AB beceremedi, gözler NATO’da
Türkiye'de 6 milyonu aşkın insan,15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimini anmak için geçtiğimiz hafta sonunu sokakta geçirdi.
Geçen onca zamana rağmen halkın reflekslerinin diri olmasının nedeni, "tehlikenin henüz geçmediğine" olan inançları.
O inancın ne olduğunu da artık tüm dünya biliyor işte. Türk halkı, o gece yaşanaların daha öncekiler gibi klasik bir darbe olmadığını, amacın ülkeyi işgale açık hale getirmek olduğunu düşünüyor.
Bu yaygın kanaatin yaygınlaşmasında tek etken, bazı batılı siyasetçilerin ve stratejistlerin sandığının aksine, Türkiye'deki politik atmosfer değil.
Türk halkının Batı'dan duygusal kopuşunda aslan payı yine batıya ait.
Çünkü Türkler, o gece batının ve kurumlarının kağıt üstünde bile yanında olmadığına bizzat şahit oldu.
İnsanlar, Avrupa Birliği'nin, NATO'nun, Birleşmiş Milletler'in vs. darbe gecesi sessizliği karşısında kendisini yalnız hissedip kenetlendiler.
Darbeden sorumlu tutan askerlerin ABD üslerine kaçması, Yunanistan ve Almanya gibi AB ülkelerine sığınmasıyla da bilendiler.
Üstelik önlerinde de, demokrasinin şövalyesi pozlarında gezinen Batının Mısır'daki utanç verici dizaynı ve Suriye gibi örnekler vardı.
Evet bu gidişatın, bir asırdır, modern cumhuriyetin kuruluşundan beri batı bloğunda olan Türkiye'yi bir yol ayrımın eşiğine getirdiği ortada.
Ancak, Ankara'nın sinyal verip yanaştığı yol, sadece AB üyelik müzakerelerini değil, NATO gibi sembolik değeri yüksek oluşumlarla ilişkilerini etkilemeye aday.
Örneğin 1952'den beri NATO'ya üye olan Türkiye'nin, paktın fiili düşmanı Rusya'dan S400 Hava Savunma sistemi almak için harekete geçmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konu.
Ankara ve Moskova'dan gelen haberlerde roket bataryalarına ve maliyete dair somut rakamlar bile telaffuz ediliyor.
Ortada NATO sözleşmesine dair bir sıkıntı yok. Yani Türkiye'nin NATO üyeliği, tedarik konusu da dahil, çok yönlü bir politika izlemesine engel değil. Uzmanlar, "Bu savunma çeşitliliğinin, Türkiye'nin başka bölgelerdeki yakın ilişkilerine ve ilgilerine yönelik de bir çelişki oluşturmayacağı" görüşünde.
Ancak böylesi fiili bir durumun, işlevinden ziyade doğuya karşı batı bloğunun en sembolik kurumu olan NATO'ya itibar kaybettireceği ortada.
Brüksel de Türkiye gibi stratejik bir sınır müttefikinin yerini, doğu Avrupa'da kendine bulduğu yeni ülkelerle ya da kaos içindeki Arap coğrafyasından alternatiflerle doldurmayacağının farkında.
Bence NATO'nun, bir yıl kadar gecikmeyle de olsa 15 Temmuz darbe girişimini kınaması ve üs ziyareti krizinden ötürü Türkiye için baskı isteyen Almanya'yı geri çevirmesi bu farkındalığın işareti.
Ne var ki, Türk seçmenin tamanına yakını Artık batıdan ve kurumlarından daha somut güvenceler istiyor. Dolayısıyla, NATO, varlığının seçmen refleksine endeksleyen Türk hükümeti ile diyaloğunda AB gibi rijit bir tutum almadan, jestlerini arttırmak zorunda.
Tabii bu sırada, Türkiye gibi bir müttefike yıllardır gözleri parıldayarak bakan Başkan Putin eli daha da yükseltmezse.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.