Beyrut ve Paris
Bu cahilce tavrın geri tepmemesi ve başarısız olmaması imkânsız… Küresel dünya farklı coğrafyalardaki insanları aynı kültürel 'üst mekânın' parçası kılıyor. Kenti yıkılmış, ailesinden uzaklaşmış Orta Doğulu genç bir Beyrutlu ile Paris'in banliyösüne sıkışmış Cezayirli arasında doğal bir psikolojik bağ var. Hayatın onları etkileme biçiminden hareketle dünya hakkında benzer duygular geliştiriyorlar. Doğululuk ve Müslümanlık ise bu küresel ortamda tarihsel bir mağduriyet hali olarak yaşanıyor ve paylaşılıyor. Dolayısıyla Beyrut'u Paris'e bağlayan psikolojik eksenin dinamiği, söz konusu mağduriyetin ontolojik faili olarak görülen 'öteki', yani bizzat Batı'nın kendisi…
Batılıların oryantalist, kendisini üstün gören, kendi değerlerini evrensel kılan ve medeniliği doğrudan bu değerlere bağlayan kibirli tavrı bugün dünyanın geri kalanında ortak bir hissiyat uyandırmakta ve bunun olumsuz bir tutum ürettiği açık. Küreselleşme bu duyguyu salt psikolojik olmaktan çıkardı. Beyrut ile Paris yan yana gelirken, Paris de kendi içinde bölündü. Ne var ki bölünmüşlük Doğu'da olduğu üzere cemaatçilik ve açık çatışma yaratmadı. Çatışma Batı'nın gelişmiş kamusal alanı ve hukuk yapısı içinde kendini gizledi, yer altına indi ve 'sokak mazgallarından' dışarı fışkırarak en yıkıcı örnekleri sergilemeye hazır bir ölümcül potansiyel oluşturdu. Bugün sadece Paris'te 'yalnız kurt' olmaya aday binlerce Afrika kökenli Müslümanın olduğu söyleniyor.
Diğer taraftan Batı ile 'hak mücadelesi' yürütmek ile Orta Doğu'da iktidar oluşturmak arasında doğrudan bir bağ var. Batı ile mücadele bunu yürütenleri meşru kılarak güç devşirmelerine neden olabiliyor. Kısacası bugün Batı'ya 'saldırmak' Doğu'da siyaset yapmanın yollarından biri… ABD ve Avrupa'nın kendisiyle yüzleşmeyen tavrı da bu Doğu tipi siyaseti büyütüyor. Aynen Batı'da ırkçı partilerin palazlanması gibi, Doğu'da da tepkiselliği öne çıkaran ve olabildiğince sert olmayı marifet sanan bir siyaset alan kazanıyor.
Batı oryantalizmi ve kibri kendisini ideolojik olarak aydınlanma ve modernliğe oturturken, Doğu oksidantalizminin yakın çağlarda bu türden bir tarihsel başarı hikâyesi yok. Onların elinde kadim nitelikte, zamana dayanıklı, mağduriyeti kimlikleştirmek açısından uygun buldukları bir din var. Böylece İslam bugünün bir tür Müslümanının elinde ideolojik hale gelebiliyor, siyasi kavganın ve siyasi kariyerin taşıyıcısı olarak kullanılabiliyor.
Sonuçta Beyrut ile Paris bütünleşiyor. Eskiden onları birleştiren Batı'nın modern medeniyetiydi. Bugün ise Doğu'nun tepkisel ideolojik direnci… Küresellik bir yeni dalganın içinde ve Batılılar gerçek anlamda rasyonel olamazlarsa bu durum uzun süre devam edebilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.