Markar Esayan

PKK ve HDP’nin yolu…

AK Parti'nin kuruluş beyannamesinde de yer alan ve sürekli olarak gündemin ilk sıralarına yerleştirdiği Kürt sorununda ülkemizde son 14 yılda devrimsel bir süreç yaşandı.
Bireyin veya bir grubun doğal haklarını Habermasçı bir kültür yorumuyla sadece vatandaşların eşitlenmesi değil, o hakların kendi kültürel dünyalarında da kullanılması, kimlik inşaasının devlet tarafından desteklenmesi yönünde de değerlendiren bir anlayış sergilendi. Üstelik bu anlayış daha da derinleşmeye, belki de dünyaya model olmaya aday bir potansiyel içeriyordu. Biliyorsunuz, günümüz kültür ve vatandaşlık hakları tartışmalarında, birey ve grup haklarının birbirinden farklı olduğu kabul edilmekle beraber, sıkça birbiri ile karıştırılmakta, kişisel vatandaşlık haklarındaki düzeltmelerin, grup haklarını da içerdiği varsayılmaktadır. Habermas'a göre bu böyle değildir. Eşit vatandaşlık kriterlerini sağlamak, grupların eşitliğini veya dezavantajlarını doğrudan düzeltmez ve çoğu birey hakkı grup hakkı olarak ele alınmaktadır. Bu geniş bir konudur ve şimdilik bununla kifayet edelim.
Bu bağlamda, Kürt vatandaşlarımızın sorunlarını da çözecek sayısız demokratikleşme reformu AB müktesebatına uygun gerçekleştirilirken, sorunla doğrudan alakalı 300 civarında kanuni reform düzenlemesi yapıldı. Kürt kimliği ve Kürtçenin inkârı resmen sona erdirildi. Bölgede hayatın normalleştirilmesi yönünde ciddi yapısal adımlar atıldı. Bu adımlar izleme raporlarında da takdirle kayda alınmıştır.

AK PARTİ KARANLIĞI SUÇLAMAK YERİNE BİR MUM YAKTI

Tabii yazının girişinde belirttiğimiz sorun Türkiye'deki reform süreçlerinde de kendisini göstermiştir. Gelişmiş demokrasilerin henüz üzerinde anlaşamadığı birey ve grup hakları kategorileri, neyin birey neyin grup hakkı olduğu, her grubun (mesela ırkçı olma hakkını savunan grupların) bu haklardan faydalanma taleplerinin nereye konacağı gibi birçok sorun, Türkiye'de de kendisini göstermiştir. Haliyle, Kürt vatandaşlar bireysel hakların gelişmesini, Kürt ve Kürtçe inkarının (bir grup hakkı olarak) sona erdirilmesini memnuniyetle karşılamıştır. Ancak Türkiye'nin sert siyasi ortamı ve PKK şiddetinin siyasi alanı daraltma hamleleri istenen düzeyin yakalanmasını önlemiştir. Lakin tüm bu eleştiriler, sürecin pozitif bir modaliteye oturduğunu gölgelemeye yol açmamalıdır.

Zaten Kürt sorununda hükümeti zorlayan asıl mesele, sivil Kürt vatandaşların hak taleplerini karşılamak değil, PKK'nın silahları bırakma konusunda yoğunlaştı. Kaldı ki, halk meşruiyetine dayalı bir süreçte gelişen demokratik reformlarda, şiddetin reform atmosferini zehirlediği de ortadaydı.

AK parti ile ilk defa bu çok riskli alana güvenlikçi değil, özgürlükçü bir anlayışla yaklaştı. İlk süreç PKK'nın Silvan'da 14 Temmuz 2011'de 13 askeri çatışmasızlığı bozarak öldürmesiyle durakladı. Daha sonra dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın inisiyatifi ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın aracılığıyla 2013 yılında Çözüm Süreci adıyla son süreç başlatıldı. İmralı'daki örgüt liderine bugünkü HDP heyetleri gitmeye başladılar. MİT mensupları da Öcalan ile PKK'nın silahlı militanlarının ülkeyi terk etmesi konusundaki altyapı üzerinde anlaşma üzerinde yoğunlaştılar.

