Avrupa üniversiteleri bilime ve hukuka ihanet ediyorlar

15 Temmuz'da Türkiye'de askeri darbeye kalkışan eski imam Fethullah Gülen'e bağlı militanlar, yurt dışında son derece aktif bir manipülasyon kampanyası yürütüyorlar.
ABD'de ve Avrupa'da Türkiye'nin temsil edilmediği her etkinlikte varlar. Televizyonlarda, gazetelerde onlar boy gösteriyorlar. Karşılarında ise yurtsever Türkiyelilerin bireysel karşı duruşlarından başka hiç bir organize faaliyet yok.
Çünkü Türk devleti ve halk, içeride henüz bertaraf edilen askeri darbe tehlikesine karşı sivilleşme reformlarıyla meşgül. Ankara bir yandan da hafta sonu Antep kentinde 54 sivili katleden DAİŞ'in, illegal Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve onun Suriye'deki kolu PYD'nin sınır aşan, eş zamanlı terör saldırılarıyla mücadele ediyor.
Bu boşluktan yararlanan Fethullahçılar da, uluslararası kamuoyunda, 15 Temmuz gecesi katledilen 240 sivil, parlamento binası bombalanan demokrasimiz, kısacası 79 milyon değil adeta darbeciler mağdurmuş gibi bir algı yaratmayı başardılar.
Bu darbeci çetenin yanlarına aldıkları PKK'lılarla ve Türkiye düşmanı çevrelerle birlikte demokrasi aleyhine yürüttükleri kampanyanın önemli ayaklarından biri de akademi.
Tanınan saygın üniversitelerce, Türkiye'nin darbecilere karşı yürüttüğü hukuki-meşru mücadele sanki bilime ve akademiklere yönelikmiş gibi kabul görüyor.
Oysa Ankara'nın 15 Temmuz sonrası darbe girişimin bir numaralı faili Fethullahçı çeteye karşı başlattığı hukuki mücadele, Türk hukuk sistemine ve uluslararası hukuka uygun bir meşru müdafaa faaliyeti.
Bu darbeci örgütün hiyerarşi içinde yer alan, ona para ve insan kaynağı sağlayan bazı özel üniversiteler ve okullar, uluslararası hukukta da yer alan "terörün finansmanıyla mücadele" kapsamında soruşturuluyor. Ayrıca vergi kaçakçılığı, yolsuzluk ve rüşvet gibi başka iddialar da mevcut.
Sonrasında ise bu işletmeler, anayasasındaki 90. maddeyle, uluslararası hukuku kendi yargısının üstünde tanımlayan bağımsız Türk yargısı tarafından kovuşturuluyor.
Bu süreç boyunca da söz Fethulahçı örgütle bağlantılı olduğu öne sürülen üniversiteler, okullar hakkında "tedbir" kararları alınıyor. Tabii ki bağımsız mahkemeler eliyle yürütülen bu kovuşturma sonucunda eğer suçsuzlukları ispat edilirse kişilerin ve kurumların tüm haklarının iade edilmesi rezervi korunarak...
Haklarında tedbir kararı alınan üniversitelerde okuyan öğrenciler ve Fethullahçı çetenin hiyerarşisinde görev almayan akademik personel de başka eğitim kurumlarına naklediliyorlar.
Dün okurlardan gelen şikayetler üzerine, Avrupa'da akademik hayatı domine eden Amsterdam ve Erasmus gibi tanınmış üniversitelerin internet sayfalarını biraz inceledim.
Şahit olduklarım tek kelimeyle korkunçtu! Fethullahçılara ait üniversitelere ve bu örgütle organik bağı olan akademiklere, yöneticilere internet sitelerinde açılan özel bölümlerden çağrılar yapılıp, açıkça destek veriliyor.
NATO üyesi, AB adayı ve tüm uluslararası anlaşmaların altında imzası bulunan Türkiye'ye, sanki bilime ve insanlığa savaş açmış "Boko Haram" örgütü muamelesi yapılıyor.
Hiç bir nesnel zemini olmayan, yargıya konu olmuş delileri göz ardı eden ve Türkiye gibi meşru bir hukuk devletini, faaliyetleri yargısal süreçlere konu olmuş darbeci bir çeteyle eşitleyen bu çifte standart, Avrupa üniversitelerin akademik ve bilimsel kimliğine zarar veriyor.
AB üyesi bir ülkede İslam dininin arkasına sığınarak demokrasiyi askeri darbeyle askıya almaya çalışan Fethullahçılara karşı Avrupalı üniversitelerin verdiği destek, bilim ve özgürlük tarihine kara bir leke olarak kaydedilecek.