Baha Erbaş

Ermeni Diasporası - 24 Nisan ya da bir hikaye

"Bu misyonerler ve din adamları, dünyanın hiç bir ülkesinde Türkiye'deki kadar emperyalizme hizmet etmemişlerdir." *
Edward Mead Earle

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile artık herkes Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden tasfiyesi sürecinde kat'i bir dönemece gelindiğinin farkına vardı.
Osmanlı Devleti, 19.yüzyıla gelindiğinde çoktan Doğu ve Orta Avrupa'dan çekilmiş olmasına rağmen hala çok dilli-dinli ve geniş bir etnik kombinasyondan oluşan büyük bir "Millet Sistemi"'ne sahipti. Hiç şüphesiz ki, asırlarca bir arada yaşamanın kazandırdığı tecrübeler daha önce hiç bir emsalinde görülmediği ölçüde bir "Hoşgörü ve Adalet" iklimini yaratmıştı."Osmanlı Barışı" dedikleri de bizatihi bu ruhun ve birlikteliğin tecellisi idi.Bu Ermeniler için de böyle idi ve öyle olduğu için Ermeniler " Millet i Sadıka" idi.
93 Harbi esnasında Rusya'nın Kafkaslarda Ermeni kartını kullanmak için Osmanlı Devleti'nden Ermeniler adına taleplerde bulunduğu sıralar Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında, Erzurum mebusu Ermeni Hamazosb Efendi şunları söylemişti: "Hıristiyanların Hazreti padişahın koruyuculuğu sebebiyle bu büyük ülkede ne derece güven ve huzur içinde yaşayıp hoşnut bulundukları ve asla hiçbir devletin himayesine ihtiyaçları olmadığını belirtmek isterim. Şöyle ki, Ermeni Milleti'nin beş yüz seneyi aşkın zamandan beri Osmanlı Devleti vatandaşlığında gördükleri emniyet, huzur ve himaye tarif kabul etmez. Erzurum'dan göç eden yüz bin Ermeni, Rusya'nın hile ve entrikalarını anlayıp, sonra Osmanlı Devleti idaresinde yaşamayı yeniden isteyerek, Saltanat'ın koruyucu kanatları altına geri dönüp devletin güvenilir vatandaşı oldular. Memleketimiz bulunan Erzurum, serhat şehri olduğundan Hıristiyan halk her türlü fedakarlığı yapmakta olup birkaç aydan beri Ermeniler İslam dinindeki kardeşleriyle birlikte milli taburlar kurup bugün birlikte silah çatmış olarak mukaddes vatanımızı korumaya hazır olduklarını siz sayın mebuslara müjdelerim."(1)
Fakat 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, Avrasya'daki dengeleri Rusya lehine ve İngiltere aleyhine büyük ölçüde bozmuştu. Ruslar, Kafkas Cephesi'nden ta Erzurum Yaylası'na, Balkan Cephesi'nden ise ta İstanbul-Yeşilköy'e kadar inmişti. Savaşın ardından imzalan Ayastafenos Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Kars, Ardahan,Artvin ve Batum'u dahi Ruslar'a terk edip Kafkaslarda tarihi bir geri adımla yüzleşmişti. Erzurum Yaylası'na kadar inen Rus orduları için Basra, İran ve Akdeniz artık daha yakın olmuştu. Bu durum ise başta Hindistan Ticaret Yolu olmak üzere İngiltere'nin küresel çıkarları açısından kabul edilemezdi. East Anglo-Indian Company tehlikede idi!
Kafkaslarda savaşla büyük ölçüde değişen dengeler Ermenileri iki büyük güç arasındaki 'Büyük Oyun'da stratejik bir kart haline getirdi ve o tarihten itibaren bazen İngiltere bazen Rusya tarafından elde tutulup Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtıldılar. Ayastefanos Antlaşması ile Kafkaslarda güçlenen Rusya'nın, Ermeniler üzerinde hakimiyet kurmasından çekinen Londra, Balkanlarda Yunan ve Bulgar Meselesi'ni kullandığı gibi Hindistan Ticaret Yolunu'nun emniyeti için o andan sonra Ermeni Meselesi'ni kullandı. Dolayısıyla Londra açısından artık Ermeniler, Rusya'nın Basra-İskenderun Körfezi'ne inmesinin önüne set olabilecek bir serhat oldu. Fakat Kremlin açısından aynı Ermeniler kadim bir hedef olan 'Sıcak Denizlere İnme Politikası' için vazgeçilmezdi ve Osmanlı Devleti'ne karşı kullanılmalıydı.
Konu ile ilgili olarak İngiltere'nin İstanbul'daki sefiri Henry Layard, 14 Haziran 1878'de Hindistan Genel Valisi Lord Lytton'a yazdığı mektupta, Rusların Ermenilerle meskûn Doğu Anadolu'yu ilhakları halinde, Hindistan sömürgelerinin çok ciddi tehlikelere maruz kalacağını hele, Kuzey İran ve Boğazların Rusların eline geçmesi durumunda ise, İngiltere'nin Akdeniz yolu ile Hindistan'a gitmesinin tamamen Rusya'nın iznine bağlı bulunacağını yazıyordu.[2]
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Salisbury da Ayastefanos Antlaşması ile ilgili olarak parlamentoda yaptığı konuşmada şunları söylemişti: "Ayastefanos Antlaşması'yla Rus Hükümeti, Karadeniz civarında büyük bir tesire sahip olacak, şimdiden Ermeniler, Rusya'nın nüfuzuna girecek, bunun sonucu, Trabzon üzerinden İran'a yapılmakta olan yaygın Avrupa ticareti Rusya'nın keyfine uygun olarak kısıtlanabilecek veya yasaklanacaktır."[3]
Nitekim Enver Ziya Karal Ermeni Sorunu'nda İngiltere'nin rolünü belirtmek amacıyla George Washburn'un, "Fifty Years in Constantinople And Recollections Of Robert College (1909)" adlı eserinin 200-201 sayfalarından şunları aktarıyor: "Ermenilerin durumu, bilhassa Anadolu'nun içerisinde, Berlin Kongresi'nden sonra gittikçe fenalaşmaya başlamıştı. Bu durumdan İngiliz politikasının sorumluluk hissi büyüktür. İngiltere, Ermenilerin haklarını savunmaya, onlar için ıslahat temin etmeye koyulmuş ve Ermenileri muhtar bir Ermenistan eyaletinin kurulacağı fikriyle tahrik etmiştir. Bunun kısmen Hıristiyanlık gayreti ile fakat daha çok bizzat kendi menfaatleri için yani muhtar bir Ermenistan'ın Rusya'nın ilerlemesine mani olacağı düşüncesi ile yapmıştır."(4)
Bu iki büyük gücün hedefleri doğrultusunda 93 Harbi'nden sonra Ermeni Cemaati, Osmanlı Yönetimi'ne ve Müslüman Anadolu halkına karşı tahrik ve teşvik edildiler. Osmanlı Ülkesi dışında oluşturulan Hınçak,Taşnak-Sutyun gibi Ermeni Komita Teşkilatları, büyük güçlerin maddi destekleri ile teşkilatlanmaya ve bölgede propagandaya başladılar.
İngilizlerin, Ermeni Komitacılara silah teminini ifade etmesi bakımından Lord Curzon'un aşağıda arz edilen kriptosu manidardır:


