Belgenin sahte olma ihtimalini kendi elleriyle yok ettiler!
Eylem Planı geçen cuma günü Taraf gazetesinde yayınlanınca, postal civelekleri beyinlerinden vurulmuşa döndü.
Pek haysiyetli, pek mert, pek dürüst olduğunu sandıkları kişiler, 'silah ve mühimmat bulunması sağlanacaktır' diyordu.
Suçüstü yakalanmışlardı. Allak bullak oldular. Ne diyeceklerini bilemediler.
Ancak ilk günlerin şokunu üzerlerinden atar atmaz o eski dalavereye başvurdular.
Ekranlara çıktılar, yazılar döşendiler, sağı solu e-mail bombardımanına tuttular:
"Konuşmak için daha erken. Belge sahte olabilir, değil mi efendim? Uydurulmadığı, tezgâh kurulamadığı ne malum" dediler.
Makul bir itirazdı ama bitti!
O halde tamamdır: Artık belgenin sahte olduğu söylenemez.
Çünkü vaka, askeri yargının denetimine girmiştir.
Askeri yargı, konumu gereği bağımlı ve taraflıdır.
Yapısı, kuruluş mantığı böyledir.
Askeri yargı mekanizmasının "Belge sahteymiş, eylem planı uydurulmuş" demesinin hiçbir kıymeti yoktur.
O mekanizmaya ancak, 'Evet bu belge gerçektir' dediğinde (belki) inanılır.
Org. İlker Başbuğ, TV'lere çıkıp yeminler etse, "Vallahi de, billahi de belge sahteymiş" dese, yine de bir işe yaramaz.
Çünkü sivil savcıların soruşturmasını engelleyerek, belgenin hukuksal açıdan sahte olma ihtimalini kendi elleriyle yok ettiler.
Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ve haberi yazan Mehmet Baransu, "Belge sahte. Biz uydurduk. Özür dileriz" dese de artık fark etmez:
Çünkü normal işleyiş engellendi.
Taraflı ve bağımlı askeri yargının olaya müdahalesi, nesnelliği yok etti.
Bu şartlarda delillerin karartılmadığı, yansız ve ayrıntılı bir soruşturma yapıldığı söylenemez.
Belge hukuken ve vicdanen sahte olamayacağı için gerçektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.