Nur Özkan Erbay

Washington’ın İran gündemi...

Aynı anda dünyanın farklı bölgelerine ilişkin yüzlerce analizin ve alternatif politikaların üretildiği Washington'da ülkenin ulusal çıkarlarını doğrudan veya dolaylı etkileyebilecek her şeyin aniden gündemin birinci sırasına yerleşmesi mümkün.
Hal böyleyken, Orta Doğu'nun şu an için en sıcak gündem maddesi olan Suriye'deki gelişmeler geçtiğimiz hafta yerini İran'a yaptırımlara bıraktı. ABD Senatosu İran'a yönelik yaptırımların genişletilmesini öngören tasarıyı onayladı. Onayladı onaylamasına ancak Beyaz Saray ve Başkan Obama'nın yaptırımlara çok da sıcak baktığı söylenemez. Şöyle ki; yönetim özellikle İran Merkez Bankasını hedef alan yaptırımların petrol fiyatlarında kaçınılmaz bir yükselme ile Amerikan ekonomisini olumsuz etkileyeceği üstüne üslük İran'ın nükleer alandaki çalışmalarını daha da iştahlandıracağı inancında.
İran'a yaptırımlar meselesinin gündemdeki yükselişinin ardındaki sebepleri anlamak için biraz geçmişe dönmek gerekiyor.
1979 devriminden sonra gel-gitlerle dolu son kırk yıla bir göz attığımızda ise Carter, Reagan, Bush I, Clinton ve Bush II'nin yer yer farklı siyasi akımları temsil ettiklerini ancak zaman zaman benzer yöntemlerle İran politikasını oluşturduklarını, İran'ın dış politika gündeminde hep en üst sıralarda olduğunu görüyoruz. Mamafih bu yarım asır içerisnde her ne kadar yaptırım, caydırıcılık, çevreleme, baskı, izolasyon gibi yöntemlere sıkça başvurulsa da ABD'nin İran'a yönelik herhangi bir askeri müdahale seçeneğini bugüne kadar tercih etmediğini de belirtmekte fayda var.
Bu durum Obama yönetiminde de değişmedi, değişmeyecek. Öte yandan İran, halihazırda yeniden şekillenmekte olan Orta Doğu coğrafyasında ABD çıkarları önündeki en belirgin çözümsüzlük olmaya devam ediyor. İran'ın, bölgede gerek siyasi gerekse nükleer bir güç olma idealinden vazgeçmemesi; askeri, ekonomik ve kültürel etki alanını kendi ülkesi içinde sınırlandırmamasının devamı halinde de bu soğuk savaş sürecek.
Dün olduğu gibi bugün de, nükleer kartını bir baskı aracı, ekonomik yaptırımları da caydırıcı birer unsur olarak kullanan ABD'nin İran politikası, ülkede ABD'nin çıkarları ile örtüşen bir yönetimin iş başına gelmemesi halinde son yarım yüzyıldır devam ettiği doğrultuda keskin bir viraj almadan yoluna devam edecek.
ABD Senatosu'ndan geçtiğimiz hafta geçen, İran'ın petrol ihracatını hedef alan ve İran Merkez Bankası ile bu alanda iş yapan yerli, yabancı ve uuslararası firmaları Amerikan finans sisteminden men edilmesini öngören tasarıyı da bu açıdan okumakta fayda vardır.
Her ne kadar Beyaz Saray yönetimi tarafından dünyadaki petrol fiyatları ve halihazırda toparlanamayan Amerikan ekonomisinde olumsuz yönde bir dalgalanmaya neden olacağı endişesi ile daha temkinli yaklaşılsa da yaptırımların dozu ve tonunda kalıcı bir düşüş, İran'la ilişkilerde bir "détente" yumuşama dönemini öngörmek kısa vadede mümkün görünmemekte. Zira yaklaşan ABD Başkanlık seçimleri için de en önemli dış politika konularının başında yine İran geliyor olacak, iç politik dengelerin de hesaba katılacağı düşünüldüğünde söylem biraz sertleşecek. Bu süreçte İsrail'in rolünü de önemle takip etmek gerekecek.
Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın son Türkiye ziyaretinde de vurguladığı İran'a yaptırımlar şu an için gerek Avrupa gerekse ABD tarafından tek taraflı olarak alınan karar olarak ortada duruyor. Hatta, ABD yönetimi bile Kongre'nin aldığı yaptırım kararını yumuşatması gerektiği yönünde itilafa düşüyor. Zaten daha da geniş boyuttaki yaptırımların Rusya, Çin ve uluslararası kamuoyununun desteğini arkasına henüz alması çok kolay görünmüyor.
Mevcut konjönktürde İran'ın nükleer alandaki çalışmaları gerekçelendirmeleri ile gündeme getirilen yaptırımlardan yola çıkarak herhangi bir fiziki çatışmayı ya da askeri bir saldırıyı tartışmak geleceğe dair somut projeksiyonlar içermedi, içermiyor. Kaldı ki gerek ABD gerekse yönetimi gerekse kamuoyu nezdinde geçmişteki gibi savaş tamtamları çalanların sesi şimdilerde birkaç aşırı muhafazakar uzmanın dışında nerdeyse hiç de duyulmayacak kadar cılız. Sesi duyulanlar da adeta liberaller ve realistler tarafından baskın bir şekilde susturuluyor.
Evet İran'ın bölgesinde bir hegemonya olması ihtimali ABD'yi her zaman endişelendirdi ve endişelendirmeye de devam edecek. Arap coğrafyasındaki siyasi dalgalanmalar sonrasında taşlar yerine oturmamışken bir taraftan Irak'tan çekilen diğer yandan da Suriye'de Esad sonrası dönemi öngörmekte zorluk çeken ABD'nin İran gündemi önümüzdeki günlerde hafif ve orta şiddette gel-gitlerle devam edecek gibi görünüyor.

@nurozkanerbay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.