Baha Erbaş

Suriye'ye sınırlı operasyon dürüst bir yaklaşım değil

Birkaç gün evvel, Karadeniz'in kuzeyinde Armavir şehri yakınlarındaki Rus Askeri Üssü'nde bulunan radarlarca tespit edildiği Rus makamlarınca açıklanan, Doğu Akdeniz'de yapılmış füze balislik denemeleri ifşa edildi.
Ruslar'ın bu beyanatı İsrail'i, füze denemelerinin İsrail'in yaptığı askeri tatbikat sonucu vukuu bulduğunu açıklamak zorunda bıraktı. Ruslar, Armavir'de bulunan askeri üslerindeki radar sistemleri sayesinde, Karadeniz'in kuzeyinden Batı ve Güney'e 4200-4500 km'lik şerit içerisinde gözlem faaliyetlerinde bulunuyorlar. Böylelikle ta Kızıldeniz'in aşağı kısımlarına kadar Ortadoğu'daki bütün muhtemel hava hareketlerini istihbar edebiliyorlar. Belli ki Suriye'ye sınırlı bir hava harekatının dünyanın gündeminde olduğu şu sıralarda İsrail'in böyle bir hamlede bulunması (ki tatbikatı ABD ve Israil'in birlikte düzenledikleri ifade edildi) ABD'nin bölgede muhtemel büyük bir çatışmada İsrail'in güvenliğinin temini hususundaki kaygılarından kaynaklanıyordur. 21 Ağustos'da Esad Rejimi'nin Guta'da yaptığı kimyasal silahlı katliam, ABD Başkanı'nı tarih huzurunda adım atmaya mecbur bıraktı (bu belki ABD öncülüğündeki uluslararası sistemin meşruiyetini korumak içindi) zira geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada Başkan Obama kırmızı çizgilerinin olası bir kimyasal saldırı olduğunu açıklamıştı. Başkan'ın, Suriye'ye yapılması muhtemel askeri harekatı Kongre'ye sevk etmeden de başlatma yetkisi varken bu yolu seçmiş olması, hem süreci sadece kendi inisiyatifine bırakmayıp alacağı siyasi riski minimize etmek hem de uluslararası arenada zaman kazanmak olarak görülebilir ama Washington'da, Suriye'ye müdahaleye şimdiye kadar sıcak bakmamış olan Obama'nın bu hamlesinin sadece zevahiri kurtarmak adına yapılmış olan bir taktik olduğunu da iddia edenler yok değil. Başkan'ın böyle bir harekata başından bu yana karşı olduğunu biliyoruz. Zira bir müddet evvel ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey'in Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi'nden Eliot Engel'e yazdığı ve ABD açısından realistik/pragmatist bir bakış açısı sergileyen, Suriye'ye müdahaleye sıcak bakmayan mektup da hala hafızalarda taze...
ABD Kongresi'nden onay çıkarsa yapılacak olan sınırlı bir hava harekatının-eğer denildiği gibi sınırlı kalırsa- bu noktadan sonra çok büyük faydalar doğuracağını sanmak gerçekçi değil. Zira Esad Rejimi bu olası durum karşısında çoktan tedbirlerini almış, olası bir hava harekatının bünyesine vereceği zararları minimize edecek bütün lojistik ve istihbari tedbirleri hayata geçirmiştir. İşte bu yüzden Başbakan Erdoğan'ın "Sınırlı bir harekat işi çözmez" dediğini düşünüyoruz. Bu noktada, 2-3 Ekim'de BBC ve The Wall Street Journal'da yer alan iddialar gündeme gelmelidir. Zira her iki kaynak da Başkan Obama'nın Cumhuriyetçi Senatörler John McCain ve Lindsey Graham ile görüşmesinde Suriye'ye operasyonu genişleteceğini taahhüt ettiğini iddia ettiler. Zira 2 Ekim'de WSJ'da yayınlanan Adam Entous ve Nour Malas'ın kaleme aldıkları makalede (The U.S. Still Hasn't Armed Syrian Rebels) de bu vurgu vardı. WSJ'da 3 Ekim'de Carol Lee ve Janet Hook'un kaleme aldıkları makalede ise (Obama Makes Syrian Gamble) Obama'nın Cumhuriyetçi Senatörler McCain ve Graham ile Suriye Meselesi'ni görüşmesi sonrası girdiği sürecin başkanlık döneminin en büyük kumarlarından biri olduğu analiz ediliyordu.