"Lord Curzon'dan Mr. Wardrop'a
11 Nisan 1920

...Bogos Nubar Paşa ve Mr. Ahoroziyan beni ziyarete geldiler. Kendilerini aptalca hareketlerinden dolayı azarladım. Türkleri öldürmek için verdiğimiz silahların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallığını anlattım. Şayet böyle düzensizlik ederlerse Cemiyet-i Akvam'ın (Milletler Cemiyeti) kendilerini tanımayacağını anlattım."(5)

Bir yandan İngiltere bir yandan Rusya, Ermeni halkının zulüm gördüğü ve muhtariyet haklarının gerekliliği üzerine dünya kamuoyunda bir propaganda yapıyorlardı. Bu ise bölgedeki gerilimi geçen her gün artırıyordu.
Daha Osmanlı Meclisi-i Mebusan'ında o konuşmayı yapan Ermeni mebusun söylediklerinden 10-15 yıl geçtikten sonra, 500 yıllık müşterek barış ve huzur büyük güçlerin ihraç ettiği ve bölge halkından olmayan Ermeni komitacılar vesilesiyle bozulmaya başlamıştı. 93 Harbi'nde Türklerle beraber Kafkas cephesinde çarpışan Ermeniler I.Dünya Savaşı'nda Rus orduları ile beraber, Türklere karsı çarpışacak hale getirildiler.
"Van, Bitlis, Muş ile Doğu Anadolu'nun diğer bölgelerinde bulunan Ermeniler, Ruslarla birleşmek için geceleri gruplar halinde Rusların bulundukları bölgelere geçtiler. Bu Ermenilerden Rusların bulunduğu bölgelerde General Adranik ile İshak kumandasında üç piyade taburu teşkil edildi. Bu taburlar, savaş boyunca Ruslarla beraber çarpıştılar."(6)