PKK 8 Mayıs 2013'te Kandil'de tüm dünya medyası önünde geri çekilmeyi başlattığını duyurdu. Ancak Eylül ayında çekilmeyi durdurduğunu ilan etti. Böyle 35 yıllık kanlı bir süreç, üç ay içinde çözülemeyeceğine göre, PKK'nın istenen adımların atılmadığı gerekçesiyle çekilmeyi durdurduğunu açıklaması, "atılacak adımlar" konusundaki muğlaklığı şüphe uyandırdı. Daha çok Gezi krizi ile hükümetin sor duruma düşmesini değerlendirmek, taleplerini maksimize etme çabası olarak görüldü. Bir diğer yaklaşım ise, PKK'nın aslında hiçbir zaman çekilmeyi samimi bir şekilde istemediği idi. Nitekim 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra PKK elebaşlarından Murat Karayılan "Biz TC ile nihai savaşa hazırlandığımız sırada Öcalan'ın çağrısı ile hazırlıksız yakalandık. Aslında buna ikna olmamıştık. Karşı çıkmadık hata ettik" diyecekti.

Hâsılı 8 Mayıs 2013'ten itibaren PKK söz verdiği hiçbir adımı atmamış, sürece çift ajandayla araçsal şekilde yaklaşmıştı.

'ESKİ TÜRKİYE'NİN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI

AK Parti Kürt inkarını bitirmek ve özellikle Kürtçeye özgürlük tanımakla sorunun kimyasında da, örgüt ile Kürtlerin ilişkisinde de değişiklikler yaşandı. Eski Türkiye'de, özellikle 1980 askeri darbesi dönemi ve sonrasında, devletin insan haklarını ihlal eden şiddet pratikleri ile PKK meşrulaşmış, Kürt sorunu ile özdeşleşmişti.

Ancak, AK Parti, bürokratik elit vesayetinin ötekileştirdiği en büyük toplumsal grup olarak önce orta sınıflaşıp, daha sonra da siyasi aktör haline gelince, Kürt sorununa da statükocu olmayan bir perspektiften yaklaştı. AK Parti aslında aldığı oy itibarıyla ülkenin en büyük Kürt partisi olmuştu. Türkiye'nin Kürt algısındaki durum, AK Parti öncesi ve sonrasında siyah ve beyaz kadar farklılaşmıştır.

Tabii ne PKK, ne de PKK'nın tektipleştirdiği, hegemonize ettiği Kürt siyasi hareketinin bu beklenmedik değişime hazırlıklı olduğu ortaya çıktı. Devletin yıllardır süregiden ve değişmeyeceği varsayılan güvenlikçi yaklaşımı değişmiş, PKK ve Kürt partisi bunu nasıl yorumlayacağını bilememişti. Bu durun örgütçe siyasete geçiş ve onurlu silah bırakma için büyük bir fırsat olarak da görülebilirdi, şiddet üzerinden üretilmiş statükonun kaybedilmesi riski olarak da. Nitekim en azından bugüne değil, maalesef çözüm süreçleri ve reformlar, Kürtlerin eşit vatandaşlığı bir kazanım değil, bir tehdit olarak algılandı ve öyle kabul edildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Ağustos 2014'te yüzde 52 oy ile cumhurbaşkanı seçilmesiyle, başbakanlığı ve genel başkanlığı devralan Sayın Ahmet Davutoğlu ilk icraat olarak Çözüm Süreci'ni canlandırmak üzere HDP Eşbaşkanları ile görüştü. Ancak buna cevaben, PKK ve HDP'nin ayaklanma çağrısı ile 6-8 Ekim 2014'te otuza yakın kent yağmalandı, 50 civarında sivil vatandaş katledildi. Türkiye tarihinde HDP ilk defa parlamentoya 80 vekil ile girdikten, sivil hak arama ve siyaset arama yolları olmadığı kadar açık hale gelmişken, maalesef PKK HDP'lileşeceğine, HDP gittikçe PKK'lılaştı. Şiddeti nesnel tartışmaları bir kenara bırakarak PKK şiddetini mazur görerek siyaset alanına taşıdı. Nihayetinde de 22 Temmuz 2015'te, iki polis memuru uykusunda infaz edildi, ailesinin yanında birçok güvenlik görevlisi başından vuruldu. HDP ise başlayan şiddet sürecinde elindeki siyaset imkanlarını sadece PKK'nın terör eylemlerini meşrulaştırmak adına kullandı ve kullanmaya devam ediyor.

