ENGİN ARDIÇ

Yem ve civciv

Hani şimdi rahmetli olmuş bir yazar vardı, Çanakkale'de düşman zırhlılarını gören Osmanlı subayına "fakat bu savaş demektir" dedirtiyordu... Osmanlı İmparatorluğu dünya savaşına gireli beş buçuk ay geçmişti ama Osmanlı subayının bundan haberi yoktu hani...
Başka marifetleri de vardır.
Merhum iliklerine kadar bürokrat ve bir "resmi tarihçi"ydi.
Resmi tarihin fonksiyonu gerçekleri çarpıtmak ve bürokrasinin işine gelen yalanları üretmektir.
TRT o zamanlar Ankara bürokrasisinin kalesiydi, hani "Yorgun Savaşçı" dizisini "Anadolu'da kurtuluş savaşına gönülsüz yaklaşanlar da olduğunu" anlattığı için yakanlar...
O sıralar başka bir TRT dizisinde, bürokrasinin ve halkın Tekalif-i Milliye Kanunu'na yaklaşımını anlatıyordu merhum...
Hani şu her haneden iki kat don, fanila, çorap, iki çarık falan... (Bu listede en çok "bisiklet lastiği solüsyonunu" severim.)
Kanunu çıkarmışlardı, meclisin önünde heyecanla bekliyorlardı: Halk malzeme getirecek miydi?
Getirince de çok sevindiler, halk kahramanlık etmişti.
Oysa getirmeyen, yani olağanüstü bir yasa olan Tekalif-i Milliye Kanunu'na karşı gelen kendini İstiklal Mahkemesi'nde bulacaktı. Mahkemenin kararları iki çeşitti: Ya beraat ya idam. Kararların temyizi yoktu.
Bir başka demokratiktir benim memleketim...
Hani o hamasi şiirde, ölen öküzünün yerine kendini kağnıya koşan Elif Bacı var ya, bunu zorunluluktan yapıyordu.
Anlama özürlülerin bet çenelerini kısmak için de hemen tekrar belirtelim: Ben de Atatürk'ün yerinde olsam ben de aynı kanunu çıkarırdım. Levazım desteği sağlamak için Ankara hükümetinin başka hiçbir çaresi yoktu.
Ama bunu halkın "istenmeden, kendiliğinden verdiği" yalanını pompalamak konuyu başka bir boyuta taşır.
Fransa'da "De Gaulle'cüler" de uzun süre bu havadaydılar: Fransa'yı Alman işgalinden Amerikan ordusu kurtarmamış, kahraman Fransız halkının kendisi kurtarmış.
"Direnişçilerin" halka oranı kaçtı, bilir misiniz: Yüzde üç!

***

Bu meyanda, Atatürk'ün Arap ülkeleriyle "tarihi, sosyal ve kültürel" ilişkilerimizin güçlendirilmesini istediğini iddia eden zata bir şey daha soracağım:
Hadi sosyal ve kültürel ilişkiyi anladık da, "tarihi ilişki" nasıl güçlendirilir?
Hep birlikte zaman makinesine gireceğiz de geriye gidip öyle mi sıkılayacağız?
Hadi Con Ahmet'e devridaim makinesinin yanısıra bir de zaman makinesi yaptırdık diyelim, Arap ülkelerinin "iç işlerine karışmadan" nasıl olacak bu iş?
İstersen Amerikan bilimkurgu filmlerindeki gibi "zaman devriyesi" oluşturalım, mesela Yavuz Sultan Selim'in Suriye ve Mısır'ı almasına engel olsun. Böylece Ortadoğu'ya da bulaşmamış oluruz.
Bu durumda Bağdat hendeğini atlayıp geçemeyecek olan Genç Osman'ı da Topkapı Sarayı'na bekçi yaparız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.