Zira henüz biten ve Putin'in ev sahipliği yaptığı G20 Zirvesi'ndeki açıklamalar da ABD-Rusya arasında bir uzlaşının pek de mümkün gözükmediğini ortaya koydu. Birkaç gün evvel The New York Times gazetesi Başkan'ın talimatı ile Pentagon ve CIA'in Suriye'de vurulması olası 50 noktanın listesini tespit ettiğini ifade etti. Olası bir hava harekatı ile bu listede işaret edilen askeri depoların, mühimmat üslerinin, kimyasal silah barındıran noktaların ve stratejik askeri üslerin bombalanması öngörülüyor. 21 Ağustos'ta Guta'da gerçekleşen ve 1400 cana mal olan kimyasal soykırım sonrasında Suriye meselesinde Putin'den olası bir U dönüşü bekleyen uluslararası toplum ise hayal kırıklığına uğradı. Zira G20 Zirvesi'ne ev sahipliği yapan Putin "Askeri müdahale durumunda, şu anda yaptığımız gibi, Esad Yönetimi'ni destekleyeceğiz. Silah teslimatı yapıyoruz, ilişkilerimiz var. BM Kararı olmadan Batı tarafından yapılacak bir müdahaleyi kabul etmeyeceğiz" dedi. Putin zirvede "Rusya, Çin, Hindistan, Endonezya, Brezilya, Güney Afrika ve Arjantin müdahaleye karşılar" diyerek de başını çektiği koalisyonun sınırlarını tanımladı.
Müdahalenin Esad ve taifesini iktidardan kesinlikle alaşağı edip etmeyeceğini oturup hesap etmekle, Türk Hükümeti'nin "Müdahale sınırlı değil kapsayıcı olsun" çağrısı arasındaki hassas denge Suriye'nin ve bölgenin geleceği için gözetilmelidir. "Müdahale sonrası oluşabilecek olası hiçbir durum Esad Rejiminden daha kötü olamaz" hükmü bir gerçeklik ifade ediyor olabilir ama uluslararası sistemin ve kurumların işleyişindeki isabetsizlik de bazen sınırlı ulusal çıkarlara ve karşılıklı menfaatlere heba gitmesi de göz ardı edilmemelidir. Maalesef müdahale sonrasında oluşacak karışıklığın Suriye'yi bir mezhep savaşına götürüp götürmeyeceği de sadece Suriye'nin içinde bulunduğu sosyolojik yapı/dengeden yola çıkarak cevabı verilebilecek bir durum değildir. Bu ihtimal, o gün bu girift kompleks içinde ABD'den Rusya'ya, Hizbullah'tan İran'a, AB'den İsrail'e, Suudi Arabistan'dan Türkiye'ye birçok hayati aktörün hesap/niyet ve hamlesinin nasıl şekilleneceği ile çok daha alakalı bir süreçtir. Operasyon sonrasında oluşmaya başlayacak yeni Suriye'den kimin ne isteyeceğini şu an bilmiyoruz. Başbakan Erdoğan'ın "Olası bir mezhep savaşından korkuyoruz" ifadesi, Türkiye'nin hem Suriye'nin hem de bölgenin geleceği ile ilgili her ne olursa olsun kırmızı çizgisini/endişesini ifade etmek içindir ama hem de bölgede hesabı olan diğer aktörlere de "Bu kirli niyet/tuzaktan uzak durun" mesajıdır.
