NUH YILMAZ

Washington'da neler oluyor?

2009'un nisan ayında ABD Başkanı Barack Obama ilk ikili kıta-aşırı seyahatini Türkiye'ye yapınca, çalkantılı geçen oğul Bush döneminden sonra Türk- Amerikan ilişkilerinde yeni ve olumlu aşamaya girileceği beklentisi oluştu. Aradan geçen 1.5 yılda Washington- Ankara ilişkilerinde beklentilerin aksi yönde işaretler çoğaldı. Dış politika tarzları birçok açıdan benzeşen Erdoğan-Obama döneminde neden bu tür sorunlar yaşanıyor? "Model Ortaklık" hedefiyle başlayan ilişkilerde neden negatif gidişat var?
Bu soruların Türk- Amerikan ilişkileriyle ilgilenen neredeyse herkes tarafından dile getiriliyor olması, ilişkilerde birtakım sorunların olduğunun işareti. Bu konuda herkes hemfikir. Sorunun ne olduğu konusunda ise tespitler muhtelif. Sorunu tespit etmek için ilk yapılması gereken, ilişkilerin neden iyi gitmediği sorusu ile bu soruya verilen cevabı birbirinden ayırmak olmalı. Zira ilki, durum tespitini içerirken, ikincisi siyasi bir pozisyondan kaynaklanan çözüm teklifidir. Şu anda yaşanan sorun ya da sorunların anlaşılmamasının nedenlerinden biri de, durum tespiti yapanların kendi çözüm önerilerini de analizin parçası haline getirmeleri ve bu çözüm önerilerine de siyaset yapıcıların itibar etmemesidir.
O halde analizi mümkün olduğunca durum tespiti düzeyinde tutmak çok daha faydalı olacaktır. İlişkilerin neden iyi olmadığı konusunda çeşitli cevaplar mevcut. Ancak bu cevaplar neden-sonuç ilişkilerini karıştırmaktan ya da olanla-olması gerekeni ayıramamaktan kaynaklanan zaaflardan muzdarip. Bu nedenle ben kendi cevabımı vermeden önce, verilen cevapların ne olduğundan çok, cevapları sınıflandırmaya çalışacağım. Buna göre verilen cevapları üçe ayırabiliriz:
1. Sorunları saptırarak temennilerini gerçeklik haline getirmeye çalışanlar,
2. Sorunları psikolojik baskıya çevirerek siyasi kazanç elde etmek isteyenler,
3. Sorunları soğukkanlı bir şekilde tespit etmeye çalışanlar...

