ENGİN ARDIÇ

Türkçe konuşalım

Türkçe konuşalım, ligin yanında Türkiye Kupası "önemsiz" ya da "daha az önemli" bir kupadır. Basın ve televizyon Fenerbahçe'nin "gönlünü almak" için konuyu abartıyor (kaldı ki Fener de gönlünün alınmasını çoktan haketti.)
Türkçe konuşalım, "Atatürk'ün parlamenter sistemi tercih ettiği" iddiası koskocaman bir palavradır.
Atatürk, parlamenter sistemi "şeklen" kurmuştur. Yürüttüğü, "fiilen" mis gibi başkanlık sistemi olmuştur.
Seçimlere tek partinin girdiği, hatta mebusları önderin tek tek kendisinin seçtiği sisteme parlamenter demek, "ben görünüşe çok kolay aldanıyorum" anlamına gelir. Şeklen parlamenter sistem Hitler Almanyası'nda da vardı, Stalin Rusyası'nda da.
Atatürk ve CHP, tarihte hiçbir "serbest parlamento seçimini" kazanmış değildir! İnönü'nün kazandığı görünen 1946 seçimi de "şeklen serbest" bir seçimdi, sandık başlarında CHP görevlileri her türlü rezilliği yaptılar.
Yani, gene Türkçe konuşalım, parlamenter sistem demek "demokrasi" demek değildir. Bu ülkede "cumhuriyet eşittir demokrasi" sanan birçok ahmak da vardır ama yanılıyorlar. Örnek, İngiltere.
Yani, başkanlık sistemi de ille "dikta" demek değildir. Örnek, ABD.
Başkanlık sistemi demek, ille "federasyon" demek de değildir. Üniter devlette de başkanlık sistemi uygulanabilir.
Türkçe konuşalım, bugün başkanlık sistemine karşı çıkanlar bunu demokrasi aşkından değil, "Tayyip kazanır" diye istemiyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun (ya da Baykal'ın, ya da Sarıgül'ün, ya da şunun bunun) kazanması ufukta görünseydi, ya da bu konuda en ufak, ama en ufak bir umutları olsaydı gene de bu sisteme bu kadar kesin karşı çıkarlar mıydı?
Hiç sanmam.
Türkçe konuşalım ve de ikiyüzlülük etmeyelim. Başkanlık sistemi, bu halkın "güçlü yönetici" sevgisine ve arayışına uygundur.
Osmanlı devleti de altı yüz yıl başkanlık sistemiyle yönetildi denilebilir hani!...
Atatürk ve İnönü, yani Ebedi Şef ve Milli Şef dönemleri, bal gibi "adı konulmamış" başkanlık sistemi dönemleridir.
Aksini iddia ediyorsanız, bana kırklı yılların başbakanlarının, diyelim bir Refik Saydam'ın, bir Hasan Saka'nın, bir Şemsettin Günaltay'ın olumlu ya da olumsuz bir tek "marifetini" söyleyin.
Söyleyemezsiniz, çünkü "yukarıda" İnönü vardı ve herşey onun iki dudağının arasındaydı, o adamlar o koltukta şeklen oturuyorlardı. Bu o kadar böyleydi ki, bir zamanlar Şemsettin Günaltay adında bir başbakanımız olduğunu meslekten siyasal bilimciler bile ha deyince hatırlamazlar.
"Bizim kafamıza uygun bir adam gelmeyecekse başkanlık sistemine hayır... Bizim parti bir türlü kazanamıyorsa parlamentarizme de hayır, asker gelsin halkı eğitsin"... Bu, terbiyesizliktir!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.