Boşuna babalanma!
Geçenlerde burada hangi sözler yer aldı; hatırlayalım: "Tren raya yerleşmiş ve gideceği yön de belli olmuştur: Brüksel. Buradan dönüş yoktur. Makinistin görevi Türkiye'yi Batı'ya, Avrupa Birliği'ne ve daha fazla kapitalizme götürmektir."
Peki makinist bunu beceremezse, treni yavaşlatmaya, hatta durdurmaya kalkışırsa ne olur? Cevap belli: Görevden alınır.
Bu saptamalar neden mi aklıma geldi? Olanları sırayla hatırlayalım:
Polis gösteri yapan kadınlara fena halde girişti, işi abarttı, zaten yerde sürünmekte olanlara tekme attı... Olay Türk medyasında yer aldı... Durumu öğrenen AB, hükümete fırça çekti: '<ı>Bu kafayla aramıza katılamazsın'... Zılgıtı yiyen Başbakan Erdoğan bozum oldu. Türk medyasına yüklendi: '<ı>Siz bizi dışarıya ispiyonluyorsunuz!'... Başbakan'ın durumu iyi kavrayamadığını gören TÜSİAD devreye girdi: '<ı>Evet kadınları sen dövmedin ama burada siyasi sorumluluğun var. Ona göre davran'... Erdoğan bunu duyunca iyice köpürdü, '<ı>Kendi sorumluluk alanınızda kalın, işime karışmayın' dedi...
***
Süreci basitçe özetledim. Burada iki nokta gözümüze çarpıyor:
1) Başbakan medyanın neredeyse tanımı gereği 'global' olduğunun farkında değil. O 'yerli medya' diye bir şey olabileceğini sanıyor. Göremiyor ki Türk medyasının sadece dili (Türkçe) yerel! Halbuki verdiği yerel-haber aynı anda bir dünya-haberi haline geliyor. Ve bundan sonra da hep böyle olacak.
2) Erdoğan, TÜSİAD'ı sadece büyük patronların kulübü sanıyor. '<ı>Onlar desteklemezse MÜSİAD bana arka çıkar' diye düşünüyor. Halbuki iki dernek artık üç aşağı beş yukarı aynı hedefe kilitlenmiş durumda. İkisinin de gözü makinistin becerisinde. Onlar hükümetin denetçisi. '<ı>Yanlış yapıyorsun' denmişse yanlış yapıyorsundur; yani tren yavaşlamaya başlamıştır.
Özetle: Başbakan'ın babalanması boşuna. Ya bu treni doğru dürüst sürer ya da işini iyi yapacak bir makinist bulunur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.