04 Aralık 2012, Salı

Bu sabahı hep özleyeceksin!

Gözlerini açıyorsun. Sabah olmuş. Yanı başındaki sevdiğinin kokusu, gövdesinin sıcaklığı, soluk alıp verişi sana bütün huzursuzluklarını unutturuyor. Oda karanlık. Pencereden sızan güneş ışığı sırma bir ip gibi açık yeşil tuvalet masasının üzerinden geçip yatağa uzanıyor. Hemen yerinden kalkıp önce pencereyi, sonra demir panjurları açıyorsun. Bahar kokusu, yosun kokusu, aşağıdaki kafeden yukarı doğru yükselen taze kahve kokusu … Hepsi bir anda odadan içeri doluşuyor. Bir de sesler var. Valiz tekerleklerinin bitmez tükenmez tıkırtısı, martıların çığlıkları, tam karşıdaki iskeleye vura çarpa yanaşan vaporettoların homurtusu… Tekrar yatağa uzanıp bu gürültüyü bir müzik parçasını dinler gibi dinliyorsun. Güneş gitgide yükseliyor; serin rüzgârın yerini ılık bir hava alıyor. Hayatının en güzel uyanışlarından biri bu… Hep özleyeceksin.

Konserlerinde istisnasız bütün şarkılarını çok çarpıcı bir yorumla seslendiren ve dinleyenlerini avucunun içine alan bir grup var mı? "Kusursuz konser" diye bir şey var mıdır? Evet, vardır! Mesela 18 Mayıs gecesi Salon'daki Hooverphonic konseri…

Hooverphonic dedim de… Bence üşenmeyin de, açın fizy veya youtube gibi siteleri ve şu şarkıları dinleyin: "Night Before", "Love Me to Death", "Someone", "How Can You Sleep Tonight", "Circles", "Mad About You", "Heartbroken."

AHaber'de benim gibi uykusuzlara göre bir program: Uykusuz Her Gece. Haftanın beş günü gece yarısından sabaha karşı 3'e kadar canlı yayın. Konuklar gelip gidiyor, canlı bağlantılar yapılıyor. Doğrusu tam kulak verdiğimi, dikkatle izlediğimi söyleyemem. Ama ben bir şeyler okuyup not alırken, karşımdaki açık ekranda bu programın sürüyor olması hoşuma gidiyor.

Nereden aklıma düştüyse, kalktım kitaplığımda Elias Canetti'nin "İnsanın Taşrası"nı aradım. (Ne ürpertici bir kitap adıdır!) Bulamadım. Herhalde birine vermişim. O sırada "Marakeş'te Sesler" gözüme çarptı. Nicedir sayfalarını açmamışım. Cem Yayınevi, 1990 baskısı. Aldım, yatak odasına gittim. Işığı açıp okumaya başladım. Bu kadar yeter, deyip kapağını kapattığımda sabah ezanı okunuyordu. İşte birkaç alıntı: "Hangi sevgi ölümü akla getirmeyecek kadar kısadır?"; "Benden korkulmasındansa, nefret edilmeyi tercih ederim"; "Hayvanların bize karşı ayaklanamayacak oluşuna hayıflanıyorum."

İspanya'da Real Turco dönemi... Nuri Şahin ve Hamit Altıntop Real Madrid'e transfer oldular. Rüya gibi… Ve Milli Takım'da bundan böyle Real'li iki futbolcu olacak.

Bazı şapşallar reklam sanır ya, umurumda değil: Piyasada güzel kokulu sabun ve duş jeli çok ama su değdikten sonra kokuları yok olup gidiyor. L'Occitane'ın portakal ve limon kokulu sabunlarına, duş jellerine o yüzden bayılıyorum. Hiç abartmıyorum, insan dönüp tekrar tekrar yıkanmak istiyor.

Venedik'te kendi halinde bir lokanta. Deniz mahsullerine dayalı yerel mutfağın yemekleri var. Turistler bilmiyor. Çoğu orta yaşın üzerindeki Venedikliler rağbet ediyor. Balsamik sosta öldürülmüş soğan püresiyle soğuk olarak sunulan Venedik usulü çam fıstıklı sardalya ve spagetti vongole enfes! Lokantanın kapı önü muhabbeti de yemekleri kadar hoş! Kalkmak istemiyoruz. Deniz tarağı ve spagetti'den birer porsiyon daha ısmarlıyoruz. (Antico 54 Da Pepi. Cannaregio bölgesinde.)

26/05/11

SON DAKİKA