Selahattin Yusuf

“Sanatçı Girişimi” Türkiye’yi “geri” alabilecek mi?

SANATÇI GİRİŞİMİ: "Bizler Türkiye'nin tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız. Evrensel aydınlanma değerleri, cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor..." Büyük şairdir Federico G. Lorca. Onu Franco canileri katletmişti İspanya iç savaşında, biliyorsunuz. Ülkemizin miyop ve çarpık prizmalı "sanatçı" gözlüklerinde "solcu" olarak alelacayipleşmiş, öyle fişlenmiş, öyle mahkûm edilmiştir. 1922'de bir "Sanatçı Girişimi" başlatmıştı arkadaşlarıyla birlikte. Ama darbe çağrısı yapmak için değil; Cante Jondo için. Cante Jondo, eski bir Endülüs şarkı geleneği. İrticacı bir sanat. Lorca'nın dediğine göre İspanya'nın çok eski çağlarından beri damarlarında akan küçük, yalın, tıpkı Lorca'nın şiiri gibi, mütevazı bir müzik. İspanya'nın fiziğinin metafiziğine açılan güzel, küçük, eşsiz kapılarından biri ona göre. Ve onu popüler, çağdaş müzik enkazından koruyabilmek için ortalığı ayağa kaldırıyor Lorca. Güzel Lorca. Büyük Lorca. Eşsiz Lorca.

"Tarık Akan, Vedat Sakman, Menderes Samancılar, Ferhan Şensoy, Yıldız Kenter, Meral Çetinkaya, Mehmet Güleryüz, Leylâ Erbil, Genco Erkal, Altan Erkekli, küçük İskender, İlhan İrem, Cüneyt Türel, Mert Fırat, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, Zeynep Oral, Onur Akın, Mehmet Aksoy, Aytaç Arman, Semir Aslanyürek, Rutkay Aziz, Kürşat Başar, Cezmi Baskın, Bedri Baykam, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Cahit Berktay, İsmail Hakkı Demircioğlu, Atilla Dorsay, Emin İgüs, Erol Keskin, Mustafa Köz, Nedim Saban, Yavuz Top, Nejat Yavaşoğulları'nın da bulunduğu kültür ve sanat dünyamızın önde gelen isimleri..." diye verildi haberi. Bu "önde gelen" kelimesi de ne kadar hastalığa şifa bir gazeteci beyliği, değil mi ya. Neyse. "Bizler Türkiye'nin tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız. Evrensel aydınlanma değerleri, cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor..." diyorlar, bu "önde gelen"ler!

Siz hiç, İsveçliler gibi giyindiğinde daha güzel kısa hikayeler yazacağına inanmış bir Oscar Wilde gördünüz mü, Allah'ınızı seviyorsanız! Hiç Hollandalılar gibi giyinirse daha güzel bir Yevgeniy Onegin yazabileceğini aklının ucundan geçirmiş bir Puşkin tanıdınız mı? Gogol? Rilke? Turgut Uyar? İsmet Özel? Kemal Tahir? Oğuz Atay? "Ama Muhsin Ertuğrul gördük!" dediğinizi duyar gibiyim. Evet! Ve bu, işte, kaidemizi ispatlayan bir istisna. Ve bunlar, zaten onun manevi çocukları. Bakınız, hepsi de, tiyatrocu olmayanları da tiyatrocu gibi konuşuyor, şairleri daha da berbat birer Stanislavski şakirdi.

Çağrı mağrı yapmıyorum! Diyorum ki, bizim oraların ifadesiyle çığırıyorum da diyorum ki, dininizi kitabınızı seviyorsanız yapmayın artık! Bu düşük zekâ tutarlılığıyla bizi daha fazla karşı karşıya bırakmayın. Utanıyoruz. Sıkılıyoruz. Aklınız, izanınız yok mu sizin! Manyak mısınız kardeşim siz yahu! Bu elden düşme sakızı bırakın artık bir kenara. "Onlar gibi giyinmeden, yürümeden, ağlamadan, orgazm olmadan... I-ıhh, zinhar sanatçı olamayız, çağdaş olamayız biz!" diye ünlediğiniz yeter. Komiksiniz artık. Beyinlerinizdeki damar tıkanıklığını, içinizdeki kalp yetmezliğini bu memleketin bin yıllık hissediş, yaşayış ve kavrayış güzelliklerine saldırarak aşamazsınız. Çaresizliğiniz, "Sizin Büyük Çaresizliğiniz" Batı dolayımıyla olmazsa olmaz takıntınızdır. Bu takıntı yüzünden kel kaldınız. Bu takıntıdır o çok taptığınız "evrensel sanat" yolunda boynunuzu önünüze düşüren.

Sanat, birçok şeydir insan için. Ama en çok da dolaysızlıktır. İnsanın kendisiyle kurduğu dolaysızlık. Sanatçının, (memleket ve tarih olarak da) kendi kendisiyle kurduğu dolaysızlık bağıdır. Biz, bir sanat eseri karşısında, kendimizle kurduğumuz bu dolaysızlığa yardım ettiğinde etkileniriz ve öğreniriz. Ney sesi, uzun hava, bir duanın Arapça okunuşu, Fikret Otyam'ın veya Nuri İyem'in bir portresi, bir mevlid sesi, güzel okunmuş bir ezan. Bunlar ve benzeri şeyler, bizim kendimizle kurduğumuz dolaysızlık bağları/anlarıdır. Bu dolaysızlık anı sokakta, hayatın içinde ne kadar bizimle birlikte yaşarsa, sanat da o kadar vardır hayatımızda. Bizim memleket olarak metafiziğimizin büyük göbek bağıdır bu. Bizler, bir ceninin anne karnındaki beslenme biçimi gibi besleniriz bunlarla. Farkında olmadan; hayati olan her şeyi o besinin içinde gizli metafizikle alırız. Bizim bünyemizde de yine öyle, görünmez biçimde kalır o besin. Kuvvetimiz olur, kanımız olur, canımız olur, psikolojimiz olur, bilincimiz, yüreğimiz, dalgınlığımız, nefretimiz, tutkumuz, aşkımız, dargınlığımız, hasretimiz, gülümsememiz, ağlamamız olur.

15-28 MART 2012

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.