NUH YILMAZ

Washington'ı kim kandırdı?

Türk-Amerikan ilişkileri son 6 ayında alışılmadık iniş çıkışlar yaşadı. Bu düzensizlikle ilişkili olarak Washington, Ankara ile ilişkileri masaya yatırmıştı. Yaz sonu itibariyle yaşanan olumlu gelişmeler ve gelişen işbirliği alanları ilişkilerdeki geleceğe dönük kriz riskini ortadan kaldırmasa da en azından tarafların krizden kaçınmak için daha kontrollü hareket ettiğini gösteriyor.
Nitekim Ağustos sonunda yapılan üst düzey karşılıklı ziyaretler Eylül ve Ekim ayları boyunca da devam edecek. Ne Washington seçim telaşına kapılıp ilişkileri riske atmak istiyor, ne de Ankara seçimler nedeniyle kırılgan hale gelen Kongre'den kaynaklanabilecek riskleri göğüslemek istiyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı düzeyindeki BM ziyaretleri dışında, yoğun bir bakan, bürokrat ve siyasetçi trafiği bekleniyor.
Model ortaklık sürecek mi?
Son zamanlarda iki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıklar ikili ilişkilerin karakterinden değil, üçüncü ülkelerle ilişkilerin düzenlenmesi, önceliklerin belirlenmesinde yaşanan anlaşmazlıklar ve farklı aktörlerin kasıtlı müdahaleleri gibi nedenlerden kaynaklandı. Türkiye-ABD ilişkileri birçok açıdan halen iyiye gitme potansiyelini taşıyor. Ancak gerçekçi olmak gerekirse başı geçen risklerin paranteze alınma ya da kontrol edilme ihtimali de neredeyse yok.
Zira stratejik ortaklıktan model ortaklığa geçisin yarattığı psikolojik sorunlara –ki gerçekten de problemin en önemli kaynağı Mayıs ayına kadar psikolojikti- şimdi gerçek, somut ve güvenlik ağırlıklı konular eklendi. Mayıs ayı başı itibariyle sorunlar algı değişikliği ile çözülebilir düzeydeydi. Ancak artık algı yönetimi ilişkilerin düzenlenmesine yetmeyecek.
Washington Türkiye'yi tartışıyor
Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan problemlerin, Washington'a Türkiye-ABD sorunu olarak yansıtılması beklenen bir gelişmeydi. Bu alandaki sorunlar Haziran ayı itibariyle ilişkileri olumsuz etkilemeye başladı. Ancak bir adım sonrası pek ciddiye alınmadı: Türkiye-İsrail ilişkilerindeki sorunların, sanki problem Türkiye imiş gibi Washington'a yansıtılması. Bu nedenle aylardır süren ve kasıtlı olarak ortaya atılan "eksen değişikliği" tartışmaları en üst düzeyden dile getirilerek, zamanla sorunun kaynağını da ortadan kaldırarak, meseleyi anonim hale getirdi.
Türkiye ise bu neticelerle uğraşmaktan kendini anlatamaz hale geldi neredeyse. İsrail Lobisi'nin Washington'da sadece klasik lobi makinesi ile değil, sivil toplum da dahil devletin her katmanında etkili olduğu düşünülürse, ilk başlarda İsrail'le ilişkilendirilen eksen değişikliği tartışmaları zamanla sanki gerçekten öyleymiş gibi algılanmaya başlandı.

Kılıçdaroğlu kampanyası şaşırttı

Tartışmanın bu aşamasında Amerikan müesses nizamı başta Kongre ve medya kaynaklı iddiaları neredeyse gerçek gibi algılamaya başladı. Bunun ardından Pentagon'dan Beyaz Saray'a, Kongre'den Dışişleri'ne her yanda ardı ardına Türkiye toplantıları yapılmaya başlandı. Bunların bir kısmı da basına sızdırıldı. Bu dolaylı müdahale o kadar ileri gitti ki, referandum öncesi, Washington'da reform paketinin geçeceğini düşünen analist bulmak neredeyse imkansızdı. Bunun yerine uzmanlar bir sonraki seçimde iktidara gelecek Kılıçdaroğlu iktidarına hazırlanmaya başladılar.
Kılıçdaroğlu kampanyası Türkiye'yi değilse de Washington'u epeyce heyecanlandırdı bir süre. Bu nedenle de Türkiye ile ilişkilerin niteliği konusundaki soru, ikili ilişkilerin seyrine odaklanmamıştı. İktidar değişikliği beklentisi ile Türkiye'nin belli konulardaki tavrının kaynağının kim olduğuna, bu konularda kurumsal mutabakatın olup olmadığına kilitlenmişti. Eğer sorun sadece bir takım siyasilerden kaynaklanıyorsa, o halde doğru strateji 2011 seçimlerine kadar ilişkileri kazasız sürdürmek, seçim sonrası Kılıçdaroğlu ile birlikte düzelecek Türkiye-İsrail ilişkileriyle de eski usule geri dönmekti bazılarına göre.
Türkiye analizleri tıkandı!
Bu analiz biçimi aslında Washington'ın dünyayı nasıl gördüğünü de açıklıyor. Dünyanın en büyük askeri makinesinin neden başarısız olduğunu da. Bunun sebepleri ise Washington dünyayı olduğu gibi değil istediği gibi görmesi, tememnilerinin sahadaki gerçeklerle uyuşmuyor olması; ABD'nin Ortadoğu ve Türkiye ilgili çıkarlarına ve stratejisine İsrail Lobisi'nin –buna bir takım ulusalcı Türk uzantıları da eklemek gerekir- ipotek koymuş olması; Türkiye uzmanlarının çoğunluğunun da dahil olduğu bir kalabalığın Türkiye'nin devlet geleneğini kavrayamamış olması; Washington'daki fildişi kulede yaşayanların ise Türkiye'ye iyiden iyiye yabancılaşmış olması. Bunun neticesinde de bir takım bürokratların kendi hükümetleri ile yaşadığı fikir ayrılığından yola çıkarak –ki bu da son derece normal bir bürokrat için-, Türkiye'nin milli menfaat ve milli politikalarının kurumsal bir devlet tavrı değil, bir takım liderlerin bireysel tavrı olarak yorumlamaları ve bu tavrın hükümet değişikliği ile biteceğini düşünmeleri.
Referandum oyunu bozdu
Aslında yukarıda yazdıklarım 12 Eylül Pazar akşamına kadarki haleti ruhiyeyi daha iyi yansıtıyor. Ancak yine de Washington'ın bu tavrı son derece iç karartıcı. Zira daha önce de 27 Nisan 2007 muhtıra teşebbüsü akabinde benzer bir beklenti ve hava oluşmuş, yönetim hükümetin gitmesi üzerine hesap yapar hale gelmişti. Bu havanın dağılması ancak Temmuz 2007 seçimlerindeki yüzde 47 ile mümkün olabilmişti. Bunu takiben de Ak Parti'nin gidici olmadığı ortaya çıkmış, ilişkiler sil baştan ele alınmış, 5 Kasım görüşmesiyle de Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri değişmişti. Benzer şekilde, her ne kadar Pazar günkü referandum bir genel seçim olmasa da, Washington'da adeta hükümet güven oylaması gibi algılanmaya başlanmıştı.
Referandumdan tüm beklentileri darmadağın eden bir sonucun ortaya çıkması şu ana kadar yapılan toplantılardaki görüşlerin serapa değişmesine yol açacak. Tüm toplantılar yeniden yapılıp, tüm dengelerin yeni baştan hesaplanması gerekecek. 2007'de seçimlerin bozduğu hesapları şimdi de referandum bozmuş oldu.
Uzmanlar hesap verecek mi?
Ancak asıl soru halen ortada duruyor: Washington'u muazzam istihbarat ağı, haber alma kaynakları ve siyasi analiz kapasitesine rağmen kimler yanılttı? Washington'u Türkiye konusunda kasıtlı olarak yanlış bilgilendirenler, kendilerine güvenerek siyaset belirlemeye çalışanlara şimdi ne cevap verecekler? Washington'un son iki aydır kaybettiği zamanın hesabı kime kesilecek? Devlet elitleri bu kişilerden bu hatanın hesabını soracaklar mı? Bu kişiler önümüzdeki dönemde de bu tür analizlerine devam edecekler mi?
Şimdi sıra gerçekten de ABD'de. Bush Yönetimi neredeyse 4 yıl sonra anlamıştı Türkiye'yle nasıl ilişki kurması gerektiğini. Umarım referandum sonucu Obama Yönetimi için bir erken uyarı fişeği olur da bu yönetim de 4 yıl kaybetmez. Zira Obama Yönetimi iç siyasette kendi altını oyan zihniyetin analiz tarzıyla Türkiye ile ilişkileri düzenlemeye kalkarsa, ikinci dönemi göremeyebilir.
ATV Washington Temsilcisi / SETA Washington Direktörü

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.