İdris Kardaş

İdris Kardaş

20 Kasım 2017, Pazartesi

Başbakanı rehin alınan hüzün dolu bir ülke: Lübnan

Ülkelerin tarihlerinde savaşları, iç savaşları veya darbeleri sıkça okuduk, gördük. Ancak bir ülkenin liderinin başka bir ülkede rehin alınmasıyla ilk defa karşılaştık. Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da elindeki kağıda baka baka görevinden istifa ettiğini açıkladı ve herkes bu gelişme karşısında olan biteni anlamaya çalıştı. Kimileri Hariri'nin rehin aldığını, kimileriyse bunun gerçekten suikast korkusuyla atılmış bir adım olduğunu düşündü. Ben de sevgili gazeteci dostum Turan Kışlakçı ile Beyrut'ta birkaç gün boyunca görüştüğümüz kişilere bu konuyu sorduk.

Birçok isim ile görüştük. Siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler, dini liderler ve birçok farklı kesimden kanaat önderiyle hem Lübnan'ı hem de genel olarak bölgeyi konuştuk. Bu kişilerden bazılarından görüşmeleri yazmak için izin aldım. Kendi fikirlerimi de bir sonraki yazıya bırakıyorum. Daha önce yazdığım gibi bölgede şu an bir savaş beklemiyorum. Görüştüğümüz kişilerin büyük çoğunluğu da aynı kanaatteydiler. Bu sevindirici bir durum elbette. Ancak siyasi krizlerin daha da yoğunlaşacağı bir dönem bizi bekliyor. Tüm yaşananların Türkiye ile de çok ilgisi var. Dolayısıyla Suudi Arabistan merkezli bölgedeki değişimi ve dizaynı çok iyi takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

İlk durağımız Lübnan'ın önemli entelektüellerinden Münir Şefik. Onunla bölgedeki ittifakları ve savaş ihtimalini konuşuyoruz. Kudüs doğumlu Filistinli bir yazar olan Şefik Hristiyan bir Marksist iken daha sonraları Müslüman oluyor ve çok değerli eserler üretiyor.

Münir Şefik İsrail'in bir saldırıda bulunmayacağını söylüyor. O da yakın dönemde savaş ihtimalini düşük görüyor ve ekliyor; "İsrail güçlü bir devlet ancak askeri yetersiz. Ancak hava saldırıları yapabilir. Ama bunun karşılığında da İsrail'e karşı sürekli karşı füze saldırıları gerçekleşir. Bu da İsrail toplumunun kaldırabileceği bir durum değil. Ayrıca İsrail hiç bir zaman kendi topraklarına yakın bir savaş istemez artık. Mümkün olduğu kadar uzakta olsun ister. 150 bin füzesi olduğu söyleniyor. Bu elbette karşısındakilere bir zarar verir ancak kendisi de çok fazla zarar görür."

ABD-Rusya'nın Hizbullah'ın İsrail'den uzaklaştırılması konusunda bir anlaşma olabilir sorumuza ise "Bunu ne kadar yapabilirler ki? En fazla birkaç metre mümkün olabilir bu." diye cevaplıyor.

Münir Şefik, ittifakların oluşumunu ve değişimini yeni bir savaş türü olarak adlandırıyor; "Şimdi artık çok daha farklı bir savaş türü içinde yaşıyoruz. Kimse kimseyle ne tam ittifak haline de ne de tam çatışma halinde. Düşmanlıkların ve dostlukların belirsizleştiği bir durumla karşı karşıyayız. Mesela Suudi Arabistan Lübnan'da çok etkin. Mısır ile bu konuda anlaşamıyorlar. Ancak birçok konuda ortak oldukları için birlikte hareket etmeleri beklenirdi. Bunun onlarca farklı örneğini çoğaltabiliriz. Türkiye'nin de böyle birçok ilişkisi vardır. Bölgedeki her ülkenin ittifak oldukları ülkelerle bir çok yönden de çatışma halinde olduğunu görüyoruz."

Bölge ülkeleri birinci adımın sonrasını planlamadıkları konusunda uyarıyor Şefik. Trump'ın Riyad toplantısını hatırlatıyor bize. Bu toplantıda tüm devletlerin İran karşıtı bir politikada anlaştıklarını ama iki ay sonra Katar ile büyük sorun yaşamalarını bunun ispatı olduğunu söylüyor.

