelişmelere rağmen ekonomik bakımlardan çok güzel şeyler yapmıştır. Mesela rahmetli Özal bu ekonomik modeli yerine oturtmak için pek çok yenilik yapmıştır ama onun zamanında enflasyon canavarı hiçbir şekilde böyle mağlup edilmemişti. Halbuki Sayın Erdoğan zamanında enflasyon canavarı yerle bir edilmiştir. Gerçekten de değişim ve dönüşüm bakımından Menderes ile başlayan ve Özal ile hızlanan çizgi bence Recep Tayyip Erdoğan zamanında doruk noktasına ulaşmıştır.

BAŞARI ERDOĞAN'IN

Demokratikleşme konusundaki engel 3 bakımdan ilgi çekicidir. Bunlar bürokratik, militarist ve hukukçuların tahakkümü manasındaki juristokratik vesayettir. Ama Türkiye artık 2011'de bürokratik vesayetten kurtulmuş, militarist vesayeti asgariye indirmiş ve yargılamaya başlamış, juristokratik vesayette de yargı bağımsızlığını ve reformunu gerçekleştirmek üzere olan bir ülkedir. Bu başarıların büyük kısmı da bizzat Erdoğan'a ve AK Parti misyonuna aittir. Bu misyonun da devam etmesi gerekmektedir. Zaten halkın da büyük bir çoğunlukla AK Parti'ye oy vermesinin temelindeki sebep bu değişime bakış tarzıdır.

EŞİM DEVRALDI

Ailede bakan düzeyinde siyasetle uğraşanlar olmuş. Yeni dönemde de eşiniz milletvekili olarak mecliste yer alıyor. Bayrağı şimdi ona mı devrettiniz?
Eşim bir bakıma siyaseti benden devraldı. Son 10 yıldır hiç politikayla meşgul değildim. O da gitti, zor bir yerde olmasına rağmen kazandı. Kendisi zaten dış ticaret müsteşar yardımcılığı yaptı. Bütün Türkiye'nin AB ve dış ticaret görüşmelerinde birinci derecede rol oynadı. Sayın Başbakan da kendisini bizzat tanıyordu. Benim en ufak bir etkim olmadı. Osmanlı döneminden ve milli mücadele döneminden bu yana Gaziantep savunmasına katılan ve yöneticilik yapan insanlar var ailemde. Onun için politikaya yakın bir ailede büyüdüm. Benim de babadan, dededen kalma birkaç malım vardı. Sattım ve politikaya harcadım. Şimdi bir evim bile yok. Ama şikâyet etmiyorum. Bundan sonra da böyle olacaktır, dilimin sivri olması da aslında geçmişimde beni üzecek bir şeyin yatmamasının verdiği rahatlıktan kaynaklanıyor. Bu rahatlığım da SABAH'ta sürecek.
'DARBELER OLMASA KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİR ŞİMDİ 30 BİN DOLARI GEÇMİŞTİ'
Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde aldığı yol ve şu anda geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'de ilk defa demokratik manada iktidarın kurulması 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle gerçekleşti. Oradan itibaren Türkiye'de demokrasi süratle gelişmiş ve halk bunu benimsemiştir. Ama bir takım elitler bunu anlamamışlar, halkı hep cahil görüp yukarıdan bakmışlardır. Nitekim örnekleri halen önümüzde duruyor. En son sayın Kılıçdaroğlu'nun "Stockholm Sendromu" tanımı direk olarak bu halka siz "AK Parti'ye oy verdiğiniz için hastasınız" anlamına geliyor. Bunlar bir zihniyet özelliğidir. Tepeden inmeci, halkı cahil kabul eden bir zihniyettir ve İttihat Terakki'den başlamıştır, Cumhuriyet ile devam etmiştir ve demokratik döneme kadar gelmiştir. Bu tavır yıllarca devam edip kendini darbelerle, muhtıralarla göstermiştir. Türkiye'de yaklaşık 50 yıllık bir darbeler dönemi yaşanmıştır. Benim yaptığım bir çalışmaya göre eğer Türkiye 27 Mayıs dahil hiçbir askeri müdahaleye maruz kalmasaydı şu an kişi başına düşen milli gelir 30 bin doları aşardı. Yani 2023'teki hedefe şimdiden ulaşmış olacaktık.
NURDENİZ ERKEN / HABER MERKEZİ

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.