Sevmekle başlar her şey

İngiltere kralı VIII. Edward aşkı yüzünden tahttan inmiş, Beatles bir aşk yüzünden dağılmış, Truva Şehri bir aşka kurban gitmişti.
Tarihteki bu örneklere bakıp aşk nelere kadirsin diye iç geçiresi geliyor insanın.
Bugün hangimiz, sevdiği kadın ya da erkek için bir şehri kuşatır ya da John Lennon gibi gelmiş geçmiş en büyük müzik grubunun kurucularından biri olup, aşkı için gruptan ayrılırdı acaba? Günümüzde duygularımıza, içinde yaşadığımız toplumsal değerlere hatta ailemize bile yabancılaştığımızı düşünürsek zamane aşklarında bu tarz örneklere rastlamak oldukça zor. Ama imkansız değil!
Mutluluk veren, hala kirlenmemiş saf ve temiz aşklar da var. Bunun en güzel örneklerinden birine birkaç hafta önce yazdığım bir haberde şahit oldum.
Şöyle ki… Geçtiğimiz haftalarda David La Chapelle'in ilk kez Istanbul'da sergi açma hazırlığında olduğunu yazmıştım. Haberde, La Chapelle'i Istanbul'da sergi açmaya ikna eden kişinin Michael Shvo isimli, İsrail doğumlu bir Amerikalı olduğunu belirtmiştim. Ancak haberin içinde bu girişimin asıl nedeni yer almıyordu...
İşadamı Serdar Bilgili'nin de destek verdiği bu sergi sayesinde İstanbul, Avrupa'nın en büyük sanat organizasyonlarından birine ev sahipliği yapmış olacak. Fotoğrafın yanı sıra resim, heykel gibi farklı alanlarda üne sahip pek çok sanatçının yolu İstanbul'da kesişecek.
Bu haberi hazırladıktan sonra, kendi kendime sormuştum,
"Amerikalı bir işadamı neden İstanbul'un sanat hayatını canlandırmak için bu kadar çaba sarf ediyor" diye... Üstelik maddi hiç bir beklentisi olmadan, hatta masrafların çoğunu da kendi karşılayarak...
Sorumun cevabı yazımın sonunda gizli…
Her şey iki yıl önce İstanbul'da bir restoranda başlıyor.
Yahudi kökenli Amerikalı genç bir koleksiyoner, 2 yıl önce iş nedeniyle İstanbul'a geliyor. Akşam yemeği için gittiği lüks restoranda aynı masada bulunan bir Türk kızını beğeniyor. Sohbet başlıyor. İki farklı ülkeden ve dinden gelen bu iki insanin ortak özellikleri olan "sanat" onları içten içe daha da birbirine yaklaştırıyor.
Gece sonunda mail adresleri veriliyor, işadamının bir dahaki İstanbul seyahatinde yeniden buluşmak, ikisinin de tutkunu olduğu sanat merkezlerinde zamanlarını geçirmek üzere sözler veriliyor.
Aradan 2 ay geçiyor.
Amerikalı işadamı yine bir sergi daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinin sonrasında soluğu Türkiye'de alıyor.
İstanbul'a geldiği günün ertesi sözleştiği üzere yeniden buluşuluyor.
Bir sergiden ötekine, bir müzeden diğerine derken sanat dolu sohbetlerle geçen günler genç çifti biraz daha birbirine yakınlaştırıyor.
İşadamı her fırsatta İstanbul'a koşuyor. İstanbul'un güzelliğine bir de yasadığı romantik aşk ekleniyor. Sonunda, tesadüf ile başlayan Michael Shvo ile Seren Ceylan'ın aşkı nikah masasında son buluyor. İşadamı, bu serginin gerçekleşmesiyle de bir anlamda tüm bu güzelliklere neden olan İstanbul'a olan gönül borcunu ödemiş oluyor.
Sanat haberi olarak hazırladığım David La Chapelle haberinin altından 21'nci yüzyılın modern bir aşk hikayesi çıkıyor.
Bu hikâyeyi duyduğumda içimdeki o heyecan tekrar kabardı, yeniden inandım "Aşk" a. Öyle ya Sait Faik boşuna söylememiş; "bir insanı sevmekle başlayacak her şey; her şey anlam kazanacak, gözlerin parıl pırıl parlayacak, ayakların yere değmeyecek, a nlamlar anlamlara sığmayacak ve sevmekten başka her şey anlamsız gelecek."