I.Dünya Savaşı ortamında durumla baş edemeyeceğini ve olayların çok daha ileri safhalara taşınıp karşılıklı büyük bir "Mukatele"ye dönüşmesinden çekinen Osmanlı Hükümeti, bölgedeki Ermenileri Tehcir Kanunu ile Suriye ve Irak'ın çeşitli bölgelerine iskân etti.
Nitekim Tehcir ile ilgili Kamuran Gürün şu istatistikleri nakletmektedir:
"Ermenilerin yer değiştirme uygulaması büyük bir disiplin içinde yapılmıştır. 9 Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihleri arasında Adana, Ankara, Dörtyol, Eskişehir, Halep, İzmit, Karahisarı sahib, Kayseri, Mamuretülaziz, Sivas, Trabzon, Yozgat, Kütahya ve Birecik'ten toplam 391.040 kişi yerleştirilecekleri yeni bölgelerine sevk edilmiş, bunlardan 356.084'ü yerleşim bölgelerine ulaşmıştır. Böylece, yer değiştirme sırasında soykırım maksadıyla Osmanlı ordusu tarafından öldürülen bir tek Ermeni yoktur. Ayrıca, Anadolu ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni yerleşim merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tutması, yer değiştirme sırasında herhangi bir katliâm olayının olmadığını da ispat etmektedir. Öte yandan, Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında, ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret göstermiş, bu gayret, yabancı diplomatlarca da tespit edilmiştir. Hükümet, göçmenlerin iaşesi ve korunmasına yönelik büyük harcamalar yapmıştır. Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, yer değiştirme uygulaması son derece başarılı bir sevk ve iskan hareketidir. Bugünün şartlarında bile dünyada bir benzeri daha yoktur. Yer değiştirmeye tabi tutulmayan nüfus; 82.880'i İstanbul, 60.119'u Bursa 'da, 4.548'i Kütahya Sancağı ve 20.237'si Aydın vilayetinde olmak üzere toplam 167.778'dir.(7)
Acaba soykırımın olduğu bir ortamda aynı milletten İstanbul, Bursa, Aydın ve Kütahya gibi bölgelerdeki Ermenilere dokunulmamış olması ya da Doğu Anadolu'daki Ermeniler bir soykırıma uğrarken Batı'daki Ermenilerin o dönemde bu konu ile ilgili en ufak herhangi bir tepkide bulunmamış olması Ermeni diasporası tarafından nasıl izah edilebilir?
Nitekim bu konu ile ilgili aşağıda arz edilen anekdot ilginç tespitler içeriyor.
New York Herald Gazetesi tarafından Doğu Anadolu'ya, Ermeni iddialarını incelemek için gönderilen heyette bulunan Amerikalı papaz George H. Hepworth hatıralarında, Ermenilerle Müslümanlar arasında 1893'de kanlı olayların başlamasından önceki durumlarını "bir Ermeni Bilgini"nin ağzından şöyle anlatır:
Hepworth'un "Hukuk alanında eşit misiniz?" sorusuna "Ermeni Bilgini" şu cevabı verir:
"Bir kaç yıl önce sulh ve sükûn içerisinde yaşadığımız zaman Ermeniler iyi bir durum kazanma şartlarına tamamen sahiptiler. Bir başkası tarafından gasp edilen malı mahkemece geri alınıp iade edilirdi. Fakat, komitacılar geldikten sonra durum değişti; huzurumuz bozuldu. Ermenilerin ekonomik ve sosyal durumları, Müslümanların ekonomik ve sosyal durumlarından iyiydi. Ne zaman ki, buralara isyan çıkarmak için yurt dışından Ermeni komitacıları gelmeye başladı, işte o zaman iki toplum arasına kin ve husumet tohumları ekilmesi sonucu üzücü olaylar meydana geldi.Biz önceleri çok mutlu bir halktık. Vergimizi öder, işimizle gücümüzle uğraşır, huzur ve refah içerisinde yaşardık. Fakat, Berlin Antlaşması..! İngiltere'nin işi karıştırması yok mu? Eğer,Avrupa bizi yalnız bırakmayı istese iyi bir geleceğe sahip olabiliriz. Fakat, halk olarak bizim kötü bir duruma düştüğümüz görülüyor. Zavallı Ermeniler..! Avrupalılar bizi Türklere karşı fena bir hırsla tahrik ettiler... Yazık! Memleketimiz harap oldu."(8)
Bir Ermeni Komitacısı ile konuşan Robert Koleji'nin Kurucusu Dr. Hamlin, 23 Aralık 1893'de Boston Congregationalist Journal Gazetesi'nde yayınlanan mektubunda bu komitacının ağzından Ermeni ihtilalcilerinin metodunu şöyle açıklıyordu:
"İmparatorluğun her yerinde örgütlenen Hıncak çeteleri Türkleri ve Kürtleri öldürtmek, köylerini yıkmak için fırsat gözetecekler, sonra dağlara kaçacaklardır. Bunun üzerine, kuduran Müslümanlar ayaklanarak savunmasız Ermenilere saldıracak ve bunları öylesine bir canavarlıkla öldüreceklerdir ki, Rusya, insanlık ve Hıristiyanlık uygarlığı adına memleketi işgal etmek üzere ileri atılacaktır." Dr. Hamlin'in bu planı, "düşünülebilecek en insafsız ve en şeytani plan" olarak adlandırılması üzerine, Komitacı şu cevabı verir: "Kuşkusuz, size böyle görünmektedir; fakat biz Ermeniler, özgürlüğümüzü kazanmaya kesin kararlıyız. Avrupa, Bulgaristan'da yapılan korkunç şeylerle ilgilendi ve bu memleketi kurtardı. Milyonlarla kadın ve çocuğun kanlarıyla yükselecek olan bizim sesimize de kuşkusuz kulak verilecektir."[9]
O dönemde Van ve Bitlis'te altı yıl Rus konsolosluğu yapan Rus Generali Maywesky'nin bu konuda ilginç tespitlerini bulunmaktadır. General, Avrupa'da bir İngiliz-Ermeni İttifakının varlığından bahsettikten sonra şunları yazıyor: "... Türkiye'deki Hıristiyanların -bu sefer de Ermeniler- Türklerin zulüm ve baskısına maruz bulunduklarını Avrupa'ya göstermek icap ediyordu. Fikir pek doğru. Sırbistan ve Bulgaristan böyle doğmuştu. Ermeniler de bu suretle istifade edeceklerdi... Propaganda şu şekli aldı: Ancak kan dökmek lazımdır ki, Ermeniler serbesti kazansınlar! Kan dökünüz!... (Ermeni komitacıları) patırtı çıkartarak, Müslümanları Ermeniler aleyhine sevk ederek, milletleri arasında faal ve fedakâr göründüklerini zannediyorlardı. Ne olursa olsun mutlaka kan dökülmesi lüzumuna kani idiler. Ermeni kanı dökülünce hemen Avrupa'nın gelip Ermenistan'ı kısa zamanda meydana getireceğine inanmışlardı. Başka türlü bu derece vahşet irtikâp edemezlerdi. Muhtariyet idaresi emelleri kuvvetli olmasaydı Londra'nın emriyle binlerce hayat telef olur mu idi? Buna sebep ne? Sonradan Ermenileri kesiyorlar diye bağırabilmek! Daha doğrusu, hem kendi kendilerini kesmek, hem de sonra kesiyorlar, aman geliniz, kurtarınız diye feryat etmek! Ermeni meselesine emsal tarihte başka bir ihtilal görülmemiştir."İhtilal cemiyeti, Taşnak, Hıncak, Ermenistan namıyla komitelere ayrılmıştı. Bunların hepsi köylüyü teşvik etmek için Sivas'tan başlayarak İran hududu ve Rusya'ya evvela dağıldı, gitti. Okullardaki öğretmenlerden başlayarak, bunlar vasıtasıyla gençlere Müslümanlar aleyhine kin ve garaz hissi telkin edildi. Üç-dört sene gibi az bir zaman zarfında bir çok gençleri ölüme hazırladılar."[10]
Newyork Herald Gazetesi muhabiri Sidney Whitman, Turkish Memories adlı eserinde şunları ifade etmektedir ;
"İngiltere'nin Erzurum konsolosu Mr. Graves'e sordum: 'Eğer bu memlekete (Türkiye'ye) hiç bir Ermeni Komitacısı gelmemiş olsaydı ve Ermenileri isyana tahrik ve teşvik etmeseydi, bu birbirini öldürme olur muydu?' Elbette ki hayır. Zannetmem ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun."[11]
Ingiliz Büyükelçisi R.C Craigie tarafından Lord Curzon'a 13 Temmuz 1921'de çekilen mesajda şöyle demektedir:
"Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'nin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir."(12)
Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye adlı titiz araştırmasında E.M. Earle'in şu ifadelerini naklediyor: "Misyonerler tamamıyla din tesirinde kalarak Ermenileri Müslümanlara karşı hazırladılar, dinamit yapmasını öğrettiler ve her fırsatta onları İslamlara karşı kullandılar."(13)
Doğu Anadolu'da Ermeni komitacıların başlattığı bütün bu tazyik ve kışkırtmalar karşısında Osmanlı Hükümeti Ermeni mebuslar basta olmak üzere Ermeni Cemaati'ni uyarmış fakat tırmanan olaylar sonucunda 2345 Ermeni komitacı Osmanlı Devleti aleyhinde Doğu Anadolu'da faaliyetlerde bulunmaktan tutuklanmıştır.Bugün Ermeni Diasporası'nın 'Sözde Soykırım' için tarih olarak seçtiği 24 Nisan, bu 2345 komitacının tutuklandığı gündür.