Obama'nın sınırlı bir askeri harekata odaklanmış olması hem gerçekçi değildir hem de amacın Suriye'deki insanlık dramını bitirmek değil de müdahale sonrasında oluşacak siyasal ortamın ABD ve müttefiklerinin çıkarlarına hizmet edip etmeyeceği tayin etmek gibi bir stratejiyi açığa vurur. O zaman da akıllara ABD Genelkurmay Başkanı'nın mektubunda ifade ettiği "ABD'nin seçmesi gereken taraf dengeler değişeceği zaman çıkarlarımızı desteklemeye hazır olmalı." ifadesi gelir.
Aslında herşey doğal seyrinde ilerlerse operasyonun dar-sınırları belirli olup olmayacağı gibi hüküm ve taahhütlerin geçerliliği harekat başlayana kadardır. Sonrası harekat ve bu askeri harekatın değiştireceği iç dinamik ve dengelerin zorlayacağı/mecbur kılacağı sürece ve istikamete kerhen de olsa sizi sürükler. Zira hiçbirimiz ABD'nin Irak ve Afganistan'da savaşa başlarken 10 yıla yakın buralarda kalacağını 2 trilyon dolar para harcayacağını bu harekatlardan önce hesap edip edemediğinin bilgisine tam vakıf değiliz. Dolayısıyla sınırlı-kapsayıcı harekat tartışmaları da askeri strateji ve gerçeklikle bağdaşmıyor. Birçok risk ve belirsizliğin tabii olarak bu süreçte gelişeceği göz ardı edilemez. Buradan harekat geçersiz ya da gereksizdir gibi bir yanılgı da doğmaz, doğmamalıdır.
Önemli olan olası harekatın kendi içinde tutarlı, uluslararası kurumların zevaline uğramaktan uzak tutulması ve korunmasının gereğidir. Başbakan Erdoğan'ın BM Sistemi'ni uzun zamandır eleştirmesi, uluslararası kurumların yapısal gerçekliğinin uluslararası toplumun faydasına hizmet etmekten uzak olmasından, içinde bulunduğumuz uluslararası reelpolitiğe bigane kalmış olmasından kaynaklanıyor. Suriye'de katliamın bu hazin noktalara varmış olması bizatihi uluslararası sistemin hala Soğuk Savaş dizaynına göre işliyor olmasından kaynaklanmadı mı?
The New York Times'tan Nicholas Kristof son iki yazısında (The Right Questions on Syria/Pulling the Curtain Back on Syria) müdahalenin Bosna-Kosova gibi örneklerde olduğu gibi akan kanı geç de olsa durdurma ihtimalinin yüksek olduğunu, bu riski Amerikan Yönetimi'nin alması gerektiğini, Esad'a karşı hiçbir şey yapmamanın, mutlaka birşeyler yapmaktan çok daha vahim ve kötü sonuçlar doğuracağının geçtiğimiz 2 yılda Esad'ın yaptıklarından rahatlıkla görülebileceğini birçok önemli veri ile güçlendirerek ifade ediyor.
Zira Genelkurmay Başkanı Dempsey'in Engel'e yazdığı mektupta "Esad rejimine karşı mücadele eden muhaliflerin kontrolü ele geçirmeleri halinde, ABD'nin çıkarlarını destekleyemeceklerini" ifadesi, Washington'a Esad düşsün mü düşmesin mi sorusundan çok daha hayati görünüyor. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Carner 27 Ağustos'ta yaptığı açıklamada "Üzerinde çalıştığımız seçenek rejimi değiştirip Esad'ı devirmek değil;amacımız kimyasal silah kullanımı ile ilgili uluslararası ihlale cevap vermek" dedi. Carner'ın bu beyanatı ile aylar önce ABD Genelkurmay Başkanı'nın Temsilciler Meclisi'nden Eliot Engel'e gönderdiği mektupta ifade ettiği açıklama biraraya gelince ABD'nin olası operasyondaki öncelikli hedeflerinin sınırları da teorik olarak çizilmiş olur. Ama pratikte iş orda kalır mı o cephede belli olur!
bahaerbas@fas.harvard.edu

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.