AGİT mühürsüz oy yalanının üstüne atladı
Türk halkı geçtiğimiz Pazar günü anayasa değişikliği referandumuna gitti.
Halkın yüzde 51,4'ü 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından yapılan anayasanın büyük oranda değişmesine "evet" oyu verdi. Seçmenin yüzde 48,6'sı ise bu değişikliğe hayır dedi.
Ne var ki referandum öncesinde, aday bir ülkenin iç işi olan bu referandum konusunda açıkça tavır alan bazı AB ülkeleri sandıklar açıldıktan sonra da küstahça tavırlarını sürdürdüler.
Yo yalnızca Evet oyu veren çifte vatandaşlık sahibi Hollandalı Türklerin ülkeden gönderilmesini savunan Geert Wilders gibi faşistlerden bahsetmiyorum.
AB adayı bir ülkenin vatandaşları olarak bizi asıl şaşırtan, AB'nin AGİT gibi önemli bir kurumunu önyargılarına ve karanlık ilişkilerine kurban edenler oldu.
Referandum sürecinde hayır kampanyalarına destek vererek tarafsızlığını yitiren bazı AGİT üyelerinin sonuçlara gölge düşüren ve hiçbir somut iddiaya dayanmayan açıklamalarının izahı yok.
Örneğin teşkilatın katılımın yüzde 86'ya vardığı referandumla ilgili olarak yaptığı ve çok konuşulan "mühürsüz zarf" itirazına bakalım.
AGİT raportörleri, bazı sandıklardan çıkan oy pusulalarında ve zarflarda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) mührünün bulunmamasını "şaibe" olarak ifade ediyor.
Oysa bu durum her seçimde karşılaşılan bir durum.
Şöyle ki, sandık başında her partinin seçimi izlemekle görevli üyeleri bulunuyor. Bu gözetmenler, seçim saati gelmeden kendi sandıklarında kullanılacak her oy pusulasına ve zarfa YSK'nın mührünü basıyorlar.
Ancak elle yapılan bu mühürleme işleminde yüzlerce oy pusulası ve zarftan mutlaka atlanılan oluyor.
Ancak seçmenler imza karşılığında oy kullandığı ve her sandığa girecek-çıkacak oy sayısı zaten belli olduğu için sayım işleminde bu mühürlenmemiş zarflar da geçerli oluyor.
Zaten aksi olsa, sandık görevlilerin insani nedenlerle yaptıkları bu yanlıştan ötürü seçmenin oyu kabul edilmese ortaya çıkacak mağduriyet daha büyük olacak.
Öyle ya seçmenin suçu ne?
İşte YSK da daha önceki defalarca uygulandığı gibi bu seçimde de seçmenin gözetmen eşliğinde sandığa attığı mühürsüz oyların kabul edilmesi kararını aldı.
Bu kararın her partinin sandık başındaki temsilcileri imzalarıyla onaylayarak kabul edildiğini ve 16 Nisan referandumunda on binlerce sandık kurulundan, YSK'ya bu yönde yapılan itirazların sayısı 3-5'i geçmediğini de hatırlatalım.
AGİT'in iddiasını daha ortaya atılmadan çürüten bir diğer ayrıntı da mühür basılmamış olsa da oy pusulalarının ve zarflarının zaten YSK'nın filigranını taşıdığı. Yani oy sandıklarında geçerli sayılan oylar, devletin sandıklara seçmen sayısına eşit gönderdiği değerli kâğıtlar; dışarıdan gelen alelade kâğıtlar değil.
Hal böyleyken AGİT gibi bir kurumun sıradan bir sandık ya da YSK görevlisiyle konuşarak öğrenebileceği bu bilgiden habersiz olması düşünülebilir mi?
Peki, buna rağmen, 1 milyon 300 bin oya tekabül eden yüzde 3 fark da ortadayken AGİT bu ayrıntıyı nasıl referandumun sonucuna etkiyecek bir durum olarak ilan edebiliyor.
AGİT, birliğin hukuk sistemine dahil yargı yerine kendini koyan bir engizisyon mu?
Hepsinden önemlisi, AB bir muz Cumhuriyetleri birliği mi?
Açıkça söyleyelim, Teşkilatın yaptığı şey düpedüz manipülasyondur ve bunun hesabını verecek olan da yalnızca tarafsızlığını kaybetmiş AGİT raportörleri değil tüm birliktir.
AB üzerindeki bu kara lekeden kurutulmak için bir an önce hatasını kabul etmeli, seçmenden özür dilemeli ve Türkiye'yi diplomatik teamüller çerçevesinde kutlamalıdır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.