Filistin konusunda da birkaç noktayı soruyoruz. Hariri'nin Riyad'da olduğu süreçte Mahmud Abbas'ın da orada olmasını konuşuyoruz. Şefik, Suudilerin Abbas'tan Hamas'a karşı daha sert olmasını talep ettiğini ancak bunun çok kolay olmadığını söylüyor. Dahlan'ın Abbas yerine geçmesinin mümkün olup olmadığını sorduğumuzda da çok açık bir şekilde "hayır" cevabını veriyor.

Mısır'ın Filistin konusundaki son çıkışlarını da Sisi'nin uluslararası arenada etkin olmak isteğine bağlıyor. Kushner'ın Filistin İsrail ve Suudi Arabistan ile görüştükten sonra ABD'ye döndüğünü ve bu yüzden de Sisi'nin oyun dışı kaldığını düşündüğünü söylüyor. Şefik; Sisi'nin de bu hamleye karşı Filistin yönetimi ve Dahlan üzerindeki etkisini öne sürerek, Filistin sorununu bensiz çözmezsin mesajı verdiğini aktarıyor.

Lübnan'daki Filistin Alimler Birliği Başkanı Şeyh Bassam Kayed ile ofisinde son gelişmeleri ve elbette Filistin'i konuştuk. Kayed, yaşanan olayların küresel, bölgesel ve ulusal nedenleri olduğunun altını çiziyor. "Mesele sadece Lübnan, İran yada Suudi Arabistan ile sınırlı değil. Öncelikle ulusal nedenler içinde, Hariri'nin iktidarda kalabilmek için Hizbullah'a tavizler vermesini ve bunun karşılığını alamadığını söyleyebilirim. Hariri sözler aldı ve bunun karşılığında yalnız kaldı. Öyle ki iş yapamaz duruma geldi. İstediklerini yapamadı.

Bölgesel nedenler olarak, Avrupa'nın, ABD'nin, İsrail'in bölgedeki stratejilerini sayabilirim. Bu kesimlerin tamamı ayrıca Türkiye'nin 2023 yılına doğru bölgede etkin olmasından korkuyorlar. Suudi Arabistan da korkuyor. Hamas, Katar ve Türkiye bölgede İslamı temsil edecekler diye korkuyorlar. Türkiye bugün milyonlarca mülteci barındırıyor. İran da Körfez ülkeleri de Türkiye'nin bölgede etkin olmasından korkuyorlar. Bu küresel ve bölgesel aktörler bölgede daha etkin olabilmek için Muhammed bin Selman'ı getirdiler. Mbs, Muhammed Dahlan ve Muhammed Zeyd. Körfezi bugün bu aktörler yönetiyor.

Küresel bağlamda Suudi'deki tutuklamalar stratejinin bir parçası. Suudi Arabistan bugün demir ve ateşle yönetiliyor. Vatikan gibi bir hale getirmek istiyorlar Mekke Medine'yi. Bir müze gibi insanların gezip geri döneceği turistik mekanlar haline getirmek istiyorlar. Bunun ABD projesi olduğunu düşünüyorum. DEAŞ ile el-Kaide'yi de üretenler yine bunlardı zira. İslamı, Müslümanları ortadan kaldırmak için ABD, Suudi Arabistan'ı kullanıyor. Suudi Arabistan eliyle İslamı bitirmeye çalışıyorlar.

Trump ve Arap liderlerin Riyad'da yaptıkları toplantıda gözden kaçtığını düşündüğü bir ayrıntıyı da bizimle paylaşıyor Şeyh Bassam Kayed. "Trump göreve geldikten sonra Arap liderleri Riyad'da topladı. Bu liderlerden para istediler. Ancak herkes buna odaklandığı için bir konu göz ardı edildi. O da Trump'ın, Arap liderlerden Kudüs'ün İsrail'in olduğu konusunda söz almasıydı. O toplantıdan sonra Netanyahu Kudüs'ü kameralarla donattı. İşgale girişti. Ezanı yasakladı. Arap liderlerden tek bir ses çıkmadı Kudüs için, çünkü söz vermişlerdi. Sadece Erdoğan bu konuda ses çıkardı. Güçlü bir ses verdi. Bunun dışında Kudüslüler tek başına tepki gösterdiler. Alimler tepki gösterdi. Bazı alimler İsrail'i desteklemeyenler tutuklandı. İsrail'e olumlu bakan bazı alimler ise tutuklanmadı. Halk kazandı. Sokaklara çıktı ve kazandı. Trump'ın projesiydi bu."

Gazze yönetiminin Ramallah'a devredilemesi konusunu da konuştuk. Kayed, Hamas'a baskı yapıldığını böylece Dahlan'a teslim olunduğunu düşünüyoruz. Kayed bunu da Gazze'deki insani krize bağlıyor. "Maalesef biz bunu (Dahlan ile anlaşmayı) İsrail ile anlaşmaktan daha iyi görüyoruz. Sisi de Hamas'ı tamamen bitirmek üzere göreve geldi. Bütün bunları bildiğimiz halde anlaşmayı yapmak zorunda kaldık. Zira Gazze'de büyük bir trajedi var. Dolayısıyla nefes alabilmek için Gazze'yi Fetih ve Ramallah yönetimine vermek zorunda kaldık. Ancak Kudüs'te kazandık, Gazze'de de kazanacağız."

15 Temmuz üzerine de uzunca sohbet ettik. Şeyh Kayed; "Türkiye'de darbe başarılı olsaydı tüm bölge mahvolacaktı. Tıpkı Kahire'de Rabia meydanında yaşananlar Türkiye'nin her şehrinde yaşanabilirdi. Ümmet asırlar boyu kendine gelemezdi. Çok dikkatli olun. Asıl proje Türkiye'nin önünü kesmek. Bölgenin parçalanmasına ve çatışma alanı olmasına karşı Müslüman halk, dini cemaatler, Müslüman gruplar, Katar, Hamas ve Türkiye mücadele ediyor. Bizler burada barış ve huzur için mücadele ediyoruz."

Hizbullah'a yakın gazeteci yazar Kasım Kasir ise Hariri konusunda daha net konuşuyor. Başbakan Hariri'nin Suudi Arabistan'a ilk indiğinde telefonları dahil alınarak esir edildiğinden artık herkesin emin olduğunu söylüyor. Hariri ailesinin de böyle düşündüğünü de ekliyor. Özellikle Hizbullah'ın Lübnan siyasetinde etkin olmasının önüne geçmek ve halkın Hariri'ye desteğini azaltmak için Hariri'nin esir edildiğini düşünüyor.

Ancak Hizbullah ve diğer partilerin de desteğiyle Beyrut sokakların her yerinde Hariri fotoğrafları ve "Seninleyiz" afişleri asıldı. Siyaseten Hariri'nin popülaritesi artmış durumda.

Kasir, Lübnan'dan gelen destek ve Fransa'nın da baskısıyla Hariri'nin şartlarının biraz daha gevşetildiğini söylüyor. Başbakan'ın istifa ederken gizli bir mesaj gönderdiği ve istifamı kabul etmeyin dediği konuşuluyor. Kasir bu yüzden de henüz Hariri'nin istifasının kabul edilmediğini bizlere hatırlatıyor.

Kasir, Hariri'nin Paris sonrası Lübnan'a döneceğini ayrıca bununla birlikte de Hizbullah'ın Yemen'de geri adım atacağı ihtimali olduğunu söylüyor. Yani ona göre, Suudi Arabistan, Hariri karşılığında Yemen'de bazı kazanımlar elde etmeyi düşünüyor.

Hizbullah'ın Suriye'deki pozisyonu ile ilgili de konuştuk kendisiyle. Suriye'de Esad rejimi için savaştıklarını hatırlatıyorum. Hizbullah'ın Esad için değil kendi geleceği için Suriye'de savaştığını anlatıyor. İran'dan alınan silah ve paralar için Suriye'nin geçiş noktası olduğunu ve bu yolun güvenliğini sağlamak zorunda olduğunu söylüyor. Hizbullah'ın İran ile bağlantılarının hem bölgede hem de küresel ölçekte rahatsızlık yarattığını sorduğumuzda ise Lübnan'da her grup mutlaka dışarıdan bir yerden destek aldığını söylüyor.

Lübnan'da sıkça duyduğumuz "yeni bir dönemin inşa ediliyor" sözünü Kasir'den de işitiyoruz. Bu yeni dönemde birlikte hareket etmenin yeniden önem kazanacağını söylüyor. Kasir; "Hizbullah, Hamas ile ilişkileri düzeltti. Müslüman Kardeşler ile de görüşmeler var. Bir süredir, gizli ve açık birçok görüşme oluyor gruplar arasında. Yakın dönemde gruplar daha fazla ortak hareket edebilirler." bilgisini bizimle paylaşıyor.

Lübnan Başbakanı Hariri'nin partisi ile aynı isimdeki Al Mustaqbal gazetesinde köşe yazarı olan gazeteci yazar Ali Noun ile Hizbullah'ı ve savaş ihtimalini konuştuk.

Noun, Hizbullah konusunun sandığımızdan çok daha karmaşık ve küresel bir problemin parçası olduğunu düşünüyor. Ali Noun; "Hiçbir Lübnan yönetimi yada partisi Hizbullah konusunda kolayca bir adım atamaz. Bu mesele sadece bölgesel değil, küresel bir mesele de ayrıca. Her ne kadar Suudi Arabistan ve İsrail Hizbullah yüzünden sıkıntı çekiyorlarsa da öncelikle Lübnan'da, Sünniler, Hristiyanlar, Dürziler ve hatta bazı Şiiler de Hizbullah yüzünden çok acı çektiler. Suriye ile birlikte Hariri suikastını organize ettiler öncelikle. Ancak kriz bu kez çok daha büyük. Suudiler, Hariri yönetimini Hizbullah'a çok fazla alan açmakla suçluyor. Ancak sorun Lübnan'dan daha büyük. Örneğin bölgenin en güçlü ülkesi İsrail Hizbullah'a karşı yenildi. Bu sorunu sadece Lübnan sorunu olarak görmek yanlış."

Lübnan'a yönelik bir savaş ihtimalini uzak gördüğünü söyleyen Noun; şöyle bir soru soruyor. "Lübnan'da 2 milyon Suriyeli mülteci var, nasıl savaş çıksın?"

Hizbullah sorununu savaşın çözemeyeceğini belirten Ali Noun, "Sorun İran ile çözülebilir. Ne konuşulacaksa İran ile konuşulmalı. Çatışılacaksa da İran ile çatışılmalı. Hizbullah'ın babası İran çünkü. Ancak İran, yakın zamanda Lübnan'da bir çatışma istemez. Dolayısıyla burada istikrar konusunda Hariri'nin ülkeye dönüşünü desteklediler. Lübnan sokaklarında "Hepimiz seninleyiz" afişleri asıldı. Ülkedeki tüm gruplar bunu destekledi. Hizbullah dahil."

Konuştuğumuz sırada henüz Suudi Arabistan'da olan Hariri'nin Fransa'ya oradan da Mısır'a uğradıktan sonra ülkeye döneceğini düşünüyor. Ancak Hariri'nin dönüşü tüm sorunları bitirmeyecek hatta yeni bir siyasi kriz kapıda diyor gazeteci Ali Noun. İsrail'İn Hizbullah'a yönelik bir saldırısını beklemediğini, üsleri dahi vurmayacağını düşünen Noun'a göre İran-İsrail savaşı bir hayal. Bunun hiçbir zaman gerçekleşeceğini düşünmüyor.

Ancak Ali Noun, çatışmaların körfezde yaşanacağını düşünüyor. Suudi Arabistan ve BAE, Yemen'de güçlerini artıracaklarını ve sıcak çatışmaların Yemen ve çevresinde daha fazla ısınacağını düşünüyor. Bunun karşılığında da Hizbullah'ın Lübnan'da neler yapacağı büyük bir soru işareti Lübnanlılar için.

Türkiye'nin Rusya uçağını düşürmesinin çok önemli bir kırılma noktası olduğunu düşünen Noun; "Uçak düşürüldükten sonra Rusya ile bir savaşın olacağından çok korktuk. Zira Türkiye, NATO ve ABD tarafından yalnız bırakıldı. Ancak Erdoğan çok iyi bir politikacı ve bu süreci Suriye'de savaşın durmasına da yarayacak şekilde çözmeyi başardı."

SON DAKİKA