Mehmet Metiner

03 Mart 2013, Pazar

Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım

Umutsuzluk pompalamak, savaşı pompalamak demektir. Ben umutluyum. Tünelin ucundaki ışığı görüyorum. Ben zor olana talibim…

Amin Maalouf'un roman kahramanı Adam böyle der: "Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım." (Doğu'dan Uzakta, s.329) Savaşın kolaycılığına sığınanlar boyuna bu ülkede umutsuzluk pompalıyorlar. En ufak bir umut kırıntısına bile savaş açmaktan kaçınmıyorlar. Biliyorlar ki savaş bittiğinde kendileri de biteceklerdir. Umutsuzca savaş çığırtkanlıkları yapmaları bundan.

"Ben olsam bu şartlarda silah bırakmam!" diyeninden tutunuz da, "Bu beyhude girişimlerden vazgeçiniz, umut yok!" diyenine varıncaya kadar bir dizi adam, umutlarımızın üstüne
üstüne saldırıyorlar. Maalouf'un Adam'ına benzemeyen bir sürü adam dolaşıyor etrafımızda ve hepsi de umutlarımıza saldırıp duruyor. Hepsinin kılıkları farklı… Hepsinin kerli ferli unvanları var üstelik…

Ama hepsinin ortak özelliği: Umuda tahammülsüzlükleri…Umutta yanılmayı tercih etmek yerine umutsuzlukta haklı çıkmayı yeğleyen bir sürü kolaycı ve fırsatçı adam…
O günü bekliyorlar…

"Biz demiştik bu çabaların beyhude olduğunu, vakit kaybından öte bir anlam ifade etmediğini…"

"Biz demiştik örgüt silah bırakmaz, örgüt sadece güç ve itibar devşirmeye çalışıyor, örgüte bu imkanı sağladığınız için ihanet içindesiniz…" "Biz demiştik!" diye süren onlarca konuşma ve suçlama cümleleri…

Şimdiden başladılar konuşmaya…
"Bak göreceksiniz, dediklerimiz bir bir çıkacak!.." Başbakan Erdoğan'ın büyük bir cesaretle başlattığı "çözüm süreci"ne düşmanlık edenler aslında umutlarımızın düşmanıdırlar.

Savaştan beslenen bu insanlar veya çevreler o yüzden silahların bırakılması ihtimalini dahi kendi varlıkları için en büyük düşmanlık olarak görüyorlar.

Umutsuzluk pompalamaları işte bu yüzden. Amansız PKK karşıtlıkları, silahların varlığından ve sürüp giden kan deryasından nemalandıkları içindir aslında.

Biliyorlar ki PKK silah bıraktığında, Kürt annenin de Türk annenin de evlatları birbirlerini öldürmediğinde siyaseten varlık nedenlerini yitireceklerdir.

Baksanıza yatıp kalkıp PKK ve terör diyorlar… "PKK'yı bitirmek veya terörü sonlandırmak!" naraları kocaman bir yalandan ibaret. Çünkü pekala biliyorlar ki önerdikleri yöntemlerle PKK bitmez ve terör sonlandırılmaz. Tersine o yöntemlerle PKK'yı palazlandıranlar onlar. Geçmişin yanlış terörle mücadele anlayışı ve yöntemleri değil midir PKK'yı bu denli toplumsallaştıran?

Büyük bir zulüm makinası gibi çalıştılar. Yüreklerde derin yarıklar açtılar. Geniş bir mağduriyet alanı yarattılar. Ve PKK bu oluşturulan vasattan güç alıp büyüdü.

Şimdi kalkıp aynı yöntemleri öneriyorlar. O denenmiş yöntemlerle bir sonuç alınsaydı bugün Türkiye farklı yerde olurdu. Kanı kanla yummaya çalışıyorlar. İntikam çığlıkları atarak zor olan barış sürecine mayın döşüyorlar.

Kendi açılarından haklılar. Çünkü biliyorlar ki silahlar bırakıldığında kendileri de biteceklerdir. PKK'nın bu şekildeki varlığı, onları yerinde tutuyor.

Onların bu şekildeki varlığı ise daha çok sayıda Kürt'ün PKK safına katılmasını sağlıyor.

Silahların varlığı, kan ve gözyaşı her iki tarafın da işine yarıyor. Silahların konuştuğu dönemlerde her iki tarafın da birbirinin hasm-ı biamanı olarak görünüyor olmasının sebebi de bu işte.
Onlar birbirlerinin hem varlık sebepleridirler, hem de yokluk. Bunların ulusalcılıkları da, milliyetçilikleri de sözden ibaret.

Kürtlük de, Türklük de kendi varlık sebepleri için birer mobilizasyon aracı sadece. Kim ki barışın yolunu Türklük veya Kürtlük üzerinden kesmeye çalışırsa, bilesiniz ki onların ne Türklükle ne de Kürtlükle alakaları var. Çünkü bu savaş hem Kürtlere hem de Türklere kaybettiriyor. Çünkü bu savaş hem Türklüğün canına ot tıkıyor, hem de Kürtlüğün.

Birbirinin can kardeşi/din kardeşi olan Kürtler ve Türkler, hayali Türklük ve Kürtlük aidiyetleri üzerinden birbirine düşman kılınmak isteniyor. O birileri diyorlar ki "çözüm süreci"nden bir şey çıkmaz. Velev ki öyle olsun.

Ne kaybederiz denemekten? Peki ya çıkarsa? O zaman hep birlikte kazanmış olmaz mıyız? Türkiye kazanmış olmaz mı? Bir umut da olsa bunu değerlendirmekten niye bu kadar çok korkuluyor? Bir seçeneğin kullanılıyor olmasından duyulan rahatsızlık ne Türklükle alakalıdır, ne de vatanseverlikle…

Başbakan doğru söylüyor:
"Savaş kolaydır, barış zordur." Zor bir süreci inşa etmeye çalışıyoruz. Umutsuzluk pompalamak, savaşı pompalamak demektir.

Ben umutluyum. Tünelin ucundaki ışığı görüyorum. Ben zor olana talibim. Ben Maalouf'un Adam'ı gibi düşünüyorum. Umutsuzlukta haklı çıkacağıma umutta yanılmayı tercih ediyorum.

Çünkü yanılsam bile kaybetmiş olmam. Ama haklı çıkarsam hep birlikte kazanacağımızı biliyorum. Artık o birileri kazanmasın lütfen! O yüzden sabır, sağduyu ve cesaret diyorum. İlla da umut…

SON DAKİKA