04 Aralık 2012, Salı

Haydi çiçeklerin suyunu değiştirelim!

Geçen hafta bir akşam Efes antik kentinde Celsus Kitaplığı'ndaydım. Konser başlamıştı. Bir ara gözlerimi hemen yanı başımızdaki tepeye çevirdim. Oradaki dört serviye… Akşamın karanlığında nasıl da mevzun ve mağrur bir görüntüleri vardı. Düşündüm de, bu ağaçlarla ilişkimiz biraz garip! İtalya'nın kırına bayırına gidenler "ah, o Toskana'nın servilerle bezeli yolları" diye övgüler düzerler de, burada serviye "mezarlık ağacı" deyip geçerler. Oysa servi her yerde güzel bir ağaçtır… Osmanlılar medrese avlularına, bağlarına bahçelerine servi dikmeye özen gösterirmiş! Biz ne yazık ki, onları mezarlıklara terk ettik!

Hangi konser mi? Uluslararası İzmir Festivali çerçevesinde gerçekleşen I Musici konseri. Belki de dünyanın en uzun ömürlü oda orkestrası I Musici. 1952'den beri hayatta. Önce Ennio Moriccone'nin film müzikleri de olmak üzere çağdaş bestecilerden eserler çaldılar. Sonra da Vivaldi'nin Dört Mevsimi'ni… Kuş seslerinin karıştığı "Yaz" ve "Kış" mükemmeldi. Ya da bana öyle geldi. Çıkışta topluluğun "Serenata Italiana" adlı CD'sini satın aldım. Arabanın müzikçalarına yerleştirdim. Selçuk'tan Çeşme'ye Puccini, Bossi, Rota ve Respighi yorumlarını dinleyerek döndüm.

Bu yaz Alaçatı'ya gitmekte çok geciktim. Bahar aylarındaki o kasaba sakinliğini ve güzelliğini kaçırdım. Kısmet! Ama çok hoş bir sürpriz karşıladı beni Alaçatı'da. Turizme açılmış bu tür yerlerde hep özlemini çektiğimiz türden bir mutfak vahası: Asma Yaprağı… Ayşe Nur ve Ayşe her gün birbirinden ilginç Ege yemekleri pişiriyorlar: Sinkonta'larına bayılıyorum. Tarçınlı köftelerine gelince, anlatılmaz yenir. Nasıl bir yerden söz ediyorum, meraklısı bunu www. asmayapragi.com.tr adresine bakıp anlayabilir.

Ege pazarlarının güzelliği dillere destandır… Benim tavsiyem şu. Bu pazarlara gün içinde iki kez gideceksiniz. İlk olarak, ev ihtiyaçlarınızı karşılayacak alışverişi yapmak için. İkincisi, öyle kendinizi tezgahların arasında dolaşmaya bırakmak için.. O bambaşka bir keyif. Ben ot tezgâhlarının önünde durup kalıyorum. Bir de peynircilerin…

Nedenini sormayın, çünkü açık seçik bilmiyorum ama tam burada İlhan Berk'i anmak istiyorum. Onun şu dizelerini: "Üç kez seni seviyorum diye uyandım/ Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim/ Bir bulut başını almış gidiyordu, görüyordum."

Film bitince öyle kalakaldım. Ne çok şeyi nasıl da hüzünlü bir sükûnet içinde anlatmıştı bu film. Aşk, öteki olmak, ayrımcılığın acısı, arzular ve rekabet… Hepsi oradaydı. Üstelik bilim-kurgu havasında bir hikaye içinde alabildiğine sahici bir biçimde… Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go) filminden söz ediyorum. Yönetmen Mark Romanek. 2010 yapımı filmin başrolündeki Carey Mulligan müthiş.

Gecenin bir vakti… Bahçe serinledi. Üstelik sinekler rahat bırakmıyor. İçeri kaçıyoruz. Kitaplarımız ve biz. Bir taraftan da Tindersticks çalıyor. Bana çok iyi geliyor.

Kitap mı? Jean Luc Nancy'nin dört küçük konferansının çevirisi: Tanrı, Adalet, Aşk ve Güzellik. (Monokl Yayınları)

07/07/11

SON DAKİKA