(*)-D.Avcıoğlu-Milli Kurtuluş Tarihi, C: I, s. 290, (Amerikan Missions in Near East, s. 403-404'den alınmıştır.)
(**)-Yazıdaki dipnot kısımlarının tamamı Süleyman Kocabaş'ın Ermeni Sorunu adlı kitabından derlenmiştir
(1)-Hakkı Tarık Us, Meclis-i Mebusan 1293 (1877) Zabit Cediresi C: I, Vakıa Matbaası, İstanbul 1939, s. 172-175
(2)- Andersen, s. 208
(3)- M.K. Krikorian, Armenians in Time Service of the Ottoman Empire 1860-1908, Roudledge and Kegal Paul, London, 1977, s. 7
(4)-E.Ziya Karal C.8 s.131
(5)- Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1967, s. 171
(6)M. Philips Price, Türkiye Tarihi, Çev: S. Atalay, Ararat Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 153
(7)Kamuran Gürün,Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210-211
(8)-George H. Hepworth, Through Armenia on Horsback, E.P. Dutton, New York, 1898, s. 325
(9)-Milli Kurtuluş Tarihi, C:3, s. 1084
(10)-A.g.e Maywesky,., s. 137
(11)-Nakleden Koçaş, s. 121
(12)-Hüsamettin Yıldırım- Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 38 (PRO.FO. 13 Temmuz 1921, 371 / 6504 / E.8519)
(13)-Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1967, s. 168

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.