Maalesef ülkedeki diğer muhalefet partileri ya çözüm sürecine kategorik olarak karşı çıkmış, ya da PKK terörünü AK Parti'yi yıpratmak adına siyasi bir koz olarak araçsallaştırmıştır. Ülkedeki elit iktidar ünitelerinin AK Parti'nin reformlarına karşı direnci statüko kaybetme korkusu üzerinden geliştiğinden, PKK ve onun uzantısı siyasi partinin statü endişesi ile birleşti. İdeolojik olarak da, CHP, beyaz Türk sermayesi ve medyasının muhafazakarları baskılamak üzere araçsallaştırdıkları sekülerliğin radikal yorumu, PKK'nın Stalinist ideolojisi ile uyumluydu. Böylelikle ortaya hem sahayı hem de parlamento gibi siyasi alanları şiddeti içeren egemenlik kavga sahası olarak gören bir ittifak ortaya çıktı. Bu ittifaka Gülen hareketine bağlı paralel örgüt de doğrudan destek vermektedir.

Bugün muhafazakâr demokratlara karşı elit küçük burjuva ayaklanması olan Gezi ayaklanması ile 6-8 Ekim PKK ayaklanması türdeş ve ittifak halinde. Meclis'te ise, HDP ve CHP PKK'nın şiddetini hak arama yöntemi olarak meşrulaştıran bir işbölümü içindeler. HDP, PKK'nın çocuk, sivil cinayetlerini yok saymakta, gerçekleşen ölümleri hükümete yıkmak için kara propaganda yapmakta. Sürekli olarak yalan çıkan haberlerle Meclis'i kilitlemeye, sokaktaki gerilimi arttırmak için kullanmaktadır. CHP ise çoğunlukla bu çabalara açık destek vermekte, öte yandan da eklektik olarak çözüm sürecini bir ihanet süreci olarak eleştirmektedir. Ama bu iki parti birbirilerini nadiren eleştirmektedir. Sorunun nesnel olarak Meclis'te tartışılması mümkün olmamaktadır. Hükümetin bir gün durduğu yerde sokağa çıkma yasaklarının başlattığı ve durduğu yerde bir sabah sivil öldürmeye başladığını kabul ettirmeye çalışılmaktadır. Böyle irrasyonel ortamda, gerçekten hak ihlalleri varsa bunları sağlıklı tartışmak da mümkün olmamaktadır.

KÜRTLERİN PKK'YA KARŞI BİTMEYEN MÜCADELESİ

Öte yandan, hendekler ve terör yüzünden göçe çıkan Kürt vatandaşlar, Kobani'ye değil, ülkenin Batısına gelmektedir. Türkiye Kürt vatandaşların yaralarını sarmak için kapsamlı önlemler almakta ve planlamaktadır. Sokağa çıkma yasaklarının ve PKK ile mücadelenin uzun sürmesi, PKK'nın canlı kalkan olarak kullandığı sivillerin hayatını korumak içindir.

PKK, her gün çocukları hedef almaya başlamıştır. Diyarbakır Çınar İlçesi'nde sivillerin oturduğu lojmanlara yapılan saldırıda altı aylık ve iki yaşında üç çocuk, anne ve babasıyla öldürülmüştür. Kürt vatandaşlarımız PKK ve HDP'nin bu nedensiz şiddetinden çok rahatsızdırlar.

PKK ve PYD bu manada kanlı bir terör örgütüdür. Suriye'de DAEŞ ile mücadele etmesi, bu gerçeği değiştirmez. Hem Suriye'de, hem Türkiye'nin güneydoğusunda bir "pol pot" rejimi kurma hayalinde olan bu örgütü konjonktürel olarak desteklemek, daha sonra daha büyük sorunlara yol açacaktır. Tıpkı Sovyet yanlısı hükümete karşı desteklenen yerel unsurların daha sonra Taliban ve El Kaide'ye dönüşmesi gibi.

Tüm bunların da ötesinde, sivil toplumun en temel ölçüsü, şiddetin bir mücadele olarak desteklenmesini yöntem olarak reddetmiş olmaktır.

Bu temel ölçüde istisnalar yaratılamaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.