Temennilerini gerçek olarak sunanlar

Washington'daki birtakım çevrelerin tek gündemi ilişkilerin kötü gitmesi. Bu kesimin hesabı son derece basit: Türkiye'nin İsrail konusundaki tavrını hükümet tavrı olarak gören bu kesimler, İsrail'i dokunulmaz ve hatasız görerek, Türkiye'de farklı bir iktidar olursa ilişkilerin düzeleceğine inanıyor. Bu nedenle Türk-Amerikan ilişkilerinin kötü gitmesi ile Türkiye iç siyasetinde hükümete karşı muhalefetin mevzi kazanabileceğini hesaplıyor. Adeta meşhur "çelişkiler keskinleşsin" şeklinde ifade edebilecek bir negatif propaganda sarmalına giren bu kesimin gözü başka bir şey görmüyor. Ancak bu noktada dikkatli olmakta fayda var. Zira bu çevrelerin uzun zamandır dile getirdiği, ilk zamanlar saçma görünen birtakım argümanlar, yaşanan sorunlardan dolayı algıyı dönüştürmeyi başararak sahadaki durum haline de geliyor. Bir başka deyişle, bu çevrelerin temennileri, uzun süren çaba ve orantısız güçleri sayesinde Washington'da oldukça yaygınlık kazandı. Halen düşünce kuruluşları, alt düzey memur ve diplomatlar, konuyu yakından bilmeyenler ve medya çevrelerinde yankı bulan bu yaklaşım, özellikle de Kongre aracılığıyla yönetim üzerinde de baskı oluşturmaya başladı.
Siyasa yapıcılar
İkinci pozisyon biraz daha karışık: Buraya genelde orta ve orta üst kesime dahil olan diplomat ve yöneticiler ile karar vericileri katabiliriz. Aslında bu kesim, en kritik kesim sayılabilir. Bu kesimin iç içe geçmiş iki sorusu var: 1. Türkiye nereye gidiyor? 2. İstenen talepleri elde etmek için Türkiye ile nasıl bir ilişki kurmak gerekir? Son zamanlarda medyada da yer alan Türkiye temalı toplantılar büyük oranda bu sorulara cevap verme amaçlı olarak düzenleniyor. Bu kesimler henüz karar verme noktasına gelmedi. Ancak bu kişilerin Türkiye ile ilgili soru sormaları başlı başına ilişkilerde yaşanan sorunun göstergesi olarak görülebilir. Somut sorunlara somut çözüm peşindeki bu kesimlerin ideolojik argümanlarla kaybedecek zamanı olmadığını göz önünde bulundurursak, bu soruları sormaları bile kayda değer. Yine tam da bu nedenden dolayı bu soruları sormalarının da ikili bir anlamı olduğunu akılda tutmakta fayda var: Bir yandan yeni Türkiye'den ihtiyaç duyduklarını nasıl alabileceklerini, Türkiye ile nasıl pazarlık edebileceklerini anlamaya çalışıyorlar. Öte yandan, bu soruları ve Türkiye ile ilişkilerin çok da iyi gitmediğini sızdırarak, psikolojik baskı oluşturup, bu pazarlıkta ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar.
Soğukkanlı analistler
Son grupta ise sorunları soğukkanlı şekilde takip eden, kendi adına ideolojik hesabı olmayan, konuya nesnel yaklaşmaya çalışan tecrübeli analist ve siyasi gözlemciler var. Ne Türkiye ile doğrudan sorunu olan ne de karar alma ve siyasa yapma baskısı taşımayan bu kesimler konuyu anlamaya çalışıyor. Bu kesimlerin konuya yaklaşımı temennilerden ve ideolojik önyargılardan öte somut analizlere dayanıyor. Bu yaklaşıma göre de Türk-Amerikan ilişkileri ciddi sorunlarla karşı karşıya. Buna karşın sorunun kaynağı Türkiye'nin siyasi ya da ideolojik eksen kayması değil. Bu kesimler sorunları net ve somut bir şekilde tespit ederek, somut sorunların neden ortaya çıktığını anlamaya, sorunları ve nedenlerini alt alta yazarak, çözümün ne olabileceğini tespit etmeye çalışıyor. Bu yaklaşımın önemini şöyle tespit etmek mümkün: Eğer sorunların kaynağı ideolojik olarak görülürse, çözümü de ideolojik olarak tanımlamak gerekir. Somut sorunların somut çözümleri ne olabilir diye sorulursa o zaman bu ideolojik düzey aşılarak, alternatif ve yaratıcı çözüm önerileri üzerinde çalışılabilir.
Ne yapmalı?
Şu anda Washington'dan bakan ya da Washington'a bakanların, karşılarına çıkan analizleri biraz da bu gözle değerlendirmesi gerekir. Bu üç yaklaşımın ortak olduğu tek bir nokta var: İlişkilerdeki sorun. İlişkilerde sorun olduğunu tespit etmekle, bu sorunun kaynağını tespit etmek farklı olduğu gibi, çözüm önerileri de farklı olacaktır. İdeolojik çerçeve aşılabilirse sorunun kaynağı birkaç başlık altında toplanabilir: Türkiye'nin özne olma çabası ile belirlediği siyasa öncelikleri konusunda Washington'la yaşanan fikir ayrılığı; Türkiye'nin ABD ile pazarlık gücünün arttığını düşünerek hareket etmesinin Washington tarafından kabul görmemesi; Washington'un Türkiye'nin öznelik iddialarını abartılı bularak kendi lehine olan eski ilişki tarzını sürdürmek istemesi; Türkiye'nin diplomaside alışılmadık ölçüde açık bir dil kullanarak muhataplarının da böyle davrandığını varsaymasından kaynaklanan karşılıklı iletişim sorunları; Türkiye'nin "değer eksenli pragmatizm" şeklinde özetlenebilecek dış politikasının temelinde yer alan "dış politikada tutarlılık ve güvenilirlik vurgusunun Washington'da yankı bulmaması; Türkiye'nin İsrail ve İran konusundaki tavrının, asimetrik iletişim dezavantajının da etkisiyle ideolojik ivme kazanarak ikili ilişkilere gölge düşürmesi. İlişkilerdeki sorunun aşılması için, Türkiye'nin de ABD ile ilişkilerin nereye gittiğini acilen ve açıkça tartışması gerekiyor. Bu tartışma somut analiz ve bilgilere dayanıp, kamusal bir şekilde yapılmadığı sürece ideolojik yaklaşımlar tartışmayı belirlemeye